Thread Rating:
  • 25 Vote(s) - 2.84 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Muhyiddin ibn Arabi'nin Şeceretü'l-kevn isimli eserinde gecen " Şeytanın Hileleri "
#1
Dini-1 


Muhyiddin ibn Arabi'nin Şeceretü'l-kevn isimli eserinde gecen " Şeytanın Hileleri " başlığıyla şöyle bir rivayet nakledilir

İbn-i Abbas (R.A.) Hazretleri'nden naklen Muaz b. Cebel rivâyet ediyor.

“Bir gün Resûlullah (S.A.V.) ile beraberdik. Ensârdan birinin evine toplanmıştık... Tam bir cemaat olmuştuk.

Ev sahibi:

“İçeridekiler... Eve girmem için bana izin verir misiniz? Benim sizden bir dileğim var, görülecek bir işim var... ”

Bunun üzerine, herkes Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz'in yüzüne bakmaya başladı. Orada ve her zaman büyük O'ydu. İzin Ondan çıkacaktı...

Resûlullah (S.A.V.) efendimiz duruma vâkıf oldu ve:

    «Bu seslenen kimdir, bilir misiniz?»

buyurdu. Biz hep birden şöyle dedik:

“En iyi bilen Allah ve Resûlüdür.”

Bunun üzerine Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz:

    “O, lâin iblistir. Şeytandır. Allah'ın lâneti onun üzerine olsun...”

Buyurunca hemen Hz. Ömer:

“Ya Resûlâllah, bana izin veriniz, onu öldüreyim.” dedi.

Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz bu izni vermedi; şöyle buyurdu:

    «Dur ya Ömer, bilmiyor musun ki; ona belli bir vakte kadar mühlet verilmiştir... Öldürmeyi bırak.» Sonra şöyle buyurdu:

    «Kapıyı ona açın gelsin... O buraya gelmek için emir almıştır. Diyeceklerini anlamaya çalışınız. Size anlatacaklarını iyi dinleyiniz...»

Bundan sonrasını ondan dinleyelim; yani râviden. Şöyle anlattı:

“ Kapıyı ona actılar. İçeri girdi ve bize göründü. Bir de baktık ki; şekli şu: Bir ihtiyar. Şaşı. Aynı zamanda köse. Çenesinde altı veya yedi kadar kıl sallanıyor. At kılı gibi. Gözleri yukarı doğru açılmış. Kafası büyük bir fil kafası gibi. Dudakları da bir manda dudağına benziyordu. Sonra şöyle bir selâm verdi:

“Selâm sana ya Muhammed! Selam size ey cemaat-ı müslimin."

Onun bu selâmına Resûlullah (asv) Efendimiz şu mukabelede bulundu:

«Selâm Allah'ındır, ya lâin. »

Sonra ona şöyle buyurdu:

«Bir iş için geldiğini duydum; nedir o iş? »

Şeytan şöyle anlattı:

“ Benim buraya gelişim, kendi arzumla olmadı. Mecburen geldim. ”

Resûlullah (S.A.V.) efendimiz sordu:

«Nedir o mecburiyet?»

Şeytan anlattI:

“ İzzet sahibi Rabbin katından bana bir melek geldi. Ve dedi ki:

    “Allah-ü Teâlâ sana emir veriyor. Muhammed'e gideceksin. Ama düşük ve zelil bir halde. Tevazu ile. O'na gideceksin ve Ademoğullarını nasıl kandırdığını anlatacaksın. Onları nasıl aldattığını söyliyeceksin bir bir O'na. Sonra o ne sorarsa doğrusunu diyeceksin." Sonra... Allah-ü Teâlâ buyurdu ki:

    “Söylediklerine bir yalan katarsan, doğruyu söylemezsen... Seni kül ederim. Ruzgâr savurur... Düşmanların önünde seni rusvay ederim.”

"İşte böyle ya Muhummed, o emir üzerine sana geldim. Arzu ettigini bana sor. Şayet bana sorduklarına doğru cevap vermezsem; düşmanlarım benimle eğlenecek. Şu muhakkak ki düşmanlarımın eğlencesi olmaktan daha zor bir şey yoktur."

Bundan sonra Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz şöyle sordu:

«Madem ki sözlerinde doğru olacaksın. O halde bana anlat: Halk arasında en çok sevmediğin kimdir?»

Şeytan şu cevabı verdi:

“Sensin ya Muhammed... Allah'ın yaratıkları arasında senden daha çok sevmediğim kimse yoktur. Sonra, senin gibi kim olabilir ki”

Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz sordu:

« Benden sonra en çok kimlere buğuzlusun ve sevmezsin?...»

Şeytan anlattı:

“ Müttaki bir gence ki... varlığını Allah yoluna vermiştir.”

Bundan sonra, sual-cevap aşağıdaki şekilde devam etti. Resûlüllah (asv) Efendimiz sordu; şeytan anlattı.

«Sonra kimi sevmezsin?»

“ Kendisini sabırlı bildiğim, şüpheli işlerden sakınan âlimi. “

« Sonra?...»

“ Sabırlı olan bir fakiri ki; ihtiyacını hiç kimseye anlatmaz... Halinden şikayet etmez. ”

«Peki bu fakirin sabırlı olduğnu nereden bilirsin?»

“Ya Muhammed, ihtiyacını kendi gibi birine açmaz, her kim ihtiyacını kendi gibi birine üç gün üst üste anlatırsa, Allah onu sabredenlerden saymaz. Sabırlı kimselerin işi buna benzemez. Hasılı onun sabrını; halinden, tavrından ve şikâyet etmeyişinden anlarım. ”

«Sonra kim?...»

“ Şükreden, zengin. ”

«Peki ama o zenginin şükreden olduğunu nereden anlarsın?»

“ Onu görürsen ki aldığını helal yoldan alıyor ve mahalline harcıyor. Bilirim ki o şükreden bir zengindir."

Resûlüllah (asv) Efendimiz bu defa mevzuu değiştirdi ve ona başka bir sual sordu:

«Peki ümmetim namaza kalkınca senin halin nice olur?»

“Ya Muhammed, beni bir sıtma tutar. Titrerim. ”

«Neden böyle olursun ya lâin?...»

“ Çünkü bir kul, Allah için secde ederse bir derece yükselir. ”

«Peki ya oruç tuttukları zaman nasıl olursun?»

“O zaman bağlanırım. Ta, onlar iftar edinceye kadar.”

«Peki ya hac yaptıkları zaman nasıl olursun?...»

“O zaman da çıldırırım. ”

«Peki ya Kur'an okudukları zaman nasıl olursun?...»

“ O zaman da eririm, tıpkı ateşte eriyen bir kurşun gibi eririm.”

«Peki ya sadaka verdikleri zaman halin nasıldır?»

