Thread Rating:
  • 36 Vote(s) - 3.03 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Madeni Para Koleksiyonculuğu Nedir?
#1
Oku-1 
   

Madeni Para Koleksiyonculuğu Nedir?

Nümismatik veya meskûkât, sikke veya kâğıt para koleksiyonculuğu[1] ve paraları inceleyen çalışma sahası.[2] Sikkecilik olarak da adlandırılır. Bu alanda uzman kişilere "nümismat" adı verilir.

Para koleksiyonculuğu nedir?

a) Boş zamanları değerlendirme aracıdır. Kültürel bir aktivitedir.
b) Yatırımdır: Koleksiyon değer kazanır, siz de yatırdığınızın çok daha fazlasını geri alırsınız.
c) Sosyalleşmenin bir başka çeşididir. Müzayedeler, dernekler, sergiler aynı zevke gönül vermiş kişilerin birbirini tanıdığı sıcak ortamlardır.
d) Zevktir, tutkudur, aşktır, huzurdur.
e) Hepsi.

Soru 2: Peki para koleksiyonculuğuna neresinden başlamak gerekir?

a) Cebimizdeki bozuk paralardan birer tane kenara koyarak,
b) Darphane’ye gidip danışarak,
c) Koleksiyonla ilgili sivil toplum kuruluşlarına (örneğin Türk Nümismatik Derneği, İzmir Nümismatik Derneği, IBNS Uluslararası Kağıt Para Koleksiyoncuları Derneği…), internetten satış yapılan ortamlara (örneğin Gittigidiyor, Ebay…), alım satım yapılan yerlere (örneğin Osmanlı Nümismatik, Pera Mezat, İstanbul Müzayede…) ulaşarak,
d) Konuyla ilgili kitaplara başvurarak,
e) Hepsi.

Yukarıdaki sorular için “HEPSİ” doğru cevap. Ama en önemli bölümü atlamamak lazım: Koleksiyon bir konudaki objelerin SİSTEMATİK bir şekilde toplanması işidir. Dolayısıyla koleksiyonu oluşturacak objeleri toplamaya başlamadan önce koleksiyonun sınırlarının çizilmesi gerekir. Yani para koleksiyonu yapacakların “Madeni para mı kağıt para mı”, “Türk parası mı yabancı para mı”, “Cumhuriyet dönemi mi Osmanlı mı”, “Tedavül parası mı hatıra parası mı” gibi hangi para koleksiyonunu yapacağına karar vermesi ve ondan sonra işe başlaması doğru olur.

Eğer bizden bir tüyo istiyorsanız Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana basılmış tüm madeni tedavül paralarını toplamak en kolay ve en güzel koleksiyonlardan biri olacaktır.

Etimoloji

Türkçeye Fransızcadan geçen kavram, sikke ve para anlamındaki Yunanca "nomisma" sözcüğünden türemiştir.[3] Arapça kökenli meskûkât sözcüğü ise "sikkeler" anlamına gelir. Nümismatik sözcüğü aynı zamanda "para ile ilgili" anlamında bir sıfattır.

Nümizmatik, incelediği nesnelerin zamanla bozulmaması sayesinde sikke ve madalyalarda kullanılan alaşımları ve bunların ağırlıklarını, paraların yeryüzünde dağılımı ve yayılım alanlarını ortaya koyarak; coğrafyanın, tarihin, dinler ve gelenekler tarihinin, sanat tarihinin ve çeşitli devirlerdeki ticaret sistemlerini inceleyen ekonomi tarihinin başlıca yardımcısı olmuştur.

Tarihçe

Para koleksiyonculuğunun başlangıcı Romalılara dek ulaşır. Dünyaca ünlü Sezar, Pompeius ilk para koleksiyoncularındandır. Türkiye'de ise para kolleksiyonculuğu ancak 20. yüzyılın başlarında müzeciler tarafından başlatılmıştır. Türkiye'de de "Türk Nümismatik Derneği" adı ile kurulmuş olan dernek, tüm nümizmat ve para koleksiyoncularını bünyesinde barındırmaya çalışmaktadır.

İkinci anlamıyla nümismatik alanı içine giren konular kısaca, madeni ve kâğıt paralar, madalyalar, nişanlar, hatıra madalyonları ve jetonlar gibi ana dallara ayrılır.

Araştırma nesnesi

Nümismatiğin en önemli nesnesi sikke’dir. Fakat kâğıt para, sikkeden önceki ödeme araçları ve madalyon, jeton ya da Tesserār’a (işaretler, ör. boyalı işaretler) kadarki dini madalyonlar gibi Sikke benzeri diğer para formundaki değerli nesneler de Nümismatiğin araştırma alanına girer. Sikke benzeri nesnelerin arasında Paranumismatik ya da Exonumia da vardır.

Bugüne kadar, dönemine ait az sayıda yazılı kaynak aktarılmış olan çağlarda Sikke’ler oldukça büyük bir değere sahipti. Çünkü Sikke’ler ekonomi ve kültür tarihine ilişkin çok önemli kronolojik kaynaklar niteliğindeydi. Bu durum özellikle Antik çağda Yunan ve Roma dönemi için, erken çağ, ortaçağ ve antik Akdeniz kültürleri dışında kalan bölgeler (Parthia ve İskitya İmparatorlukları) için geçerlidir.

Bu dönemler için sikke buluntuları, hatta kazılar sırasında diğer nesnelerle birlikte bulunan ya da defineler arasında tesadüfen ele geçirilen sikkeler, arkeolojik araştırmayla elde edilen bulguların dönemsel düzenleme için tarihlendirilmesinde kullanılan önemli bir kaynaktır.

Bugüne kadar Sikke kalıntılarının kaynak materyalleri giderek arttığı için, yeni metotlarla çalışan, bölümün en dinamik alanını oluşturan buluntu Sikke’leri inceleyen gerçek bir nümismatik alanı ortaya çıkmıştır. Erken dönemlerde de bulunan sikkeler (tekil bulgu ile kayıp bulgular) dikkate değer bulunmuş ve ayrıca buluntu dökümlerine (envanterlerine) de alınmıştır.

Ortaçağdan bu yana Nümismatik, gitgide artan yazılı kaynaklarla birlikte, hem tarihsel hem de toplumbilimsel yönleri olan para tarihiyle benzerliklere sahiptir. Çok değer kaybeden Sikke para, nümismatiğin temel araştırma noktasıdır.

Nümismatiğin bir yandan özelleşmiş tarihi ve arkeolojik yan dallarla, diğer taraftan da ekonomi tarihi, sosyal tarih, sanat tarihi ya da isim bilimi gibi yan alanlarla çok sayıda bağlantıları vardır. Bilhassa Antik tarihi bölümü içinde nümismatik en önemli yardımcı bilimlerden biridir.

Sikke


Madenin dökümüyle elde edilmiş yuvarlak “Sikke”, az bulunan değerli bir madenden yapıldığı için diğer takas mallarına oranla daha uzun ömürlü bir değere sahiptir.

Tahmini ilk metal paraların buluntularına Akdeniz bölgesi ve çevresinde rastlanmıştır ve buluntular MÖ 2000 tarihine dayanmaktadır. İlk buluntular içerisinde bronzdan yapılan evcil hayvan motifleri de tespit edilmiştir.

Sikkelerin özellikleri

Sikkeler, devlet tarafından onaylanıp üretilen ödeme araçlarıdır. Modern sikkeler üzerinde üç yazıt bulunmaktadır: Ülke (yani Ülke Ortaklığı), değer (nominal ve para birimine göre) ve yıl. Bunun yanında istisnalar da bulunmaktadır: Bazı eski, yabancı, küçük sikke birimleri (örneğin Travancore’da 1949 yılına kadar basılmış tüm Cash-Sikke’ler). İsviçre Rappen’i (İsviçre Franken’inin alt birimi), para birimi içerisinde olmayan nominal bir değer taşımaktadır. 1965–1971 yılları, İngiliz Crown’u basımında oldukça önemli bir tarihtir. Crown’lar hem nominal bir değere sahiptir hem de para biriminin bir öğesidir. II. Elizabeth tasviri bulunan İngiliz Sikke’lerinde ülke belirtilmezken, seleflerinde hükümdarın unvanının bir bölümü olarak verilmiştir. Avro-Sikke’lerinin bir kısmında da ülke bilgisi verilmemiştir.

Sikke’nin ön yüzünde (Avers) devletin armasının da görülebildiği hükümdar kafası tasviri bulunmaktadır. Sikke’nin arka yüzünde (Revers) ise değer bilgisi bulunmaktadır. Sikke kenarları taraklı ya da yazılı olabilmektedir. Sikke yüzeyinde çıkıntıya (kenar çubuğu) çok nadir rastlanmaktadır. Nümismatik alanı sikke kenarındaki bir yazıyı Efsane olarak tanımlanmaktadır.

Abu (Sikke)

Abu (Arapça ‏أبو‎, DMG Abū, “Baba”), Levanten ticareti yoluyla Arap dilinin konuşulduğu bölgelerde kullanılan Avrupa sikkelerine verilen addır. Sikkelerin takma adlarının genellikle sikke betimlemeleriyle bir bağlantısı bulunmaktadır. Bu sebeple Maria-Theresien-Taler’i, Abu Kush (Kuşların Babası) ya da Abu Noukte (İncilerin Babası) olarak adlandırılır, bu yüzden kraliçenin elmaslı tacının üzerinde bir kartal pençesinde bir inci görmek mümkündür. Hollanda’nın aslan figürlü Taler’i Abu Kelb (Köpeklerin Babası) olarak adlandırılmaktadır, dört köşeli armalık Abu Taka (Pencerelerin Babası) ile İspanyol sekizlik Real paraları geçerlidir.

Sikke tarihinde Yeniçağ’a kadar, benzer şekilde gelişen değer kaybı süreçleri görülmektedir. Para, başlangıçta sikke formunda değerli maddeden yapılarak ortaya çıktığında ve takas değeri bu materyalin değerine uygun olduktan sonra, sikkeler daha küçük ve hafif ya da değerli ve daha az değerli materyal alaşımlarından üretilerek, materyal değeri takas değerinden daha düşük olan sikkeler şeklinde üretildi.

Ortaçağ Sikkeleri

Geç Antik Çağ’dan erken Orta Çağ’a kadar sikkelerin Avrupa’da kullanımı hızlı şekilde gerilemişti. Takas ticareti artmıştı ve büyük para ticaretleri yapılırken genellikle sikke olmayan metaller ile ödeme yöntemi kullanılıyordu. Standart para birimleri, farklı gruplardaki Bizans Solidus’u ve Siliqua’sı oldu. Yeni imparatorluğu, Batı Roma İmparatorluğu’nun yerine kuran Alman hükümdarlar çoğunlukla Bizans imparatorlarının dökme imtiyazını (kalıp şeklini) tanımışlar ve bunların kalıplarını taklit etmişlerdi. Sadece sikkelerin üzerine kendi isimlerini, monogramlarını ya da portrelerini tek tük bastırmışlardı. Büyük Karl 800 yılından önce altın ve gümüş para biriminden tek bir gümüş para birimine geçilen yeni bir sikke sistemi oluşturdu. Sadece Dinar ve Fenik kullanıma yeni girmiştir. Fenik’in farklı türlerinin olması ve sikkelerin gümüş içeriğinin azaltılmasının sonucu olarak, imparatorluk sikke hakkı kutsal Roma imparatorluğunda, dünyevi ve dini anlamda önemli bir nesne olarak oldukça geniş çaplı yayılma gösterdi.

12. yüzyılın ortasından 14. yüzyıla kadar Brakteat’lar, neredeyse tüm Almanca dilinin konuşulduğu (Ren Nehri etrafındaki bölgeler ve Alplerin çevresi hariç) bölgelerde kullanılan sikke çeşidiydi. Bu ince, tek tarafı basılmış gümüş fenik sikkeler, eski feniklerin büyük ölçüde hafiflemesini sağladı. Brakteat’lar zaman zaman “kötü anılmıştır”, bu da bu sikkelerin geçersiz sayıldığı anlamına gelmektedir ve sahipleri bunların az sayıdaki yeni sikkeler karşılığında değiştirilmesini talep etmişlerdir. %25’lere varan bir kesim bu sikkeleri reddetmiştir. Bu uygulama, o dönemde çokça başvurulan bir vergi yükseltme yöntemiydi.

Altın sikkeler Ortaçağ’da çok nadir dökülüyordu. İlk olarak 13. yüzyılda altın basımlar yapıldı. Bu gelişme İtalyan ticaret şehirlerinden başlamıştır. Fransa ve İngiltere’de altın sikkelerin kullanımı yaygınlaşmaya devam etmiş ve sikke parçalarının imparatorluk sikkelerinden fark edilir şekilde daha büyük olduğu gözlemlenmiştir. 13. yüzyılın diğer gelişmelerinden biri de Almanya’da Groschen’ın daha büyük gümüş sikke olarak kullanılmaya başlanmasıdır. Groschen’in sikke resimleri, ilk defa o zamanki bölgenin prensliğinin izlerini de yansıtmaktaydı.

Alman sikke yasasında 1356 yılı önemli bir tarihtir. Bu tarihte imparator bir “altın boğa” ile derebeylerin ve dukalıkların sikke hakkını açık bir şekilde tanımış oldu. Daha önce, imparatorluğa bağlı olmayan Lübeck’e 1340 yılında ilk defa altın Gulden’lerin basımı konusunda taviz verilmişti. Bu tarihten 1871 yılına kadar Almanya’nın sikke tarihi çok yönlü olarak değerlendirmiştir, çünkü çok sayıda devlet kendi paralarını tedavüle çıkarmıştı. Sikkelerin ifade ettikleri konusunda edinilen bilgiler arkeolojik araştırmalarda oldukça fazla kullanılmaktadır. Çünkü kazı sırasında katmanlar, sikkeler yoluyla çok rahat tarihlendirilebilmektedir.

Ortaçağda ortaya çıkan bazı tanımlamalar şu şekildedir:

    Heller: Mark’ın kullanıma girişine kadar Heller en küçük sikke/madeni para idi. Heller 1200’lü yıllarda ismini aldığı Schwäbisch Hall’de basılmıştır.
    Pfennig, yani Denar
    Kreuzer: Kreuzer ismini ön yüzündeki çift haçtan almıştır. 1873 yılında çıkarılmıştır.
    Schilling, yani Groschen
    Batzen
    Pfund (İsmi ağırlık biriminden gelmektedir, bkz. Karlspfund) ya da: (Florentiner) Gulden (Madde ismi)
    Taler (İsmi asıl basım yeri olan Joachimsthal’den gelmiştir.)

Diğer ülkelerde ise şu şekildedir:

    Dukaten (Latince dux, ducis (m.): komutan, prens)
    Louis d’or (Fransa, Kral Ludwig’den türetilen isim; Altından)

Kesin olarak değer bilgileri bulunmamaktadır, çünkü sikkelerin basımlarında saf metal içeriğinde değişmeler olmuştur; yani zamanla azalma olmuştur. Yöresel sikke basım hakkının sahipleri düşük saflık oranına sahip yeni sikkeler basmak için özellikle yüksek değerdeki sikkeleri azaltmışlardır. Ekonomik başarıların, krizlerin, savaşların ve salgınların etkisiyle sikkelerin alım gücünde de önemli ölçüde değişimler gözlenmiştir.