“ Ha işte o zaman halim pek yaman olur. Sanki sadaka veren, bir testere alır eline ve beni ikiye böler.”

Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz sebeplerini sordu:

«Neden öyle testereyle ikiye biçilirsin ya Ebâ Bürre?...»

Bunun üzerine iblis: “ Onu da anlatayım..." dedikten sonra anlatmaya başladı:

"Çünkü sadakada dört güzellik vardır. Şöyle ki:
1) Allah Teâlâ, sadaka verenin malına bereket ihsan eyler.
2) O sadaka veren kimseyi halkına sevdirir.
3) Allah Teâlâ, onun verdiği sadakayı cehennemle arasında bir perde yapar.
4) Allah Teâlâ, belâyı, sıkıntıyı ve âhları ondan defeder."

Bundan sonra Resûlullah (asv) Efendimiz ashâbı hakkında ona bazı sorular sordu:

«Ebû Bekir için ne dersin?...»

İblis buna şu cevabı verdi:

“O bana, cahiliyet devrinde bile itaat etmedi... İslam'a girdikten sonra nasıl bana itaat eder? ”

«Peki Ömer b. Hattab için ne dersin?...»

“Allah'a yemin ederim ki, her gördüğüm yerde ondan kaçtım. ”

«Peki Osman b. Affan için ne dersin?»

“Ondan utanırım... Hem de çok... Nasıl ki, Rahman'ın melekleri de ondan utanırlar.”

«Peki Ali b. Ebû Tâlib için ne dersin?»

“Ah o'nun elinden bir kurtulsam... O, kendi başına kalsa, ben kendi başıma kalsam... O, beni bıraksa... ben de onu bıraksam; ama o beni bırakmaz. ”

Resûlüllah (asv) Efendimiz yukarıdaki soruları sorduktan ve şeytanın verdiği cevapları da kısmen bitirdikten sonra, şöyle buyurdu:

«Ümmetime saadet ihsan eden, seni de tâ, belli bir vakte kadar şâki kılan Allah'a hamd olsun.»

Resûlüllah (asv) Efendimizin o cümlesini duyan lâin şöyle dedi:

“ Heyhat, heyhat... Ümmetin saadeti nerede? Ben, o belli vakte kadar diri kaldıkça, sen ümmetin için nasıl ferah durursun? Ben onların kan mecralarına girerim. Etlerine karışırım. Ama onlar benim bu halimi göremez ve bilemezler. Beni yaratan ve baas gününe kadar bana mühlet veren Allah'a yemin ederim ki, onların tümünü azdırırım. Cahillerini ve âlimlerini, ümmîlerini ve okumuşlarını... Fâcirlerini ve âbidlerini... Hasılı, bunların hiç biri elimden kurtulamaz.  Fakat... Allah'ın hâlis kullarını... Evet, bunları azdıramam."

Bunun üzerine Resûlüllah (asv) Efendimiz sordu:

«Sana göre ihlâs sahibi muhlis kullar kimlerdir?...»

“ Bilmez misin ya Muhammed? Bir kimse ki, dirhemini ve dinarını sever... O, Allah için bir ihlâsa sahip değildir.  Bir kimseyi görsem ki; dirhemini ve dinarını sevmez; övülmekten, medhedilmekten hoşlanmaz... Bilirim ki o ihlâs sahibidir... Hemen onu bırakır kaçarım."

"Bir kul, malı ve övülmeyi sevdiği süre kalbi de dünya arzularına bağlı kaldığı müddet, o size vasfını yaptığım kimseler arasında bana en çok itaat edendir."

"Bilmez misiniz ki; mal sevgisi, büyük günahların en büyüğüdür. Bilmez misiniz ki; ya Muhammed, baş olma sevgisi büyük günahların en büyükleri arasındadır. ”

“Ya Muhammed, bilmez misin; benim yetmiş bin tane çocuğum var. Bunların her birini, bir başka yere tayin etmişim. Sonra... O her çocuğumla birlikte yine yetmiş bin tane şeytan vardır. Onların bir kısmını ulemaya gönderdim. Bir kısmını gençlere yolladım. Bir kısmını meşâyiha saldım. Bir kısmını da ihtiyar kadınlara musallat ettim."

"Gençlere gelince; aramızda hiç bir anlaşmazlık yoktur. Onlarla gayet iyi geçiniriz. Cocuklara gelince... Onlarla da bizimkiler istedikleri gibi birlikte oynarlar."

"Bızimkilerin bir kısmını da âbidlerin başına dert ettim. Bir kısmını da zâhidlerin. Onlar bunların yanına girer; halden hale sokarlar. Bir tepeden diğerine hep dolaştırıp dururlar. Öyle bir hal alırlar ki başlarlar, sebeplerden herhangi birine sövmeye... İşte böylece onlardan ihlâsı alırım. Onlar bu halleri ile yaptıkları İbadeti İhlâssız yaparlar gayri... Ama bu hallerinin farkında olamazlar. ”

İblis, bundan sonra, aldattığı bir rahibin hikâyesini anlatmaya geçti. Ve şöyle dedi:

“Bilmez misin ya Muhammed, Rahip Barsisî; tam yetmis yıl ihlâs ile Allah'a ibadet etti. Bu ibadetleri sonunda ona öyle bir hal ihlâs edilmişti ki: Her dua ettiği hasta duası bereketiyle şifâyab oluyordu. Onun peşine takılıp hiç bırakmadım...Zina etti. Katil oldu. Sonunda da küfre girdi. Bu o kimsedir ki; Allah Teâlâ, aziz kitabında, onu şöyle anlatır:

«...Şeytanın hali gibidir ki; o insana: Kâfir ol...Dedi... Vaktaki o kâfir oldu; bu defa da ona şöyle dedi: Ben senden uzağım... Ben. Âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım.»

İblis bundan sonra, bazı kötü huylar üzerinde durdu. Ve onların her birinden nasıl istifade ettiğini anlattı:

YALAN

"Bilmez misin ya Muhammed, yalan bendedir ve ilk yalan söyleyen de benim. Her kim yalan söylerse o benim dostumdur. Her kim yalan yere yemin ederse o da benim sevgilimdir. Bilmez misin ya Muhammed, ben Adem'e ve Havva'ya yalan yere Allah adına and içtim. «Muhakkak ben size nasihat ediyorum. . .» dedim... Bunu yaparım, çünkü yalan yere yemin gönlümün eğlencesidir."

GIYBET - KOGUCULUK

"Gıybet ve koğuculuğa gelince... Onlar da benim meyvelerim ve şenliğimdir."

NİKAH ÜZERİNE YEMİN ETMEK

“ Her kim talâk üzerine yemin ederse... günahkâr olacağından endişe edilir, isterse bir defa olsun isterse doğru bir şey üzerine olsun, her kim talâkı ağzına alırsa, bu hakikat belli oluncaya kadar karısı ona haram olur. Onlar bu halleri ile kıyâmete kadar meydana getirecekleri çocuklar da hep zina çocuğu olur. Ağıza alınan o talâk kelimesi yüzünden hepsi cehenneme girer. ”

NAMAZ

“Ya Muhammed, namazlarını tehir edene gelince... Onu da anlatayım. O, her ne zamanki namaza kalkmak ister; tutarım. Ona vesvese veririm. Derim ki:"

“ Henüz vakit var. Sen de meşgulsün; hele şimdilik işine bak. Sonra kılarsın." Böylece o vaktinin dışında namazını kılar... Ve bu sebepten onun kıldığı namazı yüzüne atılır. Şayet o kimse beni mağlup ederse ona insan şeytanlarından birini yollarım... Böylece onu vaktinde namaz kılmaktan alıkoyar. O bunda da beni mağlup ederse... Bu sefer onun hesabını namazda görmeye bakarım. O namazın içinde iken... “Sağa bak... Sola bak..." derim... O da bakar... O ki öyle yaptı... yüzünü okşar, alnından öperim. Bundan sonra ona: “Sen ebedî yaramaz bir iş yaptın." derim ve böylece onun huzurunu bozarım."

"Sen de bilirsin ki ya Muhammed! Her kim namazda sağa ve sola çokca bakarsa Allah onun namazını kabul etmez. Yüzüne atar."

"Bunda da ona mağlûp olursam... Yalnız başına namaz kıldığı zaman yanına giderim. Ve ona: çabuk çabuk kılmasını emrederim. O da başlar namazını çabuk kılmaya. Tıpkı horozun gagası ile yerden bir şeyler topladığı gibi."

"Bu işi ona yaptırmakta da başarı kazanamazsam, bu sefer cemaatla namaz kılarken, onun yanına varırım. Orada onun başına bir gem takarım. Başını imamdan evvel secdeden ve rükûdan kaldırırım. Imamdan evvel de, secde ve rükû yaptırırım."

İşte... O böyle yaptığı için kıyâmet günü, Allah onun başını eşek başına çevirir. O kimse, bunda da beni yenerse bu defa ona namazda parmaklarını çıtırdatmasını emrederim. Böylece o beni tesbih edenlerden olur.”

--------------------------


Muhyiddin İbn-i Arabî'ya ait olduğu söylenen "Şeytan'ın Hileleri" adlı kitapta anlatılanlar doğru mudur; hadis kritiği açısından sahih midir?


Önce şunu belirtmekte fayda vardır; bazı alimlerin ifade ettiğine göre, bazı kimseler İbn Arabî’yi kötülemek -veya şöhretinden istifade etmek- maksadıyla onun adına bazı eserler veya kitaplarındaki bazı bilgiler uydurmuşlardır. Bu “Hikaye” de öyle bir hikâye cinsinden olma ihtimalini düşündürüyor.

Başta kullanılan “Hamdele” ve “Salvele”nin klasik ifadeleri İbn Arabî’nin -örneğin- Futuhat ve Fusus’ta kullandığı ifadelerine uymamaktadır. Yine bu uzun hadis rivayetlerinde -araya girerek- herhangi bir yorum ve tahlile yer verilmemesi de İbn Arabî’nin bilinen üslubuyla pek örtüşmemektedir.

Bilindiği üzere, "Şeytan'ın Hileleri'' (Hikayetu İblis) konusu, beş-altı sayfalık bir tek hadis olarak rivayet edilmiştir. Bu uzunluk, genel olarak diğer hadis standartlarına uymamaktadır.

İlgili hadiste yer alan değişik bilgiler, farklı hadis kaynaklarında mevcuttur. Bu ise, hadisin müdrec olduğu (değişik hadislerde bulunan bilgilerin bir araya getirildiği) imajını vermektedir. Hadiste ayrıca konuyu destekleyici mahiyette bir çok ayete de yer verilmesi bu imajı güçlendirmektedir.

Hülasa, bu hikayenin, insanlara -etkin bir şekilde- öğütler vererek doğru yolu göstermek için, safdil bir kimse tarafından uydurulduğu ihtimali kuvvetlidir. Bunun hadis olarak aktarılması, nasihatlerin tesirini arttırmaya, rivayeti İbn Arabî’ye isnat edilmesi ise, hadisin standartlar dışındaki garabetini izale etmeye yönelik olduğu muhtemeldir. Elbet Allah en iyisini bilir.

--------------------

Şeytanın hileleri hakkında bilgi verir misiniz?


Şeytanlar, hayra hiç bir kabiliyeti olmayan, sırf şer işleyen ruhanî bir varlık nev'idir. Şeytanların başı olan İblis, Nar-ı Semûm'dan, yani dumansız ve harareti çok şiddetli bir ateşten yaratılmıştır. (Hicr, 15/27). İblis'in asıl adı, Azâzil idi. Âdem (as)'e secde etmekten yüz çevirmesi ve Cenâb-ı Hakk'ın bu secde emrine kibirlenerek isyan etmesinden sonra, "İblis" ve "Şeytan" isimlerini aldı.

Şeytanların bütün meşguliyet ve gayretleri, insanları imandan çıkarmak, günah işletmek ve küfre girmelerine sebeb olmaktır. İnsanlığın mânevi terakkisinde, Allah'a kulluk vazifesini yerine getirmesinde en büyük engel, şeytandır. Kur'ân-ı Kerîm'de şeytan, insan için "adüvv-ü mübin = apaçık bir düşman" olarak tavsif edilmiştir. Mü'minlerin her an onun şerrinden Allah'a sığınması (istiâze etmesi) lâzımdır.

Nitekim, Cenâb-ı Hak, Kur'ân-ı Kerîm'de pek çok âyet-i kerîmede mü'minleri şeytandan istiâzeye, yani Allah'a sığınmaya davet etmiştir.

Aslında şeytanın kendi başına bir gücü yoktur. Vesvese ve desîseleri de zayıftır. Fakat yaptığı işler, tahribat, yıkıp bozmak nev'inden olduğu için, cüz'î bir vesvese ve desîse ile büyük neticeler meydana getirmekte; büyük zararlara sebeb olmaktadır. Bu yüzden güçlü görülmekte, bazı sapık mezhep ve inanç sahiplerince ilah kabul edilmektedir. Halbuki bir binayı yapmak ne kadar zor, yıkmak ise ne kadar kolaydır.