Ayırıcı Sikkeler (İtibari değeri olmayan sikkeler)

Ayırıcı sikkeler o dönemde madde değeri yasal değerinden daha az olan “kurant sikke”ler olarak adlandırılıyorlardı. “Ayırıcı sikke” kavramı “alıcının ve satıcının satış esnasında Heler ve Pfennig’i bölmesi” (bozuk para) anlamına geliyordu. 1915 yılından beri Almanya’da bugünkü Avro paraları dışında basılan tüm sikkeler “ayırıcı sikkeler”dir.
Tarih

Ayırıcı sikkelerin ilk öncüleri 16. yüzyılın sonlarına doğru, kruvazör gibi hâlâ küçük Kurant sikkelerinin temelinin gözle görülür şekilde imparatorluk Taler’ine gerilediği ve büyük gümüş sikkelerin yasal nominal kuruna artık dikkat edilmediği dönemde ortaya çıkmıştır. Zirvede olduğu 1621- 1623 yılları arasındaki kriz döneminde küçük sikkelerden büyük sikkelere doğru bir kur gerilemesi görülmüştür. İlk olarak, devlet değer azalması görülen bu sikkeleri, kamusal kasalarda talep üzerine “tam” nominal değere dönüştürme görevini üstlendiğinde asıl modern “ayırıcı sikkeler” ortaya çıkmıştır ve 1700 yılına kadar son şekli verilmiştir.

Antik çağ

Antik çağ’da Roma İmparatorluğu’nun birleşmesinden sonra enflasyonla düşüşe geçen ve sonraki yönetimlerde de istikrarlı bir devlet yönetimi sağlanamadığı için kabul görmeyen Roma As’ı gibi öncü modern sikkeler vardı.

MÖ 6. yüzyıldan 20. yüzyılın başına kadar (Hint-) Çin’de, Kore’de ve Japonya’da tedavülde olan bakırdan, pirinçten ya da bronzdan genellikle kare şeklinde delinerek yapılan “Keş sikkeleri”ni ayırt edici sikkeleri olarak da düşünmek mümkündür. Bu sikkeler geçici olarak daha yüksek değerdeki ödemeler için ayrılmış olan Tael külçe sikkelerine paralel bir para birimi olarak da değerlendirilebilir.

19. yüzyıl

Ayırıcı sikkeler yasal ödeme aracı olarak sınırlı sayıda kullanılıyordu. 1871 yılından önce genellikle, en küçük Kurant sikke tutarından daha fazla ayırıcı sikke almaya kimsenin ihtiyacı olmadığını öngören yönerge geçerliydi. Bu şekilde satın alma gücü düşmüş kurların Kurant sikkelere dönüşmesi için bu sikkeler üzerine “ayrıcı sikke” yazısının yanı sıra Kurantmünze’lere ilişkin yasal durum da basılmaktaydı. Resme bkz. “3 Pfenning 120 Thaler”.

Ayırıcı sikkeler sınıfına sadece bronz, bakır ya da farklı metallerden yazılmış sikkeler girmemekte; aynı zamanda 1871 yılından önce Almanya’da kullanımda olan gümüşten yapılmış Pfenning, Kruvazör ve Groş sikkeleri gibi çok sayıda gümüş sikkeler de dâhildi. Bir ayrıcı sikkenin gümüş içeriği %50’nin altında ise milyar sikkesi olma durumu söz konusudur. Ağırlıkta olan bakır kısmı fark edilir şekilde kırmızı renkte parıldadığı için gümüş ayırıcı sikkeler, sikke kurumundan teslim alınmadan önce, gümüş nitrat şarap tortusu çözeltisi içinde “beyaz” renk alana kadar kaynatılır. Ardından kısa bir kullanım süresinden sonra yüzeydeki zayıf saf gümüş katman kullanımından kısa bir süre sonra parlayana kadar tam değerli bir Kurant sikkesi gibi görünür.

Doğal para ya da para yerine geçen eşyalar

Doğal para ya da para yerine geçen eşyalar eskiden çok yaygındı ve tüm kültürlerde ve tüm çağlarda bulunabiliyordu. Değerli, faydalı ya da güzel şeyler vardı. Örneğin; Mikronezya’daki taş para (Steingeld), Yeni Gine’deki ve Güney Pasifik’teki yüzük ve ziynet parası, Afrika’daki İstiridye Para, Kuzey Amerika’daki Giyim Para ve tüm bölgelerdeki Metal Para. Bunlara ek olarak sığırlar, develer, keçiler, postlar, kamalar, kürekler, takı yüzükleri, özel taşlar, tuz ve daha birçok şey sayılabilir. Eşya paralardan biri de midyelerdir; özellikle 20. yüzyılın ortasında Afrika’da, Güney Asya’da ve Güney Adalarında yaygın olarak kullanılan Kauri midyeleridir. Çin’in 1950 yılındaki istilasına kadar Tibet’te arpa ya da buğday ile ödemeler yapılmıştır. Bu tür malların gitgide yayıldığı, ama artık kullanım eşyası olarak bunlara ihtiyaç duyulmadığı anlaşıldığında bu eşyaların küçük ve daha az değere sahip taklitleri ödeme aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Böylece bıçak para, kürek para ve benzeri ödeme araçları türemiştir.

İlk sahte paralar kemik, külte ya da yededen taklidi yapılmış midyelerdir ve bu midyeler MÖ 2000 yıllarında Çin’in ilk ödeme aracı olarak kullanılmıştır.

Bunlar, para öncesi dönemin ödeme türleridir. Ödenebilirlik, saklanabilirlik ve kolay taşınabilirlik özellikleri, önceleri değerlerinin muhafaza edilmesine göre materyallerin seçiminde, önemli bir role sahipti.

Bu ihtiyaca uygun olarak, değer bakımından oldukça kalıcı ve kolay saklanabilir bronz ya da gümüşten çubuklar ve teller örnek verilebilir.

Döviz Tabelası

Döviz tabelası yalnızca sikkelerin göreceli değerlerini göstermektedir. Çok sayıda para birimi olduğu için farklı döviz sistemleri bulunmaktadır. Bu nedenle 1 Taler 20 ila 48 Schilling ya da Groschen değerine eşit gelmektedir. 1 Groschen’in bazen 12 Pfennig’den daha az ya da daha fazla bir değere sahip olduğu görülmektedir. 1 Taler de 1 Gulden’e eşit gelebilmektedir.
Sikkelerin Delinmesi

Bir sikkenin delinmesi için çok farklı sebepler olabilir. Delikler, sikkenin bir kolyede süs ya da muska/nazarlık olarak kullanılabilmesi için çoğunlukla sonradan yapılmaktadır. Kazanç sağlamak amacıyla belli başlı metaller, özellikle değerli madenler sikkelerin içeriğinden alınmak istendiğinde sonradan bu tür delme işlemleri yapılmıştır. Bu örneği geçerli/yürürlükteki sikkelerde ya da tedavül değeri metalin değerinin altında kalan sikkelerde görebiliriz. Koleksiyonculuk alanında sikkeler bu delme işlemi sebebiyle oldukça fazla değer kaybına uğramakta, hatta tamamen değersiz bir nesne haline gelmektedir.

Delme işlemi ayrıca sahte para üretimini tamamen önlemek amacıyla da yapılmaktadır. Norveç, Danimarka ve Çin gibi belli başlı ülkelerde çeşitli türlerdeki küçük demir paralar (küçük sikkeler) kendilerinden daha yüksek değerdeki sikkelerin kolayca ayırt edilebilmesi amacıyla orta kısımlarından delinmektedir. Avustralya’da ve Karaib Adaları’nda gümüş sikkelerin iç kısımları karartılmış ve sikkeler bu şekilde kullanıma sunulmuştur.

Sikke Metalleri

Temel olarak sikke yapımı için hemen hemen sadece altın, gümüş, bakır, bronz ya da pirinç kullanıldı. 1860 yılından itibaren demir, nikel, çinko, alüminyum ya da krom çeliği gibi farklı metallerin kullanımı artış gösterdi. Neredeyse tüm saf metaller, özellikle altın, gümüş ve alüminyum, aşınmaya karşı dayanıklılık gibi nedenlerden dolayı diğer metallerle alaşım oluşturularak kullanıldı (ayrıca bkz. altın ve gümüş (elektron) alaşımları). Bununla birlikte özellikle bakır, bakteri taşımazlık özelliği nedeniyle eski çağ ve günümüz sikke alaşımlarının önemli bir parçasıdır. Günümüzde en çok kullanılan sikke alaşımı, eskiden “yeni gümüş” olarak adlandırılan bakır nikeldir. Bronz ve pirinç alaşımları da sıklıkla kullanılmaktadır. Sadece muvakkat para (para yerine geçen karşılık) olarak kullanılan kalay, çinko ve kurşun gibi saf metaller de varlıklarını sürdürememiştir. Değerli madenlerin büyük bir kısmı, kimyasal-analitik tepkimeler aracılığıyla madensel bileşimleri belirleyen sikke ayarı yoluyla kesin olarak saptanmıştır.

Onlarca yıldır gümüş kaplamalı sikkeler ortaya çıkarılmaktadır. Nikel özünden kaplama olarak kullanılan bakır nikeli ("Otomat sikkeler” adıyla manyetik çekirdekli sikkeler) ya da bakır kaplamalı çelikten yapılmış 1 ve 2 Pfennig demir parayı buna örnek verebiliriz. Ayrıca günümüzde farklı renklerdeki alaşımlardan yapılan “Yüzük” ve “Hap” şeklindeki daire birleşimlerini da görmek mümkündür. Örneğin 1 ve
2 Euro demir paralar.

Tedavül değerleri, içerik değerleriyle (Metal Değeri) belirlenen sikkeler Kurant sikkesi olarak adlandırılır. Bu sikkeler (çoğunlukla 1915 yılından önce) altın oranı %50’den fazla olan sikkelerdir. Ayrıştırıcı özelliğe sahip sikke dediğimiz sikke türleri ise basım değerleri metal değerlerine eşit olmayan sikkelerdir. Bu tür sikkeler sıklıkla erken dönemde Billon alaşımından ya da bakırdan yapılırdı. Günümüzde kullanılan tüm demir paraların metal değeri genellikle nominal değerinin altındadır. Bu nedenle bunlar ayrıştırıcı özellikli sikkelerdir. Bu sikkeler, değerleri devlet tarafından güvenceye alınmış, günümüzde kullanılan demir paralar ve madalyalardır. Ayrıca bkz. Yatırım sikkeleri (külçe sikkeler).

Lydia

İlk sikkeler Lidya krallığı döneminde MÖ 650 ve 600 yılları arasında ödeme aracı olarak ortaya çıkmıştır (bkz: Krösus). Bunun yanında elektrondan (doğal olarak oluşan altın-gümüş alaşımı) şekilsiz parçaların ilk hallerinin resmedildiği de görülmüştür.

Sikke’ler üzerine resim yapımı MÖ 600’lü yıllarda başlamıştır. Ardından bu sikkeleri farklı boyutlarda ve değerlerde altın sikkelerin yapımı takip etmiştir.

Yunanistan

İlk gümüş Sikke'ler MÖ 550'li yıllarda Anadolu’da ve Yunan adası Aiginia’da şekillendirilir. MÖ 400'lü yıllara kadar Sikke Yunanistan’da takas aracı olarak kullanılmaya başlanır. Ayrıca tek bir Sikke usulü mevcut değildir, aksine her bir bölgede ayrı Sikke çeşitleri hâkimdir. Zamanla 17 gram ağırlığındaki, Attika bölgesinde geçerli olan Sikke’ler (Obolos: Yunan parası Drahmi'nin 1/6'sı, gümüş meteliktir) yoğun olarak kullanılmaya başlanmıştır. Hükümdarların Sikke’ler üzerinde ilk olarak tasviri Büyük İskender’le beraber Yunan anakarasında ve Diadochoi (on iki selefler) krallıklarında ortaya çıkar. Gümüş önemli bir hammadde olarak kalır, daha küçük Sikke’ler için zamanla bakır kullanılmaya başlanır.

Çin

Antik dönemde Çin’de Kauri parası, bilinen ilk ödeme aracı olmuştur. Shang-Hükümdarlığında da basit bronz parçalarının kullanımı yaygınlaşmış ve geç Zhou-Hükümdarlığında da (MÖ 500) ilk kez bıçak ve kürek şeklindeki sikkelerin kullanımına başlanmıştır. İlk imparator Qin Shi Huangdi, MÖ 221 yılında imparatorluğun birleşmesinin ardından iki yüz yıl kullanılan yuvarlak delik sikkelerden ortak bir bakır para birimini standartlaştırmıştır.

Roma Sikkeleri

Roma imparatorluğu'nun ilk Sikke’leri MÖ 3. yüzyıla dayanır ve bakır ya da bronzdan dökülmüştür. Yarım kilo ağırlığında büyük bakır parçalar (aes grave, Türkçesi “ağır bakır”) dökülmüştür. Önceleri üzerinde boğa, kalkan ya da silah motifleri bulunan Sikke’lerle ödeme yapılmıştır. İlk gümüş sikkeler Yunan örneklerine göre yapılmış ve öncülerinin (yaratıcılarının) isimlerini almışlardır. Bronz balyaları geçerliğini kaybettikten sonra bu para birimi bütününü takip eden tüm eski Roma Sikke’leri arka yüzlerinde, Antium donanmasının kuşatmasını anımsatan tekne motifine ve ön yüzlerinde farklı tanrı motifleri ile işlenmiştir. İlk Roma gümüş Sikke’si MÖ 269 yılında tedavüle girer. Fakat gümüş Sikke’lere daha büyük boyutta kalıp çıkarılması işlemi MÖ 210'lu yıllarda Denarius ile birlikte yapılır. Jül Sezar, Roma Sikkeleri üzerine motif olarak kullanılan ilk insandır (MÖ 44).

İmparatorluk döneminde altın (Aureus), gümüş (Denarius), pirinç (Sestertius ve Dupondius), bakır (As) Sikke’ler basılır. Asker imparatorlar döneminde Dinar’ın yerini yavaş yavaş gümüş Antoninianus alır. Diocletianus (MS 284-305) imparatorluğu hâkimiyetinde Argentus ve Nummus ile Follis Sikkeleri gibi Sikke türleri eklenir. Roma Sikke’lerinin üretiminde imparatorlar döneminde bariz bir oranda azalma görülür. 4. yüzyılın başından itibaren kıymetli taşlarla bezeli Diadem, defne çelengi yerine Sikke’lerin ön yüzlerinde kullanılmaya başlanır. İmparatorların yüzleri bu dönemde genellikle daha kötü resmedilmekteydi. Bu imparatorların Diadem’lerinin, Sikke’leri üzerindeki normal bir betimlemeden daha önemli olduğunun bir göstergesidir. Batı Roma imparatorluğu Sikke’leri üzerinde zaman içinde yazım hataları da görülmeye başlanmıştır. Çünkü Sikke yapımcıları çok kötü Latince konuşuyor ve yazıyorlardır. Doğu Roma Sikkeleri Roma imparatorluk örneklerinden uzaklaşmış ve kendi resmi diline kavuşur (bkz. Bizans). Kavimler göçünün Alman devletleri, kısmen hem Doğu hem de Batı Roma’nın örneklerine bağlı Sikke’ler basıyorlardı.