Bir insanın yaşaması için, ne çok şartların bir arada bulunması lâzımdır. Halbuki diğer bütün şartlar mevcut olduğu halde, bir uzvun kesilmesiyle veya birkaç dakika nefes alamamakla o insan ölüme maruz kalmaktadır. Şeytanın da yaptığı ve yaptırdığı bütün işler, hep böyle tahribat cinsinden şeylerdir. İşte gücü ve desîseleri aslında gayet zayıf olduğu halde, büyük tahribat ve zararlar meydana getirdiği içindir ki, Müslümanlar her zaman şeytanın şerrinden Allah'a sığınırlar.

Hem insanın nefsi, şehvet ve gazab gibi his ve duyguları da, şeytanın her türlü telkin ve desîselerine karşı alıcı verici durumunda olduklarından, bazan şeytanın ufak bir vesvese ve desisesi, insanı hemen te'siri altına almakta ve mânevi pek büyük felâket ve zararlara atabilmektedir.

İşte mü'minlere şeytanın şerrinin büyük gösterilmesi ve aldanmamaları için tekrar tekrar ihtarlarda bulunulması bu yüzdendir. Yoksa şeytanların kâinatta îcad ve fiil cihetinde, hiçbir güç ve kuvvetleri, Allah'ın mülküne hiç bir müdahaleleri yoktur.

Şeytan, insanı yoldan çıkarmak için birçok hileye başvurur. Bu hile ve desiselerin en mühimlerinden bazıları şunlardır:

1. Şehvet ve öfke; bunlar şeytanın insana tesir etme yollarının en büyükleridir. Bu sebepledir ki, hadis-i şerifte:

    “Şeytan kanın bedende cereyanı gibi insan vücuduna hulul eder. Onun yollarını açlıkla (oruçla) daraltınız.”

buyurulmuştur. Çünkü şeytanın insana en büyük hulul yolu şehvettir. Açlık ise şehveti kırar.

2. Hased ve hırs: hırslı insan, hakkı görmekten kör ve hakikatı duymaktan sağır olur.

3. Tama; şeytan insana tama ettiği şeyleri çeşitli riya ve hilelerle sevdirir. Öyle ki, âdeta tama ettiği şey, insanın mabudu olur.

4. Acelecilik; acele anında insan düşünmeye fırsat bulamaz. Şeytan da bu anda ona vesvese verebilir.

5. Cimrilik ve yoksulluk korkusu; bu korku, insanı infaktan alıkoyar ve mal yığmaya davet eder.

6. Şeytanın kalbe nüfuz ettiği kapılarından biri de dine hizmette mezhep ve meşreb taassubudur. Böylece onu, kendi mezhep ve meşrebinde olmayanlara karşı kin tutmaya, onları küçümsemeye ve hakaretle bakmaya sevkeder. Bu hâl çok tehlikelidir. Fasıklar gibi, abidleri de helake götürür. İnsanları hakir görüp onlarda kusur aramak kötü bir haslettir. Fakat şeytan bu kötü hasletleri dine hizmet perdesi altında insana hoş gösterir ve yerleştirir. Kişi bu hareketiyle din namına bir gayret sarf ettiğini sanarak kendisinde sevinç ve neş'e hisseder. Halbuki o, tamamen şeytanın tuzağına düşmüştür.

7. Şeytanın aldatma yollarından biri de, kulu insanlar arasındaki mezhep, meşreb ve görüş ihtilafları ile ve bu husustaki dedikodularla, lüzumsuz işlerle meşgul etmesidir.

8. Şeytanın kalbe giriş kapılarından biri de cehalet ve gafletleri veya günahlara dalmaları sebebiyle akılları darlaşan, muhakemeleri kıtlaşan bazı kimseleri, akıllarının almayacağı imani meseleler üzerinde düşünmeye sevkedip, şüpheye düşürmesidir.

9. Suizan; kim bir insan hakkında kötü düşünmeye başlarsa, şeytan bu kimseyi o adamın aleyhinde gıybet etmeye sevkeder. Yahut o adamın hakkına riayet ettirmez. Ona hakaret gözüyle baktırır.

Şeytanın hile ve desiseleri, insana nüfuz yolları elbette sadece bunlardan ibaret değildir. Kişilere, devirlere, şartlara göre çok değişik şekiller arz eder.


-----------------
Kaynak :
Sorularla İslamiyet


-----------------
Etiketler : Muhyiddin ibn Arabi'nin, Şeceretü'l-kevn, isimli, eserinde gecen, " Şeytanın Hileleri ", başlığıyla ,şöyle bir rivayet nakledilir,İbn-i Abbas (R.A.) Hazretleri'nden,Muaz b. Cebel rivâyet ediyor,Peygamberimiz (asv)'in,İblis ile diyaloğu nasıl olmuştur?,Şeytanın ,Peygamberimiz (asv)'in sorularını cevaplaması,hakkında bilgi verir misiniz?,Şeytanın Hileleri,





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply
#2
Şeytanın Hileleri

Muhyiddîn-i Arabî (ks)

İbn-i Abbas (r.a) Hz.' inden naklen Muaz b, Cebel rivayet ediyor :

—Bir gün Resullullah (s.a) ile beraberdik. Ansardan birinin evinde toplanmıştık.. Tam bir cemaat olmuştuk. Sohbete dalmıştık.

Bu arada, dışarıdan bir ses geldi :

—Ev sahibi..... içerdekiler... Eve girmem için bana izin verir misiniz? Benim sizden bir dileğim var.

Bunun üzerine , herkes Resullullah (s.a)efendimizin yüzüne bakmaya başladı. Orda ve her zaman büyük oydu... İzin ondan çıkacaktı.

Resullullah (s.a) Efendimiz, duruma vakıf oldu ve :

— << Bu seslenen kimdir bilir misiniz?>>

Buyurdu.... Biz hep birden şöyle dedik :

— En iyi bilen ALLAH ve Resuludur.


.....

Şeytanın Hileleri

Muhyiddîn-i Arabî (ks)

İbn-i Abbas (r.a) Hz.' inden naklen Muaz b, Cebel rivayet ediyor :

—Bir gün Resullullah (s.a) ile beraberdik. Ansardan birinin evinde toplanmıştık.. Tam bir cemaat olmuştuk. Sohbete dalmıştık.

Bu arada, dışarıdan bir ses geldi :

—Ev sahibi..... içerdekiler... Eve girmem için bana izin verir misiniz? Benim sizden bir dileğim var.

Bunun üzerine , herkes Resullullah (s.a)efendimizin yüzüne bakmaya başladı. Orda ve her zaman büyük oydu... İzin ondan çıkacaktı.

Resullullah (s.a) Efendimiz, duruma vakıf oldu ve :

— << Bu seslenen kimdir bilir misiniz?>>

Buyurdu.... Biz hep birden şöyle dedik :

— En iyi bilen ALLAH ve Resuludur.

Bunun üzerine Resullullah (s.a) Efendimiz :

— << O, lain iblistir. –Şeytandır– Allah'ın laneti onun üzerine olsun....>>

Buyurunca; hemen Hz. Ömer :

— Ya Resullullah , bana izin veriniz onu öldüreyim.

Dedi.... Resullullah (s.a) Efendimiz bu izni vermedi; şöyle buyurdu:

— << Dur ya Ömer , biliyomusun ki; ona belli bir vakte kadar mühlet verilmiştir... Öldürmeyi bırak.>>

Sonra şöyle buyurdu:

—<<Kapıyı ona açın gelsin... O buraya gelmek için emir almıştır. Diyeceklerini anlamaya çalışınız. Size anlatacaklarını iyi dinleyiniz.>>

* * *

Bundan sonrasını ondan dinleyelim ; yani Ravi' den. Şöyle anlattı :

Kapıyı ona açtılar. İçeri girdi ve bize göründü. Birde baktık ki, şekli şu :

Bir ihtiyar. Şaşı. Aynı zamanda köse. Çenesinde altı veya yedi kadar kıl sallanıyor. At kılı gibi. Gözleri yukarı doğru açılmış. Kafası, büyük bir fil kafası gibi. Dudakları da, bir manda dudağına benziyordu.

Sonra, şöyle bir selam verdi ;


Selam ya Muhammed ; selam size ey cemaat-i müslimin.

Onun bu selamına Resullullah (s.a) Efendimiz şu mukabelede bulundu ;

<< Selam Allah'ındır ya lain >>

Sonra şöyle buyurdu :

<< Bir iş için geldiğini duydum; nedir o iş? >>

Şeytan şöyle anlattı ;

Benim buraya gelişim kendi arzumla olmadı. Mecburen geldim.

Resullullah (s.a) Efendimiz sordu ;

<< Nedir o mecburiyetin ? >>

Şeytan anlattı ;
İzzet sahibi Rabbın katından bana bir melek geldi. Ve dedi ki ;Allah-ü Taâlâ sana emir veriyor : Muhammed 'e gideceksin. Ama düşük ve zelil bir halde. Tevazu ile. Ona gideceksin ve ademoğullarını nasıl kandırdığını anlatacaksın. Onları nasıl aldattığını söyleyeceksin bir bir ona. Sonra o sana ne sorarsa doğrusunu diyeceksin. Sonra ... Allah-ü Taâlâ buyurdu ki :

Söylediklerine bir yalan katarsan , doğruyu sölemezsen .... seni kül ederim ; rüzgara savurur ... Düşmanlarının önünde , seni rüsvay ederim.

İşte ... böyle ; ya Muhammed , o emir üzerine sana geldim.

Arzu ettiğini bana sor . Şayet bana sorduklarına doğru cevap vermezsem ;düşmanlarım benimle eğlenecek. Şu muhakkak ki , düşmanlarımın eğlencesi olmaktan daha zor bir şey yoktur.

* * *

Bundan sona Resullullah (s.a.) Efendimiz şöyle sordu :

— << Madem ki , sözlerinde doğru olacaksın. O halde bana anlat : Halk arasında en çok sevmediğin kimdir ? >>


Şeytan şu cevabı verdi :

Sensin ya Muhammed. Allah' ın yarattıkları arasında senden daha çok sevmediğim kimse yoktur. Sonra senin gibi kim olabilir ki ?

Resullullah (s.a.) Efendimiz sordu :

<< Benden sonra , en çok kimlere buğuzlusun ve sevmezsin?...>>

Şeytan anlattı :

Müttaki bir gence ki ... varlığını Allah yoluna vermiştir.

Bundan sonra , sual cevap aşağıdaki şekilde devam etti. Resullullah (s.a.) Efendimiz sordu ; şeytan anlattı :

<< Sonra kimi sevmezsin ? >>
Kendisini sabırlı bildiğim , şüpheli işlerden sakınan âlimi ...
<< Sonra ? >>
Temizlik işinde ... yıkadığı yerleri üç defa yıkamayı adet eden kimseyi.
<< Sonra ? >>
Sabırlı olan bir fakiri ki ; ihtiyacını kimseye anlatmaz... Halinden şikayet etmez.
<< Peki, bu fakirin sabırlı olduğunu nerden bilirsin ? >>

— Ya Muhammed , ihtiyacını kendi gibi birine açmaz. Her kim ihtiyacını kendi gibi birine üç gün üst üste anlatırsa, Allah onu sabredenlerden yazmaz. Sabırlı kimselerin işi buna benzemez. Hasılı , onun sabrını ; halinden , tavrından ve şikayet etmeyişinden anlarım.

<< Sonra kim ? >>
Şükreden zengin.
<< Peki, ama zenginin şükreden olduğunu nasıl anlarsın ? ...>>

— Onu görürsem ki , aldığını helal yoldan alıyor ve mahalline harcıyor. Bilirim ki : şükreden bir zengindir.

* * *

Resullullah (s.a.) Efendimiz bu defa mevzuu değiştirdi ve ona başka bir sual sordu :

<< Peki, ümmetim namaza kalkınca , senin halin nice olur? ..>>
Ya Muhammed, beni bir sıtma tutar . Titrerim.
<< Neden böyle olursun ; ya lain ? .. >>
Çünkü bir kul , Allah için secde edince bir derece yükselir.
<< Peki ya oruç tuttukları zaman nasıl olursun ?...>>
O zaman da bağlanırım. Taa, onlar iftar edinceye kadar.
< Peki ya hac yaptıkları zaman nasıl olursun ? >>
O zaman da çıldırırım.
<< Peki, ya Kur'an okudukları zaman nasıl olursun ? ..>>
O zaman da, eririm. Tıpkı ateşte eriyen bir kurşun gibi eririm.
<< Peki ya sadaka verdikleri zaman halin nasıldır ? .. >>

— Ha, işte.. o zaman halim pek yaman olur. Sanki sadaka veren , bir testere alır eline ve beni ikiye böler.

Resullullah (s.a.) Efendimiz sebebini sordu :

<< Neden öyle testere ile ikiye biçilirsin, ya Ebamürre ? >>

Bunun üzerine iblis :

Onu da anlatayım ..

Dedikten sonra anlatmaya başladı :

Çünkü sadakada dört güzellik vardır. Şöyle ki ;

1 - Allah-ü Teala, sadaka verenin malına bereket ihsan eyler.

2 - O , sadaka veren kimseyi halkına sevdirir.

3 - Allah-ü Teala, onun verdiği sadakayı , cehennemle arasında bir perde yapar.

4 - Allah-ü Teala, belayı sıkıntıyı ve ahları ondan defeder.

* * *

Bundan sonra Resullullah (s.a.) Efendimiz ashabı hakkında bazı sorular sordu :

<< Ebubekir için ne dersin ?>>

İblis ise şu cevabı verdi :

O bana cahiliyet devrinde bile itaat etmedi... İslam'a girdikten sonra nasıl bana itaat eder ?