Ortaçağ

Geç antik Çağdan erken ortaçağa kadar Sikkelerin Avrupa’da kullanımı hızlı şekilde gerilemiştir. Takas ticareti artınca büyük para işlerinde genellikle Sikke olmayan metaller ile ödeme yöntemini kullanıyordu. Standart para birimleri farklı gruplardaki Bizans Solidus’u ve Siliqua’sı idi. Yeni imparatorluğu batı Roma imparatorluğunun yerine kuran Alman hükümdarlar çoğunlukla Bizans hükümdarlarının döküm öncelik hakkını (kalıp şeklini) tanımışlar ve bunların kalıplarını taklit etmişlerdir. Sadece Sikke’lerin üzerine kendi isimlerini, amblemlerini ya da portrelerini tek tük bastırmışlardır. Büyük Karl 800 yılından önce altın ve gümüş para biriminden tek bir gümüş para birimine geçilen yeni bir Sikke sistemi oluşturmuştur. Sadece dinar ve fenik yeni kullanıma girmiştir. Fenik’in farklı türlerinin olması ve Sikkelerin gümüş içeriğinin azaltılmasının sonucu olarak, imparatorluk sikke ve demir para basma hakkı kutsal Roma imparatorluğunda, dünyevi ve dini anlamda önemli bir nesne olarak oldukça geniş çaplı yayılma göstermiştir.

12. yüzyılın ortasından 14. yüzyıla doğru Brakteaten’ler, neredeyse tüm Almanca dilinin konuşulduğu (Ren nehri etrafındaki bölgeler ve Alplerin çevresi hariç) bölgelerde kullanılan Sikke çeşidi idi. Bu ince, tek tarafı basılmış gümüş fenik Sikke’ler, eski feniklerin büyük ölçüde hafiflemesini sağlamıştır. Brakteaten’ler zaman zaman “kötü anılmıştır”, bu da geçersiz sayıldığı anlamına gelmektedir ve sahipleri bunların az sayıdaki yeni Sikke’ler karşılığında değiştirilmesini talep etmişlerdir. % 25lere varan bir kesim bu Sikke’leri reddetmiştir. Bu uygulama, o dönemin çokça uygulanan bir vergi yükseltme yöntemi olmuştur.

Altın Sikkeler Ortaçağ’da çok nadir dökülüyordu. İlk olarak 13. yüzyılda altın baskılar yapılmıştır. Bu gelişme İtalyan ticaret şehirlerinden başlamıştır. Fransa ve İngiltere’de altın Sikkelerin kullanımı yaygınlaşmaya devam etmiş ve Sikke parçalarının imparatorluk Sikkelerinden fark edilir şekilde daha büyük olduğu gözlemlenmiştir. 13. yüzyılın diğer gelişmelerinden biri de Almanya’da Groschen’ın daha büyük gümüş Sikke olarak kullanılmaya başlanmasıdır. Groschen’in Sikke resimleri, ilk defa o zamanki bölgenin emirliğinin (prenslik) izlerini de yansıtmaktaydı. Alman sikke ve demir para basma hakkı bağlamında 1356 yılı önemli bir tarihtir. Bu tarihte imparator bir “altın boğa” ile Kurfürsten’in söz konusu hakkı açık bir şekilde tanımış oldu. Daha önce, imparatorluğa bağlı olmayan Lübeck’e 1340 yılında ilk defa altın madeninden Gulden’lerin basımı konusunda taviz verilmişti. Bu tarihten 1871 yılına kadar Almanya’nın Sikke tarihi çok yönlü olarak değerlendirmektedir, çünkü çok sayıda devlet kendi paralarını tedavüle çıkarmıştı.

Roma para birimi

Roma para birimi dendiğinde, Antik çağda Roma imparatorluğunda yaygın olan ödeme araçlarının bütünü akla gelmektedir.

Ortak para biriminden önce ekonomi temel olarak iki değer formuna bağlıydı: Roma’da “para” yerine isim olarak türetilmiş ve düzensiz şekillerdeki bronz parçalar olan ve Aes rude olarak adlandırılan Rindern (lat. pecus). Bu sade sikkenin değeri ağırlığı ölçülerek belirleniyordu, çünkü bu dönemde tek bir birim mevcut değildi. Paranın hangi dönemden itibaren yaygın olduğu bugüne dek belirsizdi, bununla birlikte MÖ 406 yılındaki Veji kuşatmasından beri Roma ordusu askerlerinin ödemelerinin Aes rude ile yapıldığı da yazılı olarak kanıtlanmıştır. Bu da Aes rude’nin önceden de oldukça sık kullanıldığını kanıtlamaktadır.

Roma hükûmetinin ilk parası MÖ 4. yüzyıldandır. Aes signatum olarak adlandırılan dikdörtgen olarak dökülen “ROMANOM” yazısıyla işaretlenen Bronz külçeler vardı ve genellikle Roma’da dökülürdü. Bu külçelerin ağırlıkları aslında beş roma pfund’una (pfund: yarım kilo) denk gelmesine rağmen, külçelerin çok çeşit ağırlıkları vardı. Başlangıçta külçelerin yalnızca bir tarafı işleniyordu, daha sonra diğer tarafı da işlenmeye başlandı. Külçelerin asıl işlevlerinin farklı şekillerde yorumlanmaktadır; külçeler bir ödeme aracı olmalarına rağmen sikke değildiler, çünkü beş Roma Pfund’unun (beş yarım kilosu) ağırlık birimlerine uygun değillerdi. Külçeler tek bir para biriminin uygulamaya geçişinden sonra gitgide değer kaybetti, MÖ 250 yıllarında basıma başlandı.

İlk sikkeler

MS 2. yüzyıllarda yaşamış bir konsül olan Pomponius’a göre ilk sikke ustaları MÖ 289 yılında ortaya çıkmışlar. Bu ustalar sikkeleri “triumviri aere argento auro flando feriundo”nun kısaltması olan ve “III. VIR. AAAFF“ işaretleriyle damgalamışlardır. Bu damga “Bu üçü (Sikke ustaları) bronz, gümüş ve altının eritilmesi ve damgalanmasından sorumludurlar” gibi önemli bir anlam içermektedirler.

Suda’ya göre Roma sikkelerinin mevkii Kapitol’de Juno Moneta tapınağıdır. Bu dönemde Romalılar sikke damgalamayı çok iyi biliyorlardı, Yunan Kolonileri İtalya’da Metapont, Crotone ve Sybaris MÖ 500'lü yıllarda, Napoli de MÖ 450'li yıllarda sikke basmıştır. Roma MÖ 4. yüzyılda orta İtalya’nın büyük bir bölümünü zapt etmişti. Sikke yerlerinde büyük miktarda bronz sikkeler basılmıştır, nispeten de az miktarda gümüş sikkelerin basıldığı görülmektedir.

Bugün Aes grave adıyla tanınan bronz sikkeler için bir sistem yürütülmüştü. Farklı büyüklükte olmaları nedeniyle ve fazla dökülmelerine rağmen az damgalanıyor olmaları ve Akdeniz bölgesinde bu dönemde damgalanan diğer sikkelere göre daha fazla Roma özelliği taşımaları ve kısmen daha kaba ve barbar bir tarzda olmaları nedeniyle diğerlerinden kolayca ayırt edilebiliyorlardı. Başlangıçta para Fiat Money idi ve ticari sisteme bağlıydılar. Bu da As’nin bir Roma Pfund’u ağırlığında olduğu anlamına geliyordu. Bir Roma Pfund’u Unciae’lara ayrılıyordu. 12 Unciae bir Roma Pfund’unun bir araya gelmesinden oluşuyordu. Uncia 12 Roma Pfund’unu temsil ediyordu ve aynı zamanda bir sikke birimiydi. Bu durum MÖ 270'li yıllarda Aes grave’nin ağırlığına göre 10 Unciae’ye dönüşerek değişiklik gösterdi. Aynı zamanda ikinci Punya savaşı sırasında 5 Unciae ve MÖ 211 yılında da 1 ila 1,5 Unciae’ya kadar düşüş yaşadı.

Aes grave’ler, Roma sikke damgalamasının başlangıcına kadar işaretlenmemişlerdi, ilk olarak MÖ 210 yılında sikke ustalarının ilk kısaltma damgası/simgesel motif ortaya çıkmıştır. İlk Roma sikkelerinin tümü arka taraflarında gemi iskeleti motifi bulunmaktaydı. Bu motif bize Antium donanmasının kuşatmasını hatırlatmaktadır. Sikkenin ön kısmında farklı tanrı motifleri bulunmaktadır. MÖ 110'lu yıllarda farklı sikke dizileri çıkarılmıştır. Her bir diziye ait tüm sikkeler başak motifi ya da onu yapan kişinin portresi gibi belirli işaretler taşıyorlardı. Her bir dizi, sıklıkla en büyük sikke birimi olarak Dinar içeriyordu. Ardından As (birli), Semis (çifte), Triens (üçlü), Quadrans (dörtlü), Sextans (altılı), Uncia ve bazen de Semuncia görülmektedir. İmparatorluğun son döneminde bu diziler neredeyse hiç damgalanmamıştır. Sextans ve Uncia gibi küçük birimlerin damgası yapılmıştır.

Yunan Formunda Sikke Damgalamaları

Yunan formundaki bronz sikkeler MÖ 300 yılında “PΩMAIΩN” yazıtıyla az miktarda damgalanmıştır. Günümüzde bu sikkelerden çok az bulunmaktadır. Bu sikkelerin Roma’nın emriyle Napoli’de damgalandığı sanılmaktadır; Napoliten para birimi gibi kendilerine özgü şekilleri bulunmaktaydı. Bu sikkeler MÖ 312 yılında, Roma’ya ulaşmada başlıca anayol işlevi gören Via Appia inşasının başlamasını sağlamıştı.

MÖ 281 yılında Roma’da Tarent’e karşı bir savaş başladı; Tarent’liler Pyrrhus’un desteğini talep ettiler. Bu bağlamda Roma bir Roma Didrachme’sine eşdeğer ilk gümüş sikkelerinin basımını başlattı.

Bu sikkenin Avers’inde (ön) sol tarafa bakan, sakallı, Korint miğferi takan, savaş tanrısı Mars başı görülmektedir. Revers (arka) üzerinde “ROMANO” yazıtıyla sağa bakan, arkasında bir başak bulunan bir at kafası resmedilmişti.

Bu sikke büyük oranda kullanıldığı Magna Graecia ve Roma’nın da içinde bulunduğu Campagna bölgesinde basılmıştı. Bu damgalamanın gelişmiş bir tarz olduğu açıktır; Pyrrhus Savaşı’nda Roma askeri birliklerinin ve müttefiklerinin ödemelerinin, yunan sikkelerinin dağılımı için İtalya’daki Apennin’in güneyindeki bölgelerde yapıldığı görülmektedir. Günümüzde bu sikkenin Napoli’de döküldüğü sanılmaktadır, çünkü bu sikke o dönemdeki 7,3 g'lık sikke standardına uygundu. İtalya’da Metapont’da, Tarent’de ve diğer güney şehirlerinde standart sikke ölçüsü 7,9 g idi, fakat Pyrrhus savaşı sırasında 6,6gr’a gerilemiştir. Eskiden bu sikke türünün basım yerinin Metapont olduğu varsayılmaktaydı, çünkü Metapont’dan olan sikkelerin üzerinde başaklara sıklıkla rastlanıyordu. Bir diğer belirteç ise Leukippus’un kafasına benzeyen, sikke türlerinden birinin üzerine resmedilmiş, Metapont’da eski dönemde basılmış Mars tanrısı başıdır.

Sonraki yıllarda daha başka gümüş sikkeler üretilmiştir. Sadece sikkeler üzerindeki motifler değil, ayrıca birim ölçüler de yunan sikke basımından yola çıkılarak yapılmıştır. İlk gümüş sikkeler Drachme ya da Didrachme olarak adlandırılır. Roma’da damgalandığı anlaşılan ilk Roma gümüş sikkeleri MÖ 269 yılında dökülmüştür. Bu sikkenin tarihlendirilmesi, sikkenin damgası üzerindeki amblem o yılın konsüllerine uygun olduğu için o tarihe denk getirilerek üretilmiştir. Konsüllerin ismi Quintus, Ogulnius, Gallus ve onun erkek kardeşi Cnaeus Ogulnius Pictor idi.

Bunlar Ädilen para dağıtım evi olarak görev yapmışlardır; kazançların bir kısmı şehrin kurucuları Romulus ve Remus’un dişi bir kurt tarafından emzirilmelerini tasvir eden heykellerinin Ficus Ruminalis yakınına yapımımı için kullanılmıştır. Sikkenin ön yüzünde sağ tarafa bakan Herkül heykelini, arka yüzünde de dişi bir kurt tarafından emzirilen ikizler Romulus ve Remus’un tasvirleri görülebilmektedir. Aslan kürkü ve gülleli balta ile resmedilmiş Herkül, tanrısal koruyucu kişisi konumundaydı. Bazı tarihçiler, elli yıl sonra bu Didrachme’nin değerinin, elli yıl sonra bile tedavülde olan Denar gibi on As değerine denk geldiğini düşünmektedir. Bu varsayım Pinius’un MS 1. yüzyılda kabulüne dayanmaktadır. Bazı tarihçiler de bu sikkelerde Denar’ın değil, Diadrachme’nin geçerli olduğunu düşünmektedir.

Roma Sikkeleri Quadrigatus’un çıkışına kadar az miktarda dökülmüştür. Quadrigatus MÖ 235 yılından beri gerçek kaplama şeklinde üretilmiştir. Bu sikke biriminin ismi tanrıça Victoria’nın Quadriga içinde seyahat ederkenki tasvirinin görülebileceği Revers’den türemiştir. Bu sikke birimi 20 yıl boyunca çok miktarda basılmıştır. Sikkenin gümüş oranı Punya savaşı sırasında %30’a düşürülmüştür.
Dinar, Quinar, Sesterz ve Altın-Asse’nin ortaya çıkışı

Roma İmparatorluğunun dört yüzyıldan fazla süre lider para birimi olan Dinar, MÖ 211 yılında kullanıma girdi. Bu birim, başlangıçta büyük miktarlarda basıldı; bu basım için gerekli gümüş MÖ 210 yılında Syrakus’un yağmalanmasından elde edilmiştir. Dinar on Asse’ye değer gelmektedir ve X değer sayısıyla nitelendirilmektedir. Ağırlığı 4,5 g, değeri ise yetmiş iki Roma Poundudur.

Bununla beraber iki ayrı sikke birimi basılmıştır: Biri bir Dinar’ın yarısına eşit değerde olan ve V değer sayısıyla nitelendirilen Quinarius nummus, diğeri ise bir Dinar’ın dörtte birine eşit değerde olan ve IIS değer sayısı ile nitelendirilen Sesterz’dir. Tüm bu birimlerin ön yüzlerinde tanrıça Roma’nın miğferli başı görülebilmektedir. Arka yüzünde ise at binen Dioskur’lar (dostlar) resmedilmiştir (Regillus lacus savaşına sözde katılımları üzerine bir îma).

Dinar’ın şekli çok çeşitlidir; çünkü her bir sikke ustası sikkelere dilediği gibi şekil verebilmekteydi. Bu “Aile Sikkeleri”nin üzerinde çoğunlukla mitolojiden ve Roma tarihinden motiflerin yanı sıra sikke ustasının atalarının da motifleri bulunmaktadır. Julius Caesar MÖ 44 yılında şubat ayı başında ölüm yıldönümünde Roma sikkesi üzerine resmedilen ilk kişidir. Caesar ölümüne kadarki dönemde kısa süre içinde büyük miktarda “kendi” sikkesini bastırmıştır. Sonraki dönemlerde Romalı politikacıların da portrelerinin resmedilmesi sıklık kazanmıştır, ilkin Konsüller sikkeleri diye adlandırılan (aile sikkeleri de denir) sikkeler üzerinde eşlerinin de resmedildiği görülmektedir.