<< Peki, Ömer b. Hattab için ne dersin ? .. >>

İblis ona da şu cevabı verdi :

Allah'a yemin ederim ki ; her gördüğüm yerde ondan kaçarım.

<< Peki , Osman b. Affan için ne dersin ? >>
Ondan utanırım ... hem de çok ... Nasıl ki , Rahman' ın melekleri de ondan utanırlar...,

<< Peki, Ali b. Ebutalib için ne dersin ? >>

İblis onun için de şöyle dedi :

— Ah onun elinden bir kurtulsam... O, kendi başına kalsa ; ben kendi başıma kalsam... O beni bıraksa....ben de onu bıraksam .. Ben onu bırakırım ama o beni bırakmaz.

Resullullah (s.a.) Efendimiz , yukarıdaki soruları sorduktan ve şeytanın verdiği cevaplar kısmen bittikten sonra , şöyle buyurdu :

<< Ümmetime saadet ihsan eden ; seni taa, belli bir vakte kadar şeki kılan Allah'a hamd olsun. >>

Resullullah (s.a.) Efendimiz ' in o cümlesini duyan lain iblis şöyle dedi :

— Heyhat, heyhat... Ümmetin saadeti nerede ? Ben , o belli vakte kadar diri kaldıkça, sen ümmetin için nasıl ferah duyarsın ?..

Ben , onların kan mecralarına girerim. Etlerine karışırım. Ama onalr , benim bu halimi göremez ve bilemezler. Beni yaradan ve baas gününe kadar bana mühlet veren Allah'a yemin ederim ki: Onların tümünü azdırırım. Cahillerini ve alimlerini ... Ümmilerini ve okumuşlarını ... Facirlerini ve abidlerini ... Hasılı, bunların hiçbiri elimden kurtulamaz. Fakat , Allah'ın halis kullarını ... Evet, bunları azdıramam.

Bunun üzerine Resullullah (s.a.) Efendimiz sordu :

<< Sana göre ihlas sahibi olan muhlis kullar kimlerdir ? ... >>

Bu suale İblis şu cevabı verdi :

—Bilmez misin ? ya Muhammed , bir kimse ki , dirhemini ve dinarını sever ... O Allah için bir ihlasa sahip değildir. Bir kimseyi görürsem ki ; dirhemini dinarını sevmez ; övülmekten, medhedilmekten hoşlanmaz.. bilirim ki o : ihlâs sahibidir... Hemen onu bırakır kaçarım.

Bir kul malı ve övülmeyi sevdiği süre , kalbi de dünya arzularına bağlı kaldığı müddet , o size vasfını yaptığım kimseler arasında bana en çok itaat edendir. Bilmez misin ki : mal sevgisi , büyük günahların en büyüğüdür. Bilmez misin ki ya Muhammed , baş olma sevgisi yine büyük günahların en büyükleri arasındadır.

İblis anlatmaya devam etti :

—Ya Muhammed , bilmez misin ? ... Benim yetmiş bin tane çocuğum var. Bunların her birini bir başka yere tayin etmişimdir. Sonra ... o her çocuğumla birlikte yine yetmiş bin tane şeytan vardır.

Onların bir kısmını ulemaya gönderdim.

Bir kısmını gençlere yolladım.

Bir kısmını da meşayihe saldım.

Bir kısmını da ihtiyar kadınlara musallat ettim.

Gençlere gelince , aramızda hiçbir anlaşmazlık yoktur. Onlarla gayet iyi geçiniriz.

Çocuklara gelince ... Onlarla da , bizimkiler istedikleri gibi birlikte oynarlar.

Bizimkilerin bir kısmını da abidlerin başına dert ettim. Bir kısmını da zahidlerin.

Onlar bunların yanına girer.; halden hale sokarlar. Bir tepeden öbürüne ... hep dolaştırıp dururlar. Öyle bir hal alırlar ki ; başlarlar, sebeplerden herhangi birine sövmeye...

İşte ... böylece , onlardan ihlası alırım. Onlar bu halleri ile yaptıkları ibadeti, ihlassız yaparlar gayrı .. Ama , bu hallerin farkında olmazlar.

İblis, bundan sonra , aldattığı bir rahibin hikayesini anlatmaya geçti. Ve şöyle dedi :

— Bilmez misin ; ya Muhammed, Rahip Borsisa, tam yetmiş yıl ihlas ile Allah 'a ibadet etti. Bu ibadetleri sonucunda ona öyle bir hal ihsan edilmişti ki ; Her dua ettiği hasta , duası ve bereketi ile şifâyap oluyordu. Onun peşine takıldım. Zina etti. Katil oldu. Sonunda da küfre girdi.

Bu o kimsedir ki ; Allah-ü Teala aziz kitabında , ona şöyle anlatır :

<< .... Şeytan hali gibidir ki ; o insana :

– Kafir ol ..

Dedi. Vakta ki o kafir oldu. : Bu defa ona şöyle dedi :

Ben senden uzağım . . Ben alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım .>> (59/16)

* * *

İblis bundan sonra bazı kötü huylar üzerinde durdu. Ve onların her birinden nasıl istifade ettiğini anlattı..

YALAN

— Bilmez misin ya Muhammed , yalan bendendir ve ilk yalan söyleyen de benim. Her kim yalan söylerse ... o benim dostumdur. Her kim yalan yere yemin ederse ... o da benim sevgilimdir. Bilmez misin ya Muhammed , ben Adem'e ve Havva'ya yalan yere Allah adına and içtim.

<<Muhakkak ben size nasihat ediyorum.>> (7/16)

Dedim... Bunu yaparım çünkü yalan yere yemin gönlümün eğlencesidir.

— Gıybet ve koğuculuğa gelince .... Onlarda benim meyvelerimdir ve şenliğimdir.

NİKAH ÜZERİNE YEMİN ETMEK

— Her kim talak üzerine yemin ederse ... günahkar olacağından endişe edilir. İsterse bir defa olsun .. İsterse doğru şey üzerine olsun. Her kim talakı ağzına alırsa .. taaa.. hakikati belli oluncaya kadar karısı ona haram olur. Onlar bu halleri ile kıyamete kadar meydana getirecekleri çocuklar hep zina çocuğu olur. Ağza alınan o talak kelimesi yüzünden hepsi cehenneme girer.

NAMAZ

— Ya Muhammed , namazı an be an tehir edilince ... onu da anlatayım. O her ne zaman ki , namaza kalkamak ister; tutarım . ona vesvese veririm. Derim ki : "Henüz vakti var. Sen de meşgulsün. Hele şimdilik işine bak. Sonra kılarsın." Böylece o, vaktinin dışında namazını kılar... Ve bu sebepten onun kıldığı namaz yüzüne atılır.