Bronz-Asse’lerin basımları devam etmiştir. Bu sikke birimlerinin standart ağırlıkları 55 gram gelmekle beraber bu ağırlık çok geçmeden Roma Pound’unun on ikide birine denk gelecek şekilde 32 grama düşürülmüştür. O dönemde askerlerin ücretlerinin ödenmesinde kullanılan Asse, diğer para birimlerine göre daha fazla sayıda basılıyordu. Bu ödemelerde Asse oldukça önemli bir yere sahipti.

İlk Roma altın sikkeleri MÖ 216 yılında basılmıştır. Bu sikkelerin birimleri Stater ve yarım stater olarak adlandırılıyordu ve her ikisi de Roma’da basılıyordu. Bu basımlarda sikkelerin ön yüzlerinde Dioskur’ların (dostlar) (muzaffer olanı simgeleyen) defne çelenkli başları resmedilmiştir. Arka yüzlerinde ise üç kişi görülmektedir: Bir Romalı, bir Italikalı ve dize çöken biri; iki tarafında da ayakta duranlar vardır, ve kendisi kılıçla bir domuzu tutar. Bu tasvirin altında ise “ROMA” yazısı vardır; çünkü ikinci Punya savaşı sırasında Kartacalı General Hannibal ilerlemeye devam ederken, Roma İtalyan müttefiki ile Hannibal’a karşı birlik oldu. Bu tasvir ayrıca Cannae Savaşı zamanında yeni birliklerin silâhaltına çağrılmasıyla bir bağlantısı olan Roma Andı olarak da yorumlanabilir.

Bu birim MÖ 213 yılında “altın -Asse” diye adlandırılan sikke türü ile değiştirilmiştir. Altın asse üç farklı değer katmanına sahiptir: XX değer işaretiyle 20, XXXX değer işaretiyle 40 ve ↓X değer işaretiyle de 60. tüm bu sikkelerin ön yüzlerinde miğferli, sakallı bir Mars başı, arka yüzlerinde ise yıldırım işareti üzerinde kanatlarını açmış bir kartal bulunmaktadır; kartal tasviri muhtemelen MÖ 3. yüzyıldan beri Ptolemaios sikkeleri üzerine basılan kartal tasviri ile bağlantılıdır. Bunun yanında IV. Ptolemaios’un bu sikkeler için altın kullanımını hizmete sunduğu ve bu şekilde savaşta Kartacalıların yanında yer alan V. Philipp’in bu tavrına bir ceza vermek istediği sanılmaktadır.

Aynı dönemde çok miktarda, diğer bir gümüş sikke olan Victoriatus basılmıştır. Bu birimin Dinar sisteminden oldukça farklı olduğu ve başka bir standarda göre üretildiği görülmektedir. Önceki 52 Dinar, Quinar ve Sesterz’in analizleri sırasında % 96, 2± %1,09 oranlarında gümüş içerdikleri görülürken, Victoriat’larde bu değer %72 ve % 93 arasındadır. Erken dönem Victoriat’lar genellikle Sicilya’da ve güney İtalya’da bulunmuştur. Bu birimin 3,41 gram ağırlığında olduğu ve Dinar’ın 3/4'üne eşit olduğu tahmin edilmektedir. Roma sikke sistemi için değil, diğer başka bölgeler için kullanıldığı da sanılmaktadır. Bu sebeple hiçbir değer işareti yoktur; değeri, yapı maddesinin değeriyle belirlenmektedir.

Ağırlık ve saflık derecesinin oluşumu

Sonraki kırk yılda Dinar, ağırlığını gitgide kaybetmiştir. Bunun nedeni ise bilinmemektedir. Fakat bu gelişim muhtemelen ikinci Punya savaşı sırasında sürekli devam eden gerginliğe bağlı olarak başlamıştır. Bu savaş sonucunda Roma devleti, halkına yaklaşık bir milyon Dinar borçlanmıştır. Bu borç Cn Manlius Vulso yönetiminde MÖ 188 yılındaki Apameia Barışı’nın ganimeti elde edilene kadar 25 yıl boyunca geri ödenmemiştir.

Bir Roma Pound’u 72 Dinar etmektedir; bu değer zamanla 84 Dinara dönüşmüştür. Sonraki on yılda Dinar’ın ağırlığı sabit kalmıştır.

Dinar’ın gümüş içeriği Roma İmparatorluğu döneminde, ayrıca Marcus Antonius’un geç dönem basımlarında, özellikle MÖ 32/31 yıllarındaki daha geç dönemde Aktium Savaşı’ndan hemen önce ağır “lejyoner” basımlarda % 90, hatta % 95 etmekteydi. Söylentilere göre ihtiyaç duyulan gümüş de Cleopatra tarafından hizmete sunulmuştur.
Bronz sikkelere bağlı olarak gümüş sikkelerin oluşumu

MÖ yaklaşık 140 yılında -kesin tarih bilinmemektedir- Dinar’ın değeri on altı Asse olarak belirlenmiştir. Bu da dinarın ön yüzünde XVI olarak işaretlenmiştir. Bu yazı ilk olarak Dinar üzerinde sikke ustası işareti olan MÖ 141 yılına tarihlenen L.IULI (Crawford 224/1) ile birlikte görülmüştür. XVI işareti kısa bir süre sonra Roma rakamı olan ve 10 rakamına denk gelen X ile değiştirilmiştir. X’in ortasından genellikle XVI işaretinin monogramı olarak yorumlanan yatay bir çizgi geçmektedir.

Bir Dinar’ın değer değişiminin, ağırlıkların düşmesiyle -“eski” Asse talep edilmesi ve “yeni” Asse’nin ağırlığının düşürülmesi nedeniyle- gelişim gösteren şartların bilinmesi anlamına geldiği düşünülmektedir. Bu sebeple bir Quinar’ın değeri sekiz Asse, bir Sesterz’in değeri de dört Asse etmektedir. Dinarlar ve Asse’ler arasındaki etkileşim ileriki yüzyıllarda da devam etmiştir. Victoriat da MÖ 2. yüzyılda hâlâ tedavüldeydi. Victoriat’lar sonraki dönemlerde Gallia Cisalpina gibi bölgelerde de kullanılabilir durumdaydı.

Altın sikkelerin oluşumu

60, 40 ve 20 Altın Asse sikkelerinin basımı çok fazla yapılmamıştır. Önceleri altın sikkeler sadece yardım amacıyla kullanılmış sikkelerdir. MÖ 83 yılında Altın Asse’ler Aureus ile değiştirilmiştir. Bu sikke birimi Roma İmparatorluğu’nun son dönemlerinde daha fazla değer kazanmıştır ve Roma sikkelerinin içinde oldukça önemli bir yer kazanmıştır. Dinar’ların üzerinde olduğu gibi Aurei’nin de ön yüzünde tanrı resimleri resmedilmiştir. Arka yüzünde ise sikke ustasına bağlı olarak Roma ordusunun farklı zaferlerinin anlatıldığı çeşitli motifler görülebilmektedir.

Sezar ve İmparatorluk Dönemi

Sezar ve Augustus yönetiminde kapsamlı bir Sikke reformu uygulanmıştır. Bu reform şu şekildedir:

    1 Aureus [Altın] eşittir 25 Dinar [Gümüş]
    1 Denarius eşittir 4 Sesterz [Messing]
    1 Sesterz eşittir 2 Dupondius [Bronz, daha sonra pirinç]
    1 Dupondius eşittir 2 As [Kupfer]
    1 As eşittir 2 Semis [Bakır/Bronz]
    1 Semis eşittir 2 Quadrant [Bakır]

Değer şeması şu şekilde de gösterilebilir: 1 Aureus = 25 Dinar = 100 Sesterz = 200 Dupondius = 400 Asse = 800 Semis = 1.600

Quadrant

3. yüzyıla kadar yapımında hiç altın kullanılmayan, sadece gümüş kullanılan Sikke basımı büyük bir alanda yerel olarak yapılmaya devam ediliyordu. Mısırlıların uzun süre kendi para birimi sistemleri bulunmaktaydı (altın dışında). İmparatorluğun para sistemi şeması yaklaşık iki yüzyıl boyu geçerli olmuş, 220’li yıllarda ortaya çıkan ve 270 yılından beri hızla ilerleyen enflasyondan beri de oldukça gereklilik kazanan çok sayıda başka sikke reformuna hizmet etmiştir. Erken ve geç imparatorluk döneminin çoğu Sikke’sinin ön yüzünde imparatorun portresi genellikle “Imperator Caesar (İsim) Augustus Pontifex Maximus - tribunicia potestate (Yıl) Consul (Yıl) Pater patriae” yazıtı ile (bazen farklı kısaltmalarıyla) birlikte resmedilmiştir. O dönemki görevleri tanımlayan yıl rakamları, bir Sikke’nin ve aynı zamanda bir arkeolojik buluntunun tarihlenmesi için en önemli yardım malzemesidir. Tüm Sikke’lerin açık bir şekilde tarihlendirmesi yapılamamaktadır (özellikle tribunicia potestas ile ilgili eksik bilgi olduğunda). İmparator Claudius yönetiminde ilk kez Sikke’lere aile fertlerinin de darp edildiği görülmektedir. Sikke’nin arka kısmında ise çok çeşitli tasvirler bulunmaktadır: Tanrılar, kişileştirilmiş ülkeler, nehirler ya da şehirler, hatta savaşla ya da politikayla ilgili başarıların yanı sıra dönemin imparatoru tarafından yapılan inşa projelerini anlatan resimler. Caracalla yönetiminde özel büyüklükte gümüş bir Sikke olan Antoninian çıkarılmıştır. Decius döneminde de kısa bir süre büyük bronz Sikke kullanılmıştır.

Roma sikkeleri imparatorlar yönetiminde giderek yürürlükten kalkmıştır; Sikke’lerle ilgili kalpazanlıklar ilk olarak Nero ile ortaya çıkmış ve Severern’den itibaren de bu süreç hızlanmıştır. Örneğin gümüş Sikke’ler 3. yüzyıl ortasında sadece 1/20 oranında gümüş içeriyordu. Kanlı bir ayaklanmadan sonra imparator Aurelian 270 yıllarında yeni bir Sikke reformu oluşturmaya çalışmıştır. Fakat bu girişim başarısız olmuştur ve bazı araştırmacılar tarafından da sonraki yıllarda gitgide artan enflasyonun sebebi olarak görülmektedir. Diokletian yönetiminde yeni bir sikke reformuna ilişkin uğraşılar artmaya başlamıştır. Böylece saf gümüş dinarlar ve bir kısmı gümüş olan yeni bir bronz Sikke olan Follis dökülmüştür. Büyük Konstantin 4. yüzyılın başında bir dizi yeni sikke çıkarmıştır: büyük bir altın sikke (Solidus), küçük bir gümüş Sikke (Siliqua) ve bir bakır Sikke (Centenionalis). Solidus başarı göstermiş ve yüzyıllarca istikrarını sürdürmüştür. Geç antik dönemde de Roma para birimi sisteminin temelini oluşturmuştur.

Erken ve geç imparatorluk döneminde sadece Roma ve Lugdunum Sikke yerleriydi. Taşralarda imparatorluğa ait daha küçük Sikke yerleri kısa bir dönem var olmuştur (burada değinildiği gibi söz konusu olan her bir şehre ait bakır ve bronz Sikke dökümleridir, özellikle doğu bölgelerde). Barbarların yağmaları ve imparatorlukta yaşanan krizler nedeniyle Sikke’lerin taşralara taşınması zamanla daha da tehlikeli olmaya başladığı için ilk olarak 3. yüzyılda Sikke basımı merkezileştirilmeye başlanmıştır. Bu gelişmeye paralel olarak sanatsal kalite ve Sikke basımında detaylara verilen önem de gitgide azalmıştır. Bu durum 4. yüzyılda izlenen bu gelişmelerden sonra 5. yüzyıldan itibaren damga yapımcılarının sanatsal yöndeki eksikliklerine bağlanmıştır. 5. ve 6. yüzyılda geç Roma sikke dökümü yavaş yavaş geleneksel motifleri koruyan erken ortaçağ (batıda), örn. Bizans (doğuda) Sikke döküm şekline dönüşmüştür.

Ostrom

Doğu Roma (Bizans) Sikke’leri 5. yüzyıl içinde (Batı) Roma imparatorluk örneklerinden ayrışmaya başlamıştır. 6. yüzyılda da çok sayıda Sikke resmi ve birimleri (özellikle Solidus) yaygın olarak uzun süre kullanılmış olsa da imparator Anastasios 498 yılında Nümizmatikçilerin Bizans Sikke tarihinin “başlangıcı” olarak değerlendirdikleri yeni bakır Sikke’leri çıkarmıştır. Buna rağmen döküm resimleri zamanla değişimlere uğramıştır. Portrelerin sanatsal anlamda nitelikleri Justinian’dan sonra azalmış ve arka yüzlerinde tarihsel olaylara ilişkin betimlemeler de neredeyse hiç yapılmamıştır, aksine imparator için övgüsel betimlemeler görülmüştür. Herakleios’un Pers savaşıyla birlikte basımı yapılan ve Deus adiuta Romanis ("Tanrım, Romalılara yardım et") yazısını taşıyan, 615 yılında çıkarılan gümüş Sikke Hexagram oldukça önemlidir. Bu yazı, resmi dil olarak genellikle Yunancanın kullanıldığı Ostrom’daki en yeni Latince Sikke yazısıdır. Bir diğer ilginç sikke türü de 11. yüzyıldan beri basımı yapılan, anahtar formundaki kemer şeklinde kabartılmış Scyphaten’dir.

İslam dünyasının sikkeleri kısmen doğu Roma-Bizans ve Sasani örneklerinin etkisinde kalmıştır. Bu Dinarların (Latince Denarius) en eskileri 7. yüzyılda basılmıştır. Ayrıca 13. yüzyıldaki Moğol istilası ön Asya Sikke geleneğini de beraberinde getirmiştir. İlk olarak Türkiye’nin ve İran’ın çıkışıyla birlikte bu bölgede yeniden Sikke basımına başlanmıştır.