Şayet o kimse beni mağlup ederse .. ona insan şeytanlarından birini yollarım... Böylece onu vaktinde namaz kılmaktan alıkoyar. O, bunda da beni mağlup ederse .. bu sefer onun hesabını namazında görmeye bakarım. O namazın içinde iken ;

sağa bak .. sola bak...

Derim... O da bakar ... O ki böyle yaptı... Yüzünü okşar alnından öperim. Bundan sonra ona :

Sen ebedi yaramaz bi iş yaptın.

Derim ve böylece onun huzurunu bozarım. Sende bilirsin ki ya Muhammed, her kim namazda , sağa ve sola çokça bakarsa, başka şeyler düşünürse, namazından gafil olursa Allah onun namazını kabul etmez. Bunda da ona mağlup olursam yalnız başına namaz kıldığında yanına giderim. Ve ona ; çabuk çabuk kılmasını emrederim. O da , başlar; namazını çabuk çabuk kılmaya. Tıpkı horozun , gagası ile yerden birşeyler topladığı gibi.

Bu işi yaptırmakla da ona başarı kazanamazsam bu sefer , cemaatle namaz kılarken onun yanına varırım. Orada başına bir gem takarım. Başını imamdan evvel secdeden ve rükü'dan kaldırırım. İmamdan evvel de secde ve rüku yaptırırım. İşte o böyle yaptığı için , kıyamet günü , Allah onun başını eşek başına çevirir.

O kimse bunda da beni yener ise, bu defa ona namazda parmaklarını çıtlatmasını emrederim. Böylece o beni tesbih edenlerden olur. Ama bu işi ona namaz içinde yaptırmaya muvaffak olursam.

Bunda da mağlup olursam , bu sefer ona tekrar giderim. Namaz içinde iken burnuna üflerim. Ben üfleyince , o esnemeye başlar. Şayet o, bu esneme esnasında elini ağzına kapamazsa onun içine küçük bir şeytan girer , dünya hırsını ve dünyevi bağlarını çoğaltır. İşte bundan sonra o kimse , hep bize itaat eder. Sözümüzü dinler. Dediklerimizi yapar.

* * *

Şeytan bundan sonra konuşmasına devam etti :

— Sen ümmetin hangisi için ferah duyarsın ki ? Ben onlara ne tuzaklar kurarım... ne tuzaklar. Miskinlerine , çaresizlerine ve zavallılarına giderim. Namazı bırakmalarını emrederim. Ve onlara derim ki :

Namaz size göre değil.. O, Allah'ın afiyet ihsan ettiği ve bolluk verdiği kimseler içindir.

Sonra hastalara giderim :

—"Namaz kılmayı bırak " derim çünkü Allah-ü Teala : << hastalara zorluk yok.....>> (24/61) buyurdu. İyi olduğun zaman kılarsın. Ve böylece o, namazını bırakır. Hatta küfre de gidebilir. Şayet o, hastalığında namazı terkederek ölüp giderse, Allah'ın huzuruna çıkarken, Allah-ü Teala'yı öfkeli bulur.

Sonra şöyle dedi :

— Ya Muhammed , eğer bu sözlerime yalan kattımsa , beni akrep soksun. Sonra.... Eğer yalan varsa .. Allah 'tan dile beni kül eylesin.

* * *

İblis bundan sonra konuşmalarına devam etti ve şöyle dedi :

— Ya Muhammed , sen ümmetin için ferah mı duyuyorsun ? Halbuki ben onların altıda birini dininden çıkardım.

* * *

Bundan sonra Resullullah (s.a.) Efendimiz ona , yani İblis'e aşağıdaki şekilde kısa kısa bazı sorular sordu. O da bunlara cevap verdi :

<< Ya lain , senin oturma arkadaşın kim ? >>
Faiz yiyen.
<< Dostun kim ?>>
Zina eden.
<< Yatak arkadaşın kim ?>>
Sarhoş
<< Misafirin kim ? >>
Hırsız.
<< Elçim kim ?>>
Sihirbazlar.
<< Gözün nuru nedir?>>
Karı boşamak.
<< Sevgilin kim ?>>
Cuma namazını bırakanlar.

* * *

Resullullah (s.a.v) Efendimiz bu defa başka bi mevzuya geçti ve şöyle sordu :
<< Ya lain , senin kalbini ne yıkar ?>>
Allah yolunda cihada koşan atların kşnemesi.
<< Peki, senin cismini ne eritir ?>>
Tevbe edenlerin tevbesi.
<< Peki , ciğerini ne parçalar, ne çürütür ? >>
Gece ve gündüz, Allah'a yapılan bol bol istiğfar.
<< Peki yüzünü ne buruşturur ? >>

Gizli sadaka.
<< Peki gözlerini kör eden nedir ?>>
Gece namazı.
<< Peki, başını eğdiren nedir ? >>
Çokça kılınan cemaatle namaz.

* * *

Resullullah (s.a.) Efendimiz tekrar bir başka mevzua geçti ve şöyle sordu :

<< Sana göre insanların en saadetlisi (!) kimdir? >>
Namazını bilerek kasden bırakanlar.
<< Peki , insanların en şakisi kimdir ? >>
Cimriler
<< Peki, seni işinden ne alıkoyar ? >>
Ulema meclisleri
<< Peki , yemeğini nasıl yersin ? >>
Sol elimle parmaklarımın ucu ile.

— << Peki , sam yeli estiği zaman ve ortalığı sıcaklık bastığı zaman çocuklarını nerede gölgelendirirsin ? >>

İnsanların tırnaklarının arasında.

Resullullah (s.a.) Efendimiz bundan sonra , bir başka bir mevzuu sordu. İblis de cevap verdi .

<< Rabbinden neler talep ettin ? >>
On şey talep ettim.
<< Nedir onlar ya lain ?>>
Şunlardır :

Allah'tan diledim ki, beni Ademoğullarının malına ve evladına ortak ede. Bu ortaklık talebimi yerine getirdi. Ki bu :

<< Onlara ortak ol... Mallarına ve çocuklarına . Onlara vaad et. Halbuki şeytan onlara gurur vaad eder...>> (17/64) Ayet-i Celilesi ile sabittir.

Her besmelesiz kesilen hayvan etinden yerim , faiz ve haram karışan yemeklerden yerim. Şeytandan Allah'a sığınılmayan malın da ortağıyım.

Cinsi münasebet anında ; Allah'a şeytandan sığınmayan kimse ile birlikte hanımı ile birleşirim. Ve o her birleşmeden hasıl olan çocuk , bize itaat eder. Sözümüzü dinler.

Her kim hayvana binerken , helal yola gitmeyi değil de , aksini isteyerek binerse , ben de onunla beraber binerim. Yol arkadaşı ve binek arkadaşı olurum. Bu da Ayet-i Kerime ile sabittir. << Onlar üzerine süvarilerinle , piyadelerinle yaygara çıkart..>> (17/64)

Allah-ü Teala'dan diledim ki : Bana bir ev vere .. Bu dilediğim üzerine hamamları bana ev olarak verdi.

Diledim ki bana bir mescid vere. Pazar yerlerini bana mescid yaptı.
Benim için bir okuma kitabı vermesini istedim. Şiirleri bana okuma kitabı olarak verdi.

İstedim ki ; bir ezan vere , Mezmurları verdi.

Diledim ki ; bana bir yatak arkadaşı vere.. Sarhoşları verdi.

Diledim ki ; bana yardımcılar vere ... Bunun için de Kaderiyye mensuplarını verdi.

İstedim ki ; bana kardeşler vere ..Mallarını boş yere israf edenleri verdi. Bir de masiyet yoluna para harcayanları. Bunlar da şu Ayet-i Kerime ile sabittir :

<< O kimseler ki ; mallarını boş yere harcarlar... Onlar şeytanın kardeşleri olmuşlardır. >> (17/27)

Bir ara Resullullah (s.a.) Efendimiz şöyle buyurdu :

<< Eğer söylediklerini, Allah'ın kitabındaki ayetlerle ispat etmeseydin. Seni tastik etmezdim.>>

Bundan sonra İblis devam etti :

Ya Muhammed , Allah'tan diledim ki ; Ademoğullarını ben göreyim ama onlar beni göremeyeler. Bu dileğimi de yerine getirdi.

Diledim ki ; Ademoğullarının kan mecralarını bana yol yapa ; Bu da oldu. Böylece ben, onlar arasında akıp giderim. Gezerim. Hem nasıl istersem.

Bütün bu isteklerimi verdi .

Ve ben bu hallerimle iftihar ederim. Sonra şunu da ekleyeyim ki ; benimle beraber olanlar , seninle beraber olanlardan daha çoktur. İşte .. Böylece kıyamete kadar , Ademoğullarının ekserisi benimle beraber olurlar. Bundan sonrasını İblis şöyle anlattı :

Benim bir oğlum vardır. Adı : ATEME 'dir. Bir kul, yatsı namazını kılmadan uyursa gider ; onun kulağına bevleder. Eğer böyle olmasaydı ; imkan yok , insanlar namazlarını eda etmeden uyuyamazlardı.

Benim bir oğlum daha vardır ki ; onun adı da MÜTEKAZİ 'dir. Bunun vazifesi de ; yapılan gizli amelleri yaymaya çalışmaktır. Mesela bir kul , gizli bir taat işlerse ve bu yaptığını da gizlemeye çalışırsa MÜTEKAZİ onu dürter. En sonunda o gizli amelin yayılmasına ve açığa çıkarmaya muvaffak olur. Böylece ; Allah-ü Teala onun yüz sevabından doksan dokuzunu imha eder. Çünkü bir kulun yaptığı gizli bir amel için tam yüz sevap verilir.

Sonra, benim bir oğlum daha vardır . Onun adı da KÜHAYL dir. Bunun işi de , insanların gözlerini sürmelemektir. Bilhassa, ulema meclisinde ve hatip hutbe okurken. Bu sürme onların gözüne çekildi mi , uyuklamaya başlarlar. Ulemanın sözlerini işitmezler. Böylece hiç sevap alamazlar.

Bundan sonra İblis şöyle anlattı :

— Hangi kadın olursa olsun .. Onun kalktığı yere şeytan oturur. Sonra kadının kucağında mutlaka bir şeytan durur. Ve onu , bakanlara güzel gösterir. Sonra o kadına bazı emirler verir. Mesela :

Elini kolunu dışarı çıkar ; göster.

Der .. o da , bu emri tutar. Elini , kolunu açar, gösterir. Buından sonra , o kadının haya perdesini tırnakları ile yırtar.

İblis bundan sonra ; Resullullah (s.a.) Efendimiz ' e kendi durumunu anlatmaya başladı :

—Ya Muhammed bir insanı delalete sürüklemek için elimde bir imkan yoktur. Ben ancak vesvese veririm. Ve bir şeyi güzel gösteririm. O kadar. Eğer delalete sürüklemek elimde olsaydı , yeryüzünde ;

<< Allah'tan başka ilah yoktur ve Muhammed Allah'ın resülüdür. >>

diyen herkesi , oruç tutanı ve namaz kılanı hiç bırakmazdım. Hepsini delalete düşürürdüm. Nasıl ki senin elinde de , hidayet nevinden bir şey yoktur. Sen ancak Allah'ın Resulusun. Ve tebliğe memursun. Şayet hidayet elinde olsaydı, yeryüzünde tek kafir bırakmazdın. Sen Allah'ın halkı üzerinde bir hüccetsin. Ben de kendisi için ezelde şekavey yazılan kimselere sebebim. Said olan kimse , taa , ana karnında iken saiddir. Şaki olan da , yine ana karnında iken şakidir. Saadet ehli kılan da Allah , Şekavet ehli kılan da Allah .

Bundan sonra Resullullah (s.a.) Efendimiz şu iki Ayet-i Kerimeyi okudu.

<< Bunlar, taa sonuna kadar böyle değişik şekilde devam edecek... Ancak Rabbın esirgedikleri hariç..>> (11/118-119)
<< Allah'ın emri behemehal yerini bulan bir kaderdir.>> (33/38)

Bundan sonra Resullullah (s.a.) Efendimiz , İblise şöyle buyurdu :

<< Ya Ebamürre, acaba senin bir tevbe etmen ve Allah' a dönmen mümkün değil mi ? Cennete girmene kefil olurum.

Bunun üzerine İblis şöyle dedi :

—Ya Resullullah , iş verilen hükme göre oldu. Karar yazan kalem de kurudu. Kıyamete kadar olacak işler olacaktır. Seni peygamberlerin efendisi kılan , cennetin ehlinin hatibi eyleyen ve seni halkı içinden seçen ve halkı arasında bir gözde yapan, beni de şakilerin efendisi kılan ve cehennem ehlinin hatibi eyleyen Allah'tır. Ve O, bütün eksik sıfatlardan münezzehtir.

Ve İblis cümlelerini şöyle tamamladı :

İşte bu söylediklerim sana son sözümdür. Ve bütün söylediklerimi de doğru dedim.

Evvel , ahir , zahir, batın , alemlerin Rabbı olan Allah' a hamd olsun.

Efendimiz Muhammet Nebiye Allah salat eylesin. Keza onun âline de ashabına da ...Amin !





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)