Almanya’ya yayılım

Kavimler göçü zamanı germen İmparatorlukları 6. yüzyıla kadar, batı ve doğu Roma örneklerinden esinlenen ve dönemin imparatorlarının portrelerini resmeden ve şanın bir göstergesi olan Sikke basımları yapmışlardır.
Bilinen Tüm Roma Sikke Türlerinin Listesi

Altın Sikkeler

    Yarım Stater (MÖ 215)
    Stater (MÖ 215)
    20 Altın-Asse (MÖ 3. yüzyılın sonu)
    40 Altın-Asse (MÖ 3. yüzyılın sonu)
    60 Altın-Asse (MÖ 3. yüzyılın sonu)
    Aureus (MÖ 100–324)
    Quinarius aureus (MÖ 45 324)
    Semissis (230–600)
    Solidus (307–1453)
    Tremissis (307–500)
    9 Siliquae ya da 1,5 Scripula (383-650)

Gümüş Sikkeler

    Drachme (MÖ 240- MÖ 215)
    Didrachme (MÖ 280- MÖ 215)
    Yarım Litra (MÖ 235- MÖ 230)
    Litra (MÖ 300- MÖ 240)
    Çift Litra (Dilitron) (MÖ 275- MÖ 240)
    Quadrigatus (MÖ 235– MÖ 212)
    Denarius (MÖ 211–6. yüzyıl)
    Serratus (MÖ 150– MÖ 50)
    Quinarius nummus (MÖ 211– MÖ 500 (?))
    Yarım Victoriatus (MÖ 210- MÖ 100)
    Victoriatus (MÖ 210– MÖ 100)
    Çift Victoriatus (MÖ 210- MÖ 100)
    Antoninian (214–294) (274 Aurelianus olarak?)
    Argenteus (294–320)
    Miliarense (320–620)
    Siliqua (320–7. yüzyıl)

Bronz-, Bakır- ve Messing Sikkeleri

    As (MÖ 300–270)
    Dupondius (MÖ 300–280)
    Semis (MÖ 300–6. yüzyıl (?))
    Sesterz (MÖ 300–293)
    Triens (MÖ 300– MÖ 80)
    Quadrans (MÖ 300–200)
    Sextans (MÖ 300– MÖ 90)
    Uncia (MÖ 300– MÖ 100)
    Semuncia (MÖ 300– MÖ 200)
    Quartuncia (MÖ 215)
    Bes (MÖ 130)
    Tressis (MÖ 260– MÖ 210)
    Quincussis (MÖ 215)
    Decussis (MÖ 215)
    Dextans (MÖ 210)
    Dodrans (MÖ 125)
    Quincunx (MÖ 250– MÖ 200)
    Follis (294–346)
    Centenionalis (340–?)
    Maiorina (346–395)

Osmanlı’da Para (Akçe)

Akçe, Osmanlı Devletinin ilk zamanlarından itibaren bastırılan ve kullanılan gümüş para birimine verilen addır. İlk Osmanlı sikkesi gümüşten imal edildiği için Ak (beyaz, temiz, parlak) para manasında akçe denildi. İlk zamanlar “gümüş para” manasında kullanılan akçe on beşinci yüzyıldan sonra Osmanlı parası karşılığı olarak kullanıldı. Osmanlı para birimi olan “Akçe-i Osman” adıyla kullanıldığı gibi, padişahların zamanlarına göre değişik isimler aldı. Akçe, Osmanlılara mahsus olup, paranın Selçuklu ve diğer İslam devletlerinin paralarıyla ilgisi yoktur. İlk akçe doksan ayar gümüşten olup, altı kırat 1,154 gram ağırlığındaydı. Zamanla ayarı düşük ve değişik ağırlıkta akçeler de basıldı. Özel olarak bir yüzünde “La ilahe illallah Muhammedün resûlullah” ibaresiyle bu ibarenin dört tarafında Muhammed'in dört halifesinin ismi, diğer yüzünde de parayı bastıran padişahın ismi, basılış yeri, tarihî ve Osmanlıların mensubu oldukları Kayı boyunun damgası bulunmaktaydı. On beşinci yüzyıldan itibaren para manasında kullanılan Akçe’ye; “Lala Yürgûç Akçesi”, “Avariz Akçesi”, “Geçer Akçe”, “Kalp Akçe” gibi çeşitli adlar verildi. Ayrıca değer düşüşü neticesinde; “Zilyûf Akçe”, “Kirpik Akçe”, “Kızıl Akçe”, “Çil Akçe” adlarını da aldı. “Çürük Akçe” deyimi ile kullanılan para ise bakır sikkeyi ifade etmektedir.

Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarında Selçuklular veya diğer devletler tarafından bastırılan çeşitli paralar kullanılırdı. İlk Osmanlı sikkesini Osman Gazi bastırdı. Bu gümüş para, 15 mm. çapında ve 0,68 g ağırlığındadır. Basıldığı yer ve tarihi belli olmayan bu paranın ön yüzünde “Darebe Osman bin Ertuğrul” ibaresi bulunuyordu. En eski Osmanlı Akçe’si, ikinci Osmanlı padişahı Orhan Gazi tarafından bastırılmıştır. Orhan Gazi devrine ait en eski akçe 1327 (H.727) tarihinde Bursa’da bastırıldı. Bu Osmanlı Akçe’sinin bir tarafında “La ilahe illallah Muhammedun resûlullah” ibaresi yer alır. İbarenin etrafında; Ebû Bekr, Ömer, Osman, Ali’nin isimleri vardır. Arka yüzdeyse, Orhan bin Osman ve basıldığı yeri gösteren Bursa ismi, altında ise Orhan Gazi’nin beyliğe geçişinin üçüncü senesini işaret eden siyakat rakamı ile üç sayısı ve kenarlarında da paranın basıldığı yıl 727 ile Osmanlıların mensubu oldukları Kayı boyunun damgası vardır.

Orhan Bey zamanında, tarihsiz ve üzerindeki yazılar geometrik motiflerden oluşan bir çerçeve içine alınmış İlhanlı paralarına benzer paralar da basılmıştır. Çerçevesiz olup üzerinde, “Orhan halledallahü mülkehû” ibaresi yazılı akçeler daha sadedir. Basıldığı yer ve tarih belli olmayan bu akçeler Orhan Gazi’nin beyliğin idaresini ele aldığı ilk senelere ait olmalıdır. Orhan Gazi’den sonra Sultan Murâd Hüdâvendigâr zamanında gümüş akçeler bastırıldığı gibi, üzerlerinde basılış yeri bulunmayan pul, fels ve mangır özelliğinde bakır paralar da basılmıştır.

Yıldırım Bâyezîd zamanında basılan gümüş ve bakır paralar üzerinde darb yeri yoksa da, tarih bulunmaktaydı. Basılan bu gümüş paraların ayarı % 90 idi. Bu padişah zamanında devletin altın parası bulunmadığı için, Venediklilerin altın dukası kullanılıyordu. Bir Venedik dükası, kırk akçe değerindeydi.

Fetret devrinde Musa Çelebi, Edirne’de kendi adına para bastırmıştır. Yıldırım Bâyezîd’in büyük oğlu Süleyman Çelebi de kendi adına bastırdığı paranın üzerine tuğra koydurmuştur.

Çelebi Mehmed Han zamanında Amasya, Ayaslug (Selçuk), Bursa, Edirne ve Serez şehirlerinde basılmış akçeler vardı. Timur Han’ın Osmanlılar üzerinde hâkimiyet kurmasından sonra, Çelebi Mehmed Han 1404 (H.806)’da Bursa’da bastırdığı paralara kendi adıyla birlikte Timur Han’ın da adını bastırmış ve hâkimiyetini tanımıştır. Vezin ve ayar yönünden diğer Osmanlı paralarıyla aynı olan bu paranın bir yüzünde “La ilahe illallah Muhammedün resûlullah, Duribe Bursa 806″, diğer yüzünde ise; “Demûr (Timur) Han Gürgân, Muhammed ibni Bâyezîd Han halledallahü mülkehû” yazılıydı. On sene sonra Osmanlı birliğini yeniden kurup, istiklâlini kazanınca paralardan Tîmûr Han’ın ismini kaldırıldı. Çelebi Mehmed’in zamanına kadar Osmanlı paralarına hiçbir lakap ve unvan yazılmadığı hâlde o, ilk defa “Sultan” ve “Han” unvanlarını kullanmıştır. Bastırdığı akçelerin üzerine “Sultân ibni Sultân Muhammed ibni Bâyezîd Han” ibaresini yazdırmıştır. Ayrıca “Halledallahü mülkehû” ibaresini kaldırıp, son Osmanlı paralarına kadar devam eden “Azze nasruhû” ibaresini koydurdu.

II. Murâd Han zamanında da Edirne, Bursa, Ayaslug, Bolu, Engüriye (Ankara), Karahisar, Serez, Tire ve Amasya şehirlerinde akçe bastırıldı. Bursa’da bastırılan ve mangır adı verilen paranın üzerinde II. Murâd Han’ın isminin altında Osmanlıların Kayı boyundan geldiğini gösteren bir damga bulunmaktadır. Bu damga sadece Bursa ve Edirne’de basılan paralar üzerinde görülmektedir.

19. yüzyıla kadar Osmanlı Devleti’nde çoğu Avrupa ülkesinde olduğu gibi madeni para sistemi uygulanıyordu. Sistemde altın ve gümüş ihtiyacını gidermek için genelde bakırdan yapılmış paralar kullanılıyordu. Kâğıt paranın kullanımı batılı ülkelerde olduğu gibi 19. yüzyılda başlamaktadır. Genelde altın ve gümüş kullanıldığı için her iki madenin mümkün olduğunca savaşta kullanılması ve eşya olarak kullanılmamasını öngörüyordu. Bu yüzden ülkeye değerli maden girişi destekleniyor, çıkışı da yasaklanıyordu. Şahısların ellerinde ve sarayda bulunan altın ve gümüş eşyalar darphanelerde para basımında kullanılıyordu. Ulaşımın yetersiz ve riskli olması nedeniyle bazı bölgelerde darphane açılması gerekmişti. Dolayısıyla darphaneler başta İstanbul olmak üzere ülkenin önemli yerlerine yapılmıştı. Bir darphane açılmadan önce bölgede maden bulunup bulunmadığına ve bölgenin ihtiyaçlarını karşılayıp karşılamadığına bakılırdı. Bazı darphaneler sadece belirli bir parayı basardı. Mesela 16. yüzyılda Urfa'da faaliyet gösteren darphane yalnızca bakır para basardı. Darphaneler genelde emanet yöntemi ile emin adı verilen görevli kişiler tarafından idare ediliyordu. Darphanelere para basımı için getirilen altın ve gümüş maden ve eşya üzerinden darp hakkı diye nitelendirilen bir kesinti darphaneyi işleten kişinin gelirini oluşturuyordu. Altın ve gümüşü cari paraya çevirmek isteyen kişiler darphanede serbestçe para bastırabilirlerdi. Serbest darp hakkı darphane gelirlerinin sürekliliğini sağlıyordu. Paranın ayarından sahib-i ayar sorumlu idi. Kalb para basan sahibi ayar ağır cezaya çarptırılıyordu. Osmanlı devleti değerli maden hareketlerinin yaşandığı bir coğrafyada bulunuyordu. Gresham kanunu geçerliydi ve kötü para iyi parayı kovuyordu. Doğuda altın ve gümüş fiyatlarının yüksek olması sürekli olarak İran ve Hindistan'a kaçışa neden oluyordu. Alınan önlemlere rağmen altın ve gümüş kaçakçılığının engellenemiyordu. Ülkenin siyasi sınırları içerisinde de hareketlenme vardı. Mısır'da basılan altın paraların İstanbul'da basılan altın paralarla aynı ayarda olmayışı nedeniyle İstanbul'da altın para piyasadan çekilerek yerine Mısır altınları çıkarımaktaydı. Önlem olarak Mısır'da İstanbul ayarında altın para basılması isteniyordu.

16. yüzyılda Amerika ve Güney Afrika’da kıymetli maden yataklarının keşfedilmesinin ardından Avrupa ülkelerinde kıymetli maden hacmindeki artış ve gümüşün altın karşısında değer kaybetmesi yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı’yı etkisi altına alacak ve Osmanlı yöneticilerini yeni arayışlar içine girmesine neden olacaktır. Dıştan gelen bu baskıyla birlikte artan nüfus oranında iç güvensizliğin de etkisiyle üretimde artış olmamıştır. Fiyat artışları, artan bürokratik harcamalar gibi bir kısım olumsuz gelişmeler ve yüzyılın sonunda yaşanan Avusturya ve İran savaşları sebebiyle de artan savaş harcamaları birbiri arkasını izleyen değer düşüşlerine sebep olmuştur. 16. yüzyılın en önemli para operasyonu olarak görülen ve daha sonra da devam edecek ayarlamaların başlangıcı olan 1584 yılı düzenlemesine göre 100 dirhem gümüşten kesilen akçenin miktarı 450 den 800'e, 1600 yılında yapılan bir ayarlama ile de 950'ye çıkarılmıştır. Osmanlı paralarının değer kaybetmesi sadece bu yüzyılın ikinci yarısında görülen bir durum değildir. Fakat bu zamana kadar paradaki değer kaybı uzun zamandır oldukça az oranda gerçekleşmişti. Yapılan hesaplamalara göre 1326 yılından 1740 yılına kadarki 414 yıllık sürede yıllık ortalama değer kaybı %0.24’dür. Osmanlı’da Osman Gazi’den Fatih'e kadar sadece gümüş paralar basılmıştır. Altın para olarak da Venedik dükası (filori, filorin) kullanılıyordu. Fatih 1479 yılında Sultani adlı ilk Osmanlı altın parasını basmıştır. Yalnızca iki değerli madenden yapılan bir para sistemi işliyordu. Bu yüzden altın ve gümüş fiyatları değiştikçe tedavülde bulunan sikkelerin fiyatları ya da kur farkları da değişiyordu. 1688 yılında ise para arzındaki yetersizlikten dolayı mankur basılmış, 1 mankurun 1 akçe üzerinden sonsuz ibra hakkı tanınması kalpazanlık faaliyetlerini hızlandırmış ve piyasaları altüst etmiştir. Bu yüzden 1691 yılında mankur tedavülden kaldırılmıştır.

Ülke içinde muhtelif yabancı altın ve gümüş paralar yerli paralar ile birlikte piyasaya sürülüyordu. 17. yüzyılda osmani, şahi, pare, mangır, peniz, sikke-i hasene/şerifi adlı yerli paraların yanında sümün, zolata, babka, rub, yaldız/filori/efrenci, engürüs, esedi ve riyal adında yabancı paralar da piyasaya çıkarılıyordu.

Osmanlı Devleti’nde para bir finansman aracı olarak kullanılıyordu. Darphanelerde kıymetli madenlerden ve eski sikkelerden para basılarak hem para arzı artırılıyor hem de darb hakkı adıyla alınan para darphanelere gelir sağlıyordu. Tahta yeni çıkan padişah eski paraları tedavülden kaldırarak kendi adını vererek yeni bastırıyordu. Elinde eski para olan kişiler paralarını darphaneye getirerek yenisiyle değiştiriyorlardı. Ayrıca paranın ayarında oynama yapılarak sikkeler küçültülüyor, aradaki değer kaybı devlet tarafından bir finansman yöntemi olarak kabul ediliyordu. Tağşiş işlemi bütçe açıklarını kapatmak amacıyla devletin ek para basması anlamına da geliyordu. Çünkü yapılan yeni düzenleme ile hem tedavüle çıkarılacak para miktarı artıyor hem de devletin kullanabileceği yeni bir fon oluşuyordu. 1775 yılında pay ve gelir ortaklığı senetleri anlamına gelen esham uygulaması başlatılmıştır. Bu uygulama temsili paraya geçişin ilk habercisi olarak kabul edilir. Senetlerin vergiye tabi tutulmak üzere piyasaya çıkarılması serbestti. İlk kâğıt para 1840 yılında piyasaya çıkarılmıştır. Piyasaya sürülen banknotların değeri hızla kaybolur. Esnaf ve köylü halk demir para kullanmayı tercih eder. Kaime denilen kâğıt para ile madeni para arasında fiyat farkı oluşur. Osmanlı para biriminin dış paralar karşısında değeri düşer.

Kaime denemesi 1862 yılında son bulur. Sultan Abdulhamid dönemine gelinceye kadar kaime basımı yapılmaz. Osmanlı-Rus savaşının finansmanı dolayısıyla ikinci defa 1876-7'de kaime basılarak piyasaya sürülür. Bu kaimeler de kısa bir süre sonra piyasadan kaldırılır. Kâğıt para basma yetkisi kendisine devredilen Osmanlı Bankası I. Dünya Savaşı'na kadar sınırlı miktarda kâğıt para basar. 1915 yılında kaime üçünçü kez basılır. Bu kaimeler temsili para niteliğindedir. Çünkü altın karşılığı vardır ve ne zaman tedavülden kaldırılacağı bellidir. Ülkede istikrarlı bir para sistemi oluşturmak için 1844 yılında çıkarılan Kararnameye göre temel para birimleri olarak kuruş, 20 kuruş değerinde gümüş mecidiye ve 100 kuruş değerinde altın lira kabul edilir. Osmanlı parası ile yabancı paraların kur değerlerinde ise uzun bir dönem değişiklik gözlenmemektedir. Mesela bu tarihten I. Dünya Savaşı'na kadar İngiliz sterlini ile Osmanlı parası arasındaki değer eşitliği 1 İngiliz sterlininin 110 Osmanlı kuruşuna denk geldiği bir seviyede kalmıştır.

1873 yılından itibaren gümüşün dünya piyasalarında değer kaybetmeye başlaması Osmanlı Devleti'nde 1/16 altın-gümüş değer eşitliğini geçersiz kılar. Devletin gelirlerinin gümüş para, giderlerinin altın para üzerinden yapılması hazine kayıplarına yol açar. Bu yüzden mecidiye basımına son verilir. 1881 yılında para birimi olarak Osmanlı altın lirası kabul edilir. Ancak gümüş fiyatlarının düşüklüğü sebebiyle tedavüldeki gümüş paralar gerçek değerinin altında işleme tabi tutulur. 20 kuruş değerindeki mecidiyeler hazinece 19 kuruştan işleme tabi tutulur. Sarraflarda ise daha düşük düzeyden işlem görür. 20. yüzyılda kuruşun Osmanlı lirasına oranla üç değişik değeri ortaya çıkar.

Diğer taraftan değişik para birimlerinde çekilen darlık nedeniyle ufak paralar altın lira ve mecidiyeye oranlarından farklı oranlarda işlem görüyordu. Piyasaya yeterince ufaklık sürülememesi ve mahalli bazı darlıkların yaşanması da ufaklıkların değerini yükseltiyordu. Ticaret erbabı daima müşterilerine büyük para veriyor, halk ise alışveriş yapabilmek için elindeki parayı belli bir komisyonla sarraflara bozdurmak zorunda kalıyordu. İktisadi faaliyetlere, yöreye ve mevsimlere göre de ufaklık ihtiyacı değişiklik gösteriyordu. Mesela Bursa'da yumurta ticareti bu tür paraların değerini yükseltiyordu. Hazinenin bir araştırmasına göre ülkenin değişik bölgelerinde altın ve gümüşün 88 çeşit raici bulunuyordu. Yörelere göre de halkın rağbet ettikleri paralar değişiklik gösteriyordu. Yabancı paralar da ülke içerisinde serbestçe kullanılıyordu. Para sisteminin karmaşıklığı sebebiyle sarraflık kurumu iyice yaygınlaşmıştı.

Para düzenini sağlamak amacıyla 1909 yılında kurulan komisyonun önerisi doğrultusunda 1916 yılında Tevhid-i Meskûkât Kanunu çıkarılır, 1 lira = 100 kuruş değer eşitliği benimsenir ve değer ölçüsü altın, para birimi kuruş kabul edilir. Ülkenin değişik yörelerindeki farklı para raiçleri kaldırlır. Ancak çıkarılan yasanın başarısı sınırlı kalır. Çünkü savaşla birlikte artan giderleri karşılamak için piyasaya sürülen kâğıt paralar madeni ve ufaklık paraların piyasadan çekilmesine sebep olur. 5 ve 20 kuruşluk olarak basılan kâğıt paralar da ufaklık sorununu çözmez. Aynı fonksiyonu görmesi için kısa bir süre sonra 1 ve 2,5 kuruşluk kâğıt ve aynı işlevi görecek 5 ve 10 paralık posta pulları çıkarılır. Bu durumda madeni paradan tamamen ayrılınmış kâğıt para sistemine geçilmiş olur. Cumhuriyet idaresi aynı sistemi devam ettirir.

Darphane

9. yüzyıldan sonra Ortadoğu ve Anadolu'ya yerleşerek farklı devlet ve beylikler kuran Türkler, bu beyliklerin bazı kasabalarında demir para basımı yapmışlar ve para basılan bu mahallelere de "Darphane" adı vermişlerdir.

15. yüzyılın sonunda altın sultanini piyasaya çıkarılana kadar, Osmanlı sikkeleri yalnızca gümüş akçe ve bakır mangır idi. Akçe ya da akça temel para birimiydi. İlk akçeler Bursa, Edirne ve Marmara bölgelerinde üretildi ve basım yerleri belirtilmedi. Diğer Türkmen beyliklerinin sikkeleriyle birlikte piyasaya sürüldüler. Osmanlılar 15. yüzyılda Selçuklular ve İlhanlılardan esinlenerek, önemli ticaret merkezlerinde ve madenlerde çok sayıda darphane kurdular. Bu şekilde Osmanlının topraklarının yanı sıra akçenin tedavül alanı da genişlemiş oldu. 14'üncü yüzyıl sonlarında ve 15. yüzyıl başlarında akçe artık Bizans topraklarında ve Konstantinopolis'in içinde de kullanılmaktaydı. 15. yüzyılın son çeyreğinde, II. Mehmed'in 30 yıllık hükümdarlığı sırasında da 15 ayrı darphanede akçe basımı yapılıyordu. Darphanelerin üretim düzeyi kişilerin darphaneye getirdikleri veya devletin sağladığı değerli maden miktarına göre değişiyordu. Bu yüzden üretim düzeyleri büyük değişiklikler göstermekteydi. Ayrıca, bir padişah tahta çıktıktan sonra, devlet piyasadaki eski sikkelerin darphanelere getirilmesini ve yeni padişahın ismini taşıyan sikkelerle değiştirilmesini talep ediyordu. Bu işleme tecdid-i sikke (sikkelerin yenilenmesi) deniliyordu. Sayılarının çok olmasına rağmen merkezi devlet, darphaneleri yakından denetliyordu. Büyük kent merkezlerindeki darphaneler, genel olarak emanet sistemiyle devlet tarafından işletilmekte ve birer devlet memuru olan eminler tarafından yönetilmekteydi. Sahib-i ayar adı verilen bir görevli de teknik işlerden ve sikkelerin ayar ve ağırlıklarının devletin koyduğu standartlara uygunluğunun kontrolünden sorumluydu. Darphanelerin işleyişleri ve hesap defterleri devlet tarafından görevlendirilmiş yerel kadılar aracılığıyla da denetlemekteydi. Osmanlı darphanelerinde altın, gümüş ve bakır sikkelerin üretiminde kullanılan teknoloji, 17. yüzyıl sonuna kadar oldukça basitti. Isıtılmış bir parça metal iki kalıp arasına yerleştiriliyor ve yukarıdaki kalıba bir çekiçle vuruluyordu. Bu yöntemle alt ve üst kalıplar üzerindeki desenler sikkenin her iki tarafına da işlenmiş oluyordu. Kalıpların üretimi, boş metal parçalarının (pulların) veya alaşımlarının hazırlanması, çekiçle yapılan vuruşlar ve ortaya çıkan malın kalitesinin denetlenmesi, bu pulların ağırlıklarının ölçülmesi beceri gerektirmekteydi. Sahib-i ayarın denetimi altında çok sayıda usta zanaatkâr ve işçi önceden belirlenmiş görevleri yerine getirmekteydi. İstanbul'da gümüş ve bakır sikke üretiminde çalışanlar birkaç yüz kişiydi, diğer büyük darphanelerde bu sayı yüzü aşmaktaydı. Orta büyüklükteki darphanelerde çalışanların sayıları da 50'yi buluyor hatta geçebiliyordu. Taşradaki küçük darphaneler, uzmanlık gerektiren işler için sık sık büyük darphanelerden yardım almaktaydılar.

Geniş bir coğrafyada sayılamayacak kadar çok merkezde para darp eden Osmanlı Devletinin bugüne kadar ele geçen nümismatik materyallerden tespit edilen ve sayısı 40'ı bulan para darp merkezlerinin başında Bursa, Edirne, Amasya, Erzurum, Konya, İzmir, Serez, Sofya, Şam, Bağdat, Tiflis, Mısır, Tunus ve Cezayir gelir.

İstanbul'un fethinden sonra hızla genişleyen imparatorluğun para ihtiyacını karşılamak amacıyla halihazırdaki darphanelere ek olarak çeşitli mahallerde geçici yeni darphaneler kurulmuştur. Aynı şehirde Fatih Sultan Mehmet tarafından Beyazıt Camii civarında yaptırılan Darphane, Türk Darphanesi'nin kuruluşunun başlangıcı niteliğindedir. İlk kuruluşun kesin tarihini tespit eden bir belge yoktur bu yüzden Fatih'in burada kendi adına bastırdığı ilk Türk altının tarihi olan 1467 yılı Türk Darphanesinin ilk kuruluş tarihi olarak kabul edilebilir.

Darphanenin ikinci kuruluşu, Sultan Üçüncü Ahmet zamandadır. 1723 yılında Simkeşhane'den Topkapı Sarayı sahası içinde bugüne kadar işgal ettiği binalara taşınıp faaliyete geçirilen darphane, 1832 yılında yeni atölyelerin inşa ve ilavesiyle genişletilmiş ve ayrıca darphane bahçesinde Hünkar dairesi yapılmıştır.

İstanbul'daki bu darphane, devletin ana darphanesi olma özelliğini devam ettirmiştir. 1843 yılında diğer darphanelerin faaliyetine son verilmiş ve bu tarihten sonra yalnız İstanbul'daki darphanede para basılmaya devam edilmiştir.

8 Temmuz 1967 tarihinde kurulan Darphane'nin üçüncü kuruluş projeleri ile ilgili hazırlık çalışmaları, 1953 yılında başlamıştır. Sonraki yıllarda madeni paraya olan taleplerin daha da yükselebileceği düşüncesi, yeni bir binanın inşası ve yeni makinelerin satın alınması ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle 1961 yılı ortalarında inşasına başlanan yeni darphane binası, yeni makinelerin alınmasıyla 1967 yılında hizmete girmiştir.

1845 yılından itibaren Darphane, "evrak-sahihe"ye damga vurmak amacıyla kurulan Matbaa Müdürlüğü ile 1933 yılında birleştirilmiştir.

2996 sayılı Maliye Vekâleti Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanun çerçevesinde Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü, 1983 yılına kadar Maliye Bakanlığı'nın ana hizmet birimi olarak hizmet vermiştir.

Paranın bir diğer türü olarak kredi parası ortaya çıkmıştır. Kredi parası, malların ve hizmetlerin ödemesini yapmak için borçludan bir talepte bulunulmaktadır. Günümüzde ticarethaneler ve merkez bankaları tarafından imal edilen para krediye dayalı paradır ve bankalara karşı bir yükümlülüğü de içinde barındırır.

20. yüzyılın başına kadar birçok ülkede para değerini, kullanılan para birimi birliğinde değerli metal, altın ya da gümüşün belirlenmiş miktarının değeri olarak tanımlayan para birimi standartları vardı. Bunlar genellikle Kurant sikkelerin basımı ve kullanımı ile bağlantılıydı. Diğer ödeme araçları talep olması durumunda dönemin ihraççıları tarafından, değerli metal miktarı takas yapılan ödeme aracının nominal değerine eşit olan Kurant sikkeleri ile değiştirilirdi.

Birçok ülkede ilk olarak gümüş standartları vardı. Fiyatlar gümüş miktarıyla belirlenen para birimi birliğine göre verilirdi. Gündelik alışverişlerde hem gümüş kurant sikkeler hem de ayrıştırıcı sikkeler kullanılmıştır. Bu dönemde tedavülde olan altın sikkelerin, menkul kıymetler borsasının envanterinde okunabilen gümüş kurant para sürümü de vardı. Altın sikkeler ülke içinde “yüksek değerdeki” malların karşılığında ödenmesinde “özel para” fonksiyonuna sahipti ve yabancı ticaret ortaklarının ödemelerinde ticaret sikkesi olarak da iş görmüştür.

Birçok sanayi ülkesi 19. yüzyılda altın standardına dönüş yapmıştır. Almanya’da banknotların teminatı kısmen altın, kısmen de en fazla 3 ay vadesi olan ticari senet yoluyla sağlanmıştır. Alman İmparatorluk Bankası, imparatorluk güvenceli banknotları ve ayrıştırıcı sikkelere talep üzerine ana kasasındaki para birimi sikkeleri ile değiştirmiştir. Özel Alman bankaları tedavüle çıkardıkları banknotların talep edilmesi üzerine sıkıntı durumunda bastıkları paralarla altın sikkeleri değiştirmişlerdir. Birinci Dünya Savaşı öncesinde seyreden para istikrarlı birimi durumları nedeniyle Almanya’da gündelik para akışında altın, kâğıt, ayrıştırıcı sikke ve banka parası arasında herhangi bir kur farkı bulunmuyordu. Bu dönemde devam eden istikrarlı döviz kuruyla altın standardı olan ülkeler arasında basılmıştır.

20. yüzyılın başında çok sayıda ülke para birimi standardından vazgeçmiştir. Böyle bir standart yerine, merkez bankalarının, ücret seviyesinde bir istikrarı garantileyen para politikasıyla ilgili önlemler alınmıştır.
Cumhuriyet Dönemi Madeni Paralar

Cumhuriyet döneminin önemli para birimlerinden biri olan 10 para, 1940 yılına ait olmakla birlikte paranın ortası delik ve yazıları değişik şekillerdedir. Bugüne kadar bulunan ve bilinen 10 paraları sıralarsak şöyle bir durum ortaya çıkmaktadır: 1936 (N)-1936 (D)-1940 (N)-1940 (D)-1941–1942–1944 olmak üzere tam sekiz adettir. 1930-41-42 yılları dışında basılan paraların ve 10 paraların hepsi numune paralardır. 1936 yılı 10 parasına World Coins, 1982 baskısında (Numune para) işaretine rağmen 300 Dolar fiyat koydu.

1951 Yılı 1 Kuruş’unun bazılarının önyüzünde, yazı ve tarih arasında kabarık bir nokta bulunmaktadır, yine bu serinin 1 ve 2,5 Kuruş’larının, aynı yılda basılmış olmalarına rağmen küçük delikli ve büyük delikli olanları mevcuttur. Keza 2,5 Kuruş’ların bazılarında ortadaki deliğin kenarları biraz kabartılarak çerçeveli hale getirilenleri vardır. Bu deliklerin merkezde olmayanları da mevcuttur. 1958 -1974 yılları arasında basılan bakır 5 Kuruş’larda önyüz yani ay-yıldız tarafı, modern paralarda olduğu gibi yukarıdan aşağıya çevrildiğinde doğru okunurken, bazılarında eski usuldeki gibi sağdan sola çevrildiği zaman doğru okunmaktadır, yani terstir. Yine 1974 yılı 5 Kuruş’larının bazılarında arka yüzdeki meşe palamudunun içi boş veya dolu görülmektedir.

Bunların haricinde çift baskılar hemen her yılın her çeşit parasında bulunmaktadır.

Cumhuriyet Döneminin İlk Madeni Parası

Cumhuriyet döneminin ilk madeni parası, 1924 yılında çıkarılan 10 ve 5 kuruşluklar ile yüz paradır. Harf devrimi o dönemde daha yapılmadığı için yazı ve rakamlar Arap harfleriyle basıldı. Bunları bir yıl sonra çıkarılan nikelden yapılmış 25 kuruşluklar izledi.

Latin harfleriyle basılmış ilk madeni para 1934 yılında 830 ayar gümüş olan 100 kuruş değerinde tedavüle çıkarıldı. 718000 adet basılan bu paralar çok beğenildi. Üzerinde yer alan Atatürk portresi Londra darphanesinin ünlü gravürcüsü Medkaley tarafından yapılmıştır. Fakat çok kısa bir süre içinde sahteleri bastırıldı. O yıllarda para çok değerli olduğundan bir liranın dahi sahtesi bastırılıyordu. Bunun üzerine bu para kaldırılarak başka kalıplara basım yoluna gidildi.

Cumhuriyet döneminin ortası delik ilk madeni parası 1947 yılında piyasaya çıkarıldı. Pirinçten yapılan bu paralar bir kuruş değerindeydi. Bunu daha sonra 1948 yılında çıkarılan ortası delik 20 paralar izledi. Bazı kaynaklarda belirtildiğine göre bu paradan (20 para) sadece 150 adet basılmış sonradan basımından vazgeçilmiştir. Bu özelliği nedeniyle bugün en çok aranan paralar sıralamasında yer aldığı belirtilen paralar arasında olduğu söylenmektedir.

Cumhuriyet döneminin kenarları tırtıklı tek parası 1938 yılında çıkarılan madeni bir kuruşluklardır. Nikel ve bakır karışımından yapılan bu paraların kenarları 12 dilimlidir. Osmanlı döneminde ve cumhuriyetin ilk yıllarında kullanılan on paraların ömrü, 1942 yılında son buldu. Alınan bir kararla bu paraların basımı durduruldu. Bunu 20 paralar izledi. Bir ve beş kuruşlar 1977 yılına kadar hâlâ piyasadaydı. 25 kuruşlar 1979’da, 50 kuruşlar ise 1980’de tarihe karıştı. Cumhuriyet tarihinin 2,5 lira değerindeki ilk madeni parası 1960 yılında, 5 liralığı ise 1974 yılında çıkarıldı. Cumhuriyetin 75. yılında ise en büyük madeni para 50.000 lira oldu. 2004 yılında 250.000 lira olan madeni paralara 2005 yılından bugüne kuruşlar hâkim oldu.

Madalyonlar

Nümismatik, madalyon olarak, Roma’nın saygı ya da ödüllendirme törenlerinde kullanılan özel sikke dökümlerini betimlemektedir. “Madalyon” tam anlamıyla gösterişli şekilde süslenmiş, büyük ebatlardaki sikkeler anlamına gelmektedir. Madalyonlar yoğun şekilde geç imparatorluk döneminde kullanılmıştır. Bu yıllardan çok az sayıda madalyon kalmıştır.
Madalyonların Ayırt Edilmesi

Sikke basmak devletin bir ayrıcalığı olduğu için madalyonlar özel kişiler tarafından basılabilmektedir. Ödeme aracı olarak öngörülen damgalar her zaman madalyonların yerine kullanılabilmektedir. İkisinin ortasında yasal ödeme arcı olan “sikke taklidi” çeşitleri bulunmaktadır; fakat bu sikkeler özel firmalar tarafından uluslararası koleksiyonculuk pazarı için basılmaktadır. Ayrıca gerçeklikte de para değerine de sahip değildir. Bunun yanı sıra “Acil durum sikkeleri” ve Jeton’lar gibi sikke benzeri damgalar da bulunmaktadır. Bu sikke türleri yetkili devlet makamları tarafından basılmamıştır, fakat ödeme aracı olarak kullanılabilmektedir.

Taler

Taler (eski yazımı: Thaler; İsveççe/Norveççe: Daler; Hollandaca: Daler; sonraki dönemlerde: Daalder; İtalyanca: Tallero; İspanyolca: Tálero; Portekizce: Dolera; İngilizce: Dollar; Çekçe/Slovakça: Tolar; Macarca: Tallér; Beyaz Rusya dilinde: Талер, Таляр) ilk zamanlar Guldengroschen olarak adlandırılan önemli bir Avrupa altın sikkesi idi. Daha sonra Taler denince akla 1 Çekül’den daha ağır olan çok sayıda Büyük Gümüş Sikke gelmeye başladı. Taler, 16. yüzyılın imparatorluk hükmüyle birlikte büyük bir önem kazandı. Bunun sonucunda Taler, Gulden’in (Hollanda’nın standart para birimi) yanında İmparatorluk Taleri olarak imparatorluğun resmi para birimleri arasına girdi.

Taler’in Yayılışı

Joachimsthaler tüm Almanya’da İmparatorluk Taler’i olarak kullanıldı. Avusturya’da da 1909 yılına kadar kullanılmıştır. Eski adıyla “Avusturya Hollandası” olan, günümüzdeki Belçika ve Lüksemburg bölgesini içine alan bölgede Kronentaler ortaya çıkmıştır. Danimarka ve İsveç’te 1874 yılı sonuna kadar Speziestaler (Özel Taler) ve Reichstaler (İmparatorluk Taleri), yani Reichsbanktaler (İmparatorluk Bankası Talerleri) olarak kullanıldı. Kısa süre sonra “Christian-Taler”i ortaya çıktı. Gösterişli ve güzel dış görünüşüyle bu Taler günümüzde hâlâ en çok beğenilen ve aranan demir paralardan biridir.

Taler, Amerika Birleşik Devletleri’nde Dolar adı altında kullanılmaktadır.

Avusturya’da 1753 yılından itibaren İmparatorluk sikke yerleri olan Günzburg’da, üzerine Kraliçe Maria Theresia’nın (1740’dan 1780’a kadar) resmedildiği Maria-Theresien-Taler’i basılmış ve bu sikke dünya çapında büyük bir tanınmışlık derecesine ulaşmıştır. Bu sikke Avusturya’da 1858 yılında tedavülden kaldırıldı. Fakat ticaret sikkesi olarak (üzerindeki 1780 tarihi değişmeden) 20. yüzyılın ortalarına kadar Arabistan’da ve Etiyopya’da kullanılmaya devam etmiştir. Maria-Theresien-Taler’i bugüne kadar dünyada en sık görülen gümüş sikkedir ve bugüne kadar koleksiyoncular için basımına devam edilmiştir.

Tarihçe

Taler, 1484/86 yılından beri Hall in Tirol’de (Avusturya) basılan bir gümüş sikkeydi. “Taler” ismi tahminen Inntal’deki ilk basım yeri olan Burg Hasegg’in konumundan dolayı verilmiştir. Gümüşü, Fugger’lere ve Paumgartner’e ait olan ve ortaçağın en büyük gümüş madeni olan Schwaz gümüş madeninden elde edilmiştir.

Ayrıca 1500 yılından beri Saksonya’da dökülen Altın Groşen, Taler’in yaratıcısı olarak kabul edilir. Bu sikke aynı zamanda Klappmützentaler (Tepeli Damga Taler’i) olarak da adlandırılır. Bohemya’nın Joachimsthal şehrinde, 1519 ile 1528 yılları arasında çok miktarda gümüş keşfedilmesinden sonra Schlick’in hükümdarları tarafından bastırılan bu Altın Groşen’ler fazla kullanıldığı için bu sikkeler kısa sürede Joachimsthaler ismini alır. Daha sonra da daha yalın bir hal alarak Thaler/Taler olur. Joachimsthaler Altın Groşen’ler 1 ons (3 gram) ağırlığındadır ve Schlick hükümdarlarının armalarını, Bohemya aslanlarını ve kutsal Joachim’in resmini taşır. 1566 yılından 1750 yılına kadar İmparatorluk Taler’i olarak bu sikke 25,984 gramlık saf gümüş içeriğiyle resmi para birimi niteliği taşır. Örn. Kutsal Roma İmparatorluğu’nun hesaplama sikkesi olarak Avusturya’da, kısa süre sonra da güney Almanya ve Saksonya’da bu sikkenin yerini Konventionstaler (Gelenek Taleri) (Saf Mark gümüşten 10 Taler, yaklaşık 235 g) almıştır. Prusya Reichstaler’i (İmparatorluk Taler) 1871 yılı sonuna kadar hemen hemen tüm kuzey Almanya’nın para birliğini oluşturmaktaydı ve ilk olarak 24 Groşen’e, ardından da 1821 yılından itibaren 30 gümüş Groşen’e bölünmüştür.

Avro’nun yürürlüğe girişine kadar “Taler” kelimesi halk arasında bazen 5 Mark madeni paranın, bazen de 3 Mark kâğıt paranın tanımında kullanılmıştır.

Yeniçağ

Demir para kullanımı Yeniçağ’da, Taler biriminin ortaya çıkmasıyla başlar. İlk olarak 1486’da ilk dük Sigismund (Tirol) hâkimiyetinde, Uncialis ya da Guldiner olarak büyük bir gümüş sikke dökülmüştür. Bu sikke Bohemya’nın Joachimshall kentinde dökülen, ileri yüzyıllarda Taler için bir örnek teşkil etmekteydi. Taler daha önceki sikke türlerinin tüm örneklerinin yerine geçen ilk örnektir. Kullanımı tüm devlet topraklarına yayıldığı için, her bir devlet başkanı teknik ve sanatsal anlamda büyük bir kaliteye ulaşan sikke ustalarına bireysel bir düzenleme yetkisi verdi. Ayrıca ara sıra “çok katlı Taler” de döküldü. 17. yüzyıldan itibaren sikkeler üzerine yeni bir motif olan şehir görüntüleri basılmaya başlandı.

Talerler arasında küçük demir paraların büyük çoğunluğunun madde kalitesi bakımından gitgide kayba uğradığı görüldü. Bu gelişme otuz yıl savaşı (1618 – 1648) sırasında ortaya çıkan dolandırıcılık anlayışı ile doruk noktasına ulaştı. Ayrıca 17. yüzyılda geç antik dönemden bu yana ilk kez bakır para döküldü. Daha büyük para miktarlarının dolaşımı için ise altın Dukat’lar üretildi.

Metotlar

Nümismatiğin metotları dar anlamda Sikke ile bağlantılıdır; diğer yöntemsel girişimler para tarihi ile ilgili sorgulamalardan yola çıkmaktadır.

Sikke’ler aynı formlarıyla büyük ölçüde günümüze kadar gelmiş kitle ürünleridir. Bu bakımdan seramiğin arkeolojik buluntu türlerine benzerler.

Bu yüzden, her Sikke’nin, üretim şekli itibarıyla, usulsüzlüklere karşı önlem niteliğinde bazı özel işaretleri (basım hataları, materyal hataları, şekilsizlikler) bulunur.

Sikke dökümünün asıl dizisinin yeniden üretilmesini sağlayan en önemli Nümismatik metodu ise damga analizidir. Bu analizde her sikkenin ön ve arka yüzlerinde iki ayrı damga olup olmadığı incelenir.

Çekiç dökümünde üst ve alt damga olarak kullanılan her iki damga, farklı oranlarda yıpranır. Üst damga alt damgaya nazaran genellikle daha önce değiştirilmelidir. Bu durum farklı “Damga Kombinasyonlarına” neden olur: Farklı kombinasyonlar birbirleri ardına gelerek damga zincirleri oluşturur ve bu her bir Sikke’nin üretiminde yeniden sıraya uygun bir hal alır. Damga analizi ilk olarak 19. yüzyılda Friedrich Imhoof-Blumer tarafından Yunan Nümismatiği’nde kullanılmıştır. Bugün de bu teknik, isimsiz Sikke’lerin yazımında kullanılmaktadır.

Bunun yanında tipoloji ve şekil analizi, Sikke çeşitlerinin kronolojisini ve benzerliklerini saptamak için önemli metotlardandır. Bu ilk basılan paraların, sadece çok azının bugüne kadar gelebilmiş olması tüm bu metotların kullanımı dâhilindedir; Sikke buluntularından yola çıkılarak yapılan tahminler, bugün ilk Sikke’lerin yaklaşık % 10’dan daha fazlasının elimizde olduğunu ortaya koymaktadır. Para ekonomisinin nesnesi olarak, ağırlıkları belirli bir öneme sahip değerli metal Sikke’ler bulunmaktadır.

Metroloji, sorunların mümkün olduğunca çok sayıdaki tek tek ağırlıkların listelere alınması yöntemiyle, hangi ağırlık ölçütünün elde edilmeye çalışıldığı konusuna yönelmiştir.

Günümüzde, Sikke metallerinin nereden geldiğine ve Sikke politikasının sorunlarına ilişkin bilgi veren metal analizi gibi bilimsel araştırmalar hâlâ revaçtadır (Devalüasyon durumunda saflık oranındaki değişiklikler gibi).

Buluntu Sikke’leri inceleyen nümismatik, Sikke buluntularının farklı kategorileri formunda daha çok grup Sikke’ler üzerinde araştırma yapmakta, tek tek Sikke’leri nadir durumlarda incelemeye almaktadır. Para dolaşımı ve ekonomi tarihi, ulaşım tarihi ve ticaret tarihinin sorunları doğrultusunda Sikke türlerinin coğrafi yayılımı ve bölümlemelerini araştırır (Ekonomi bölgeleri, Ticaret ve Ulaşım yollarının çöküşü vb.).

Araştırma ve Kuram

Nümismatik, 19. yüzyıldan beri bir uzaklaşma süreci nedeniyle tipik bir Müze Bilimi halini almıştır. Çünkü mantıklı çalışma genellikle sadece kaynak materyallerin yanında mümkündür (Bernd Kluge). Büyük kamusal Sikke koleksiyonları bu yüzden araştırmanın merkezini oluşturmuştur. Londra Britisch Müzesi, Paris Louvre Müzesi, St. Petersburg Hermitage Müzesi ve New York Metropolitan Müzesi’nin yanında, ayrıca Berlin Devlet Müzeleri Sikke Galerisi (Prusya Kültür Mirası) ve Viyana’daki Sanat Tarihi Müzesi'nin Sikke galerisi de dünyaca ünlü ve önemli Sikke koleksiyonlarından sayılır. İsviçre’de bunlarla karşılaştırılabilecek büyüklükte bir koleksiyon yoktur, fakat orta ve daha küçük boyutta çok sayıda Sikke galerisi bulunur.

Bunun yanında, alanlarının uzmanı olan kişiler, araştırmaya genellikle ayrıntılı çalışmalarla ya da Sikke kataloglarıyla büyük katkılar sağlamaktadır.

Modern yöntemlerle disiplinler arası çalışan Nümismatik sadece Sikke’lerden değil, yazılı kaynakları ve Sikke buluntularını da içine alan çok çeşitli kaynaklardan yararlanır. Sadece müzeler değil, üniversiteler ve üniversite dışındaki bilim yapılan alanlar da Nümismatik’den yararlanır. Özellikle Almanya için etkili bir şekilde çalışan, verimi artıran çok sayıdaki büyük enstitüler için de, Federal Almanya şehirlerindeki Nümismatik komisyonları koordinasyonlu bir şekilde bilimsel organizasyonlar ve uzun vadeli projeler için çalışmaktadır. Üniversite eğitiminde Nümismatik, tarih bilimleri alanına yardımcı bir alan olarak görülür ve bu doğrultuda üniversitelerde tarih ve klasik eskiçağ bilimleri bölümünde kullanılır. Nümismatik bugüne kadar kıyıda köşede kalmıştır; bir örnek olarak Alman dilinin kullanıldığı bölgede Nümismatik için sadece tek bir kürsü vardır (Viyana’da). Yüksek öğrenim mimarisinin yerleşmesinin etkisiyle Avrupa’da mimari alanda eğitime başlama kapsamında Nümismatik anabilim dalı 2008 yılından beri, dünyada ilk ve tek yan dal olarak Viyana Üniversitesi’nde açılmıştır.

Günümüzde birçok yerde Nümismatik çalışmak mümkündür. Farklı üniversitelerde, Almanya’da Berlin, Dresden, Göttingen, Marburg, Münih, Münster ve Tübingen’de düzenli eğitim hizmetleri mevcuttur. Münih’te bu alanda yüksek lisans ya da doktora yapma imkânı vardır. Köln’de de yan dal olarak yüksek lisans yapılabilmektedir. Frankfurt’taki Johann Wolfgang Goethe-Üniversitesi’nde, Roma kültürü ve tarihi ile ilgili kürsüye, Eskiçağ Nümismatiği de dâhildir. İsviçre’de de Basel ve Zürih, Avusturya’da Viyana ve Salzburg üniversiteleri de bu gruba dâhildir.

Tarih

Roma biyografi yazarı Suetonius’un (MS 69-140) betimlemelerine baktığımızda, imparator Augustus (MÖ 27 - MS 14) 2000 yıl önce “krallığa ait sikkeleri ve yabancı ülkelerin Sikke’lerini” biriktiren ilk kişilerden biridir. Roma dönemine ait başka koleksiyonculara ve koleksiyonlara ilişkin açıklamalar da bulunmaktadır; sanat eserlerinin aksine bu dönemde Sikke koleksiyonculuğunda estetik zevk ön planda değildir.

Sikkeler üzerine bilimsel anlamdaki araştırmalara ilişkin ilk girişim 14. ve 15. yüzyıllara dayanmaktadır. Bu dönemden şair Petrarca ve Piskopos Stefan Mathias von Neidenburg ilk akla gelenlerdir. O zamanlar söylendiği gibi “Tüm ülkelerin Sikke’leri” ve tarihi Sikke’lerin kapsamlı koleksiyonuna sahiplerdir. Almanya’da, Duka’lar ciddi anlamda ilk Sikke koleksiyoncularındandır.

Münih’teki Devlet Sikke Koleksiyonu, Dresden’deki Sanat koleksiyonuna bağlı Sikke arşivi, Württemberg şehir müzesinin Sikke arşivi ve Berlin Sikke Arşivi gibi büyük Sikke müzeleri, kendi bünyelerinde eski Duka’lardan miras kalan koleksiyonlara dayanır. 19. yüzyılın ilk yarısında, yeni oluşan tarih topluluklarının bir uzantısı olan ve araştırma için oldukça önem kazanan bölgesel Sikke arşivleri ortaya çıkmaya başlar.

Günümüz Gelişmeleri

Günümüzde ödemelerde sikkeler ve banknotların artık maddesel değerleri ön planda değildir ve istendiği zaman değerli metallerle takas edilememektedir. İtibari paralar buna örnektir. Artık geçerli olan Kurantgeld değil kredi parasıdır; fakat sikkelerin değer incelemelerinde üretim maliyetiyle madde değeri birbiriyle karıştırılmamalıdır. Buna en iyi örnek imalatında yaklaşık 2 fenik tutan fakat madde değeri olarak 1 feniğin de altında gelen 1 Alman fenik parasıdır. Kurant sikkelerinde önceleri oldukça az miktardaki üretim ve alaşımlama masrafları, bu sikkelerin nominal değerleriyle karşılaştırıldığında oldukça az taleple karşılaşılıyordu; altın sikkelerde %1in altında Thaler’lerde ise maksimum %3gelmekteydiler. Ayrıca bkz. Seignorage (devletin metal para basımında sağladığı kâr).

Değerli maddeden yapılmış, bankalardan alınan modern sikkeler dendiğinde söz konusu olan kurant sikkeler değildir, çünkü bu sikkeler ödemelerde kullanılmamakta aksine yalnızca yatırım yapan kişiler (külçe sikkeler) ya da koleksiyoncular tarafından ilgi görmektedir. Bu sikkeler genellikle kendi madde (altın-platin) değerlerinin altında bir değere sahip bir para biriminin nominal değerini taşırlar. Enflasyon ve/ya da madde fiyatı artışlarıyla bir scheide sikke yıllar geçtikçe yavaş yavaş küçük sikke değerleri oluşumuyla, sikke maddesini ucuzlatma yoluyla (Bakır alaşım yerine alüminyum kullanılması gibi), saf içeriğin azaltılması ya da küçük sikke boyutlarının unutulmasıyla farklı ülkeleride kullanıma giren bir “kurant sikke”ye dönüşebilir. Örnekler: 1957 yılından sonraki İngiliz çeyrek peni (1/4 d) sinin kaybı, İsveç’teki 1 ve 2 Rappen (bir frakın yüzde biri)’in kaybı, 5 şilin sikkenin 1968 yılından sonra Avusturya’da gümüşten, bakır-nikele dönüşmesi, 1975 yılından sonra 5 Markın gümüşten, nikel/bakır-nikel kaplamasına dönüşmesi.

Kredi Parası

Kredi parası, mal edinmek ve hizmet almak için kullanılan bir değer karşılığıdır. Scheide sikkeler, banknotlar, banka parası ve elektronik paralar kredi paralarından birkaçıdır ve onu tedavüle çıkaran bankalar için bir değer karşılığıdır. Kredi paralarının kabulü, paraları tedavüle çıkaran bankaya ya da yasal talimatlara göre şekillenir. Yasal talimatlara göre kabul edilen bu kredi paraları İtibari para (yalnız hükûmet kararına dayanan kâğıt para) olarak tanımlanır.
Para değeri

Para değeri yasal bir ödeme aracının (para birimi) nominal ya da itibari değeri anlamına gelmektedir ve böylece mal ve para takasında devlet bankası tarafından saptanan kendi değerini tanımlamaktadır. Bu şekilde paranın alım gücüyle eşdeğer tutulan piyasa değeri arasındaki ayrım yapılmış olur.

Özellikle Gümüş külçeler (metal) ya da sikkeler gibi koleksiyon nesnelerinin nümismatikçiler ya da yatırımcılar için değerli olmalarının nedeni yalnızca metallerinin yüksek değerde olması değildir. Mal değeri genellikle bu nesnelerin yasal ödeme aracı olarak itibari değerlerini de artırmaktadır.

Vedat Bayır ile kâğıt-madenî para koleksiyonu ve koleksiyonculuk üzerine hasbihal ettik.

Koleksiyoner Vedat Bayır İle Kâğıt Para Koleksiyonu Üzerine…
Vedat Bayır ülkemizin önde gelen kâğıt para koleksiyoncularından biri. Koleksiyonunda 25 bini kâğıt; 10 bini madenî olmak üzere toplam 35 bin para bulunan Vedat Bayır kâğıt para koleksiyonculuğumuzun otorite şahsiyetleri arasında yer alıyor.
Vedat Bey ile Feriköy Antika Pazarı'nın duayen esnafı Yaşar Özkaymak' ın tezgâhında tanıştık ve okumakta olduğunuz mülakat böylelikle ortaya çıktı.

Koleksiyon merakınız nasıl başladı?

7-8 yaşlarımdaydım. Fransa’dan,  Almanya’dan gelen akrabalarımın ve yakınlarımın verdiği yabancı paraları hep biriktirdim. Kapalıçarşı'da bulunan tanıdıklarımıza giderken mutlaka çınar altına uğrardık, orada çeşitli paralar görürdüm. O şevkle başlayıp halen devam ediyorum.

Nasıl devam ediyor?

Günümüzde günlük koşuşturmamız hayli fazla Çeşitli müzayedeleri takip ederek ve koleksiyonculuğu neredeyse meslek edinmiş yurt içi ve yurt dışındaki arkadaşlarla, koleksiyonerlerle irtibatta kalarak devam ettirmeye çalışıyorum.

Koleksiyonunuz hakkında bilgi verir misiniz?
Koleksiyonumda Osmanlı İmparatorluğu son 6 padişah döneminde kullanılmış olan kâğıt ve madeni paraları ve çeşitli ülkelerin paraları bulunmaktadır. Bunları nadirlik derecesine göre sınıflandırarak özel föylerde saklamaktayım.
Koleksiyonumda yaklaşık olarak 25 bin adet kâğıt para ve 10 bin adet madeni para bulunmaktadır. Koleksiyonumda bulunan bazı paralar şu anda hatırı sayılır derecede çok nadirdir.

Koleksiyonunuzu nasıl yönetiyorsunuz?

Koleksiyonumda olan bazı paralar hiç farkında olmadan bakıyorsunuz 20-30 adet olmuş. Haliyle bunları takas yoluyla veya satarak daha iyi, daha kaliteli ve az bulunur paralara dönüştürüyorum.

KATALOG FİYATLARINA BAKARAK DEĞER TESBİTİ YAPMAK DOĞRU BİR YÖNTEM DEĞİL

Türkiye’deki tarihi kâğıt ve madeni paraların bir piyasası/otoritesi var mı?
Ülkemizde belirli bir piyasası yok; hele ki günümüzde sosyal medya üzerinden aşırı kâr amacı güderek; daha doğru söylemek gerekirse "aldatma" amacıyla koleksiyon ürünleri satanlar buna ön ayak olmuşlardır. Katalog fiyatlarına bakarak değer tespiti yapmak da bana göre doğru değildir.
Kapalıçarşı'da bulunan Şerif Ortaç, Orhan Meletlioğlu, Daniş Hoca (Tarihçi), Timuçin Çetinkaya, Mehmet Çetin ve Samed Bey'i de unutmamak gerekir. İsimlerini andığım zatları otorite olarak sayabiliriz.

Osmanlı kâğıt paralarını ve madeni paraları nerelerden temin ediyorsunuz?
Bilindiği üzere Osmanlı İmparatorluğu son 6 padişah kâğıt ve madeni paraları her hangi bir izne tabi olmadan alınıp satılmaktadır. Bunları genellikle müzayedelerden, elinde fazlası olan çevremizdeki arkadaşlardan, eş ve dosttan temin etmeye çalışırız. Bazen de aşırı uçuk fiyat verenler de oluyor.

Koleksiyonerler nezdinde bir kâğıt paranın baha etmesi için hangi özellikleri haiz olması gerekir?
Paranın değerli olması için kondisyonuna ve nadirlik durumuna bakılır. Koleksiyonerler nezdinde paralar,  temiz; çok temiz; çok çok temiz; çil altı; çil olarak tasnif edilir. Kondisyonlara bir de + ve - değerlendirmelerini ekleyerek kullanıyoruz, fakat bu  uluslararası numismatik değerlendirmede kullanılmıyor.

Nadirlik için bir paragraf açalım dilerseniz....
Tabii ki İbrahim Ethem Bey. Nadirlik ise paranın baskı adedinin ve günümüze gelen sayının azlığını ifade eder, para ne kadar az kaldıysa nadirlik o kadar artar.

BİZİM PARALARIMIZ DA NÜMİZMATİK LİTERATÜRÜNDE YER ALIYOR

Türkiye Cumhuriyeti ve yabancı paralar nasıl değerlendiriliyor?
Farklı şekilde değerlendiriliyor. TC kâğıt paralarında, çeşit fazla, harf seçenekleri de bir hayli çoktur. Nümizmatik literatüründe övünerek söylemek gerekirse bizim paralarımız da yer almaktadır.

Altın, gümüş ve bakır paralarda durum nasıl?
Altın her zaman için değerini korumaktadır, kondisyon ve nadirliğine göre fiyat değişmektedir. Bu diğer metal paralar için de geçerli olsa da altın para gibi değildir, tamamen arz-talebe bağlıdır.

HATIRA PARALARIN KIYMETİ MAALESEF PEK BİLİNMİYOR

Hatıra paralar için neler söylemek istersiniz? Hatıra paraların değeri hangi kriterlerle belirleniyor?
Hatıra paralar her hangi bir olayı anımsatması amacıyla altın, gümüş ve çeşitli madenlerden  üretilen ve de kağıt olarak basılan paralardır. Örnek olarak vermek gerekirse 15 Temmuz için sınırlı sayıda basılanlar gümüş hatıra parasıdır.
Hatıra paraların varlığı pek bilinmiyor. Bence bu paraların hepsi birer tarih taşıyor. Hepsinde bir anı var. Bu paraların değeri baskı adedi, kullanılan metalin değeri, olayın önemiyle arz-talebe bağlı olarak değişmektedir.

Yabancı paralarda durum nasıl?

Yabancı paralar, özellikle Avrupa sömürgelerine ait olanları kondisyon ve nadirliklerine göre yoğun talep görmektedir.

Bu talebi nasıl izah ediyorsunuz?

Bunun nedeni çok renkli görsellerinin olmasıdır. Maalesef bu görsellik ve renklilik bizim paralarımızda bulunmamaktadır. Öyle yabancı paralar var ki biriyle bile rahatlıkla o fiyata lüks araba alabilirsiniz.

Para koleksiyonu yapmak isteyenlere tavsiyeleriniz nelerdir? Nereden ve nasıl başlamalılar?
Para koleksiyonu yapmak isteyenlerin işi oldukça basit aslında, çünkü hemen her ülkenin parası şuan bulunmaktadır. Beğendiğiniz ürünü, pahalı bir koleksiyon ürünü görmemek gerekir, tabii ki aşırı pahalı olmamak kaydıyla.
Koleksiyon yapacaklar önce bütçelerini sarsmayacak paralarla başlamalılar. Bunun için bizim gibi kişilerden; nümizmatik derneklerinden bilgi alabilirler. Her daim bilgi vermeye yardımcı olmaya hazırız. Benimle irtibata geçerlerse yardımcı olmak isterim.

PARALARINIZI ASLA YIKAMAYINIZ

Sizin ilave etmek istediğiniz hususlar nelerdir?

Paralarınızı asla suyla yıkamayın, nemli bezle silmeyin, kimyasal maddelerle yıkamayın. Bunlar paranın doğallığını, güzelliğini bozar, aynı zamanda değerini düşürür. Eldeki nem ve yağlanma bile paranın değerinin düşmesine sebep olabilir. Bu nedenle madeni paralar hava alışverişini engelleyen, yapışkanlı karton kapamalar içerisinde, kâğıt paralarda asidi alınmış föylerde ve genellikle kasetli klasörlerde saklanmalıdır.

Son olarak okuyucularımıza nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?

Koleksiyonculuğun özellikle çocuklarımıza aşılanmasını tavsiye ederim. Koleksiyoncu olan bir kişi koleksiyonunu düzenler, korur, temizler, tasnif eder ve diğer işlemleri öğrenir. Bu yüzden yaşamındaki diğer işlerde de aynı şeyleri yapar. Bunu yaparken kendisi de farkında olmaz.
Diğer bir konu ise koleksiyon yapan kişinin insanlarla sürekli iletişim halinde olmasıdır. Koleksiyonculuk sayesinde birçok Türk ya da yabancı kişi ile iletişim kurulabilir.





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)