Thread Rating:
  • 20 Vote(s) - 2.95 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Tarikatler - Örgütler - Cemaatler - Hakkında Ayrıntılı Bilgiler
#1
Oku-1 


Tarikatler - Örgütler - Cemaatler - Hakkında Ayrıntılı Bilgiler

Tarikat

Tarikat (  Arapça :  طريقة), veya Tarik kelimesi "yol" anlamına gelir, "Allah’a ulaştıran yol" mânâsında kullanılmaktadır. Tarikatlar Selçuklu ve Osmanlı Türkiyesi’ne özgün düşünce ve

inanç hareketleri olarak değerlendirilmektedir. Birçok tarikatın menşei Hicri 5. / Miladi 11. asırda Abdülkâdir Geylânî’nin yolundan gidenler tarafından oluşturulan Kadiri

Tarikatıdır.[kaynak belirtilmeli] Ebû Sâlih Muhyiddîn Abdülkâdir Geylânî, neseben hem Hasanî ve hem de Hüseynîdir. Abdulkadir Geylânî’nin soyundan gelen evlad ve torunları da

yaşadıkları muhitlerde “Şerîf”, “Şurefâ”, “Seyyid” olarak anılmışlardır.

Tarikat, Allah'a ulaşma ve onu tanıma yollarından her biri.[1] İslamiyet'te, İslamiyet'in kalbi boyutu üzerinde duran ve "kalbin fıkhı" diye nitelenen tasavvuf öğretisinin

uygulandığı düzenli kurumsal yapılar olarak tarif edilir.

Tarîk

Tarîk Arapça'da "yol" demektir. Tarîkat ise bu kelimenin çoğuludur ve "yollar" manasına gelir. Mezhep kelimesi "Zehebe" (  Gitmek) fiilinden türemiş olup anlam olarak

benzemektedir. Tarikat tasavvuf için yol, mezhep ise şeriat için yol demektir. Tarikat keşfe ve ilhama dayanırken, mezhepler ise "nakle" (  Kutsal kitaplar ve peygamberler)

dayanır.

Tarikler (  Tarikat) de "Mürşit" denilen mânevî önderler eşliğinde tasavvuf öğretisini uygulamaya istek duyan kişilere (  talip) yolun esasları hakkında teorik ve pratik bilgi

verilir. Yola giren kimseler (  mürid) ve yolda ilerleyenler (  salik) tasavvuf öğretisinin esaslarını yaptıkları pratiklerle (  zikir, tefekkür, rabıta, murakabe, nafile

ibadetler vs.) kendi derunlarında keşf ederler.

Türkiye'de tarikatlar

Türkiye'de çeşitli halk sınıfları ve tipleri arasında farklı sufi tarikatları gelişmiştir. Örneğin, Bektaşi tarikatı daha çok köylülere ve askerlere hitap ederken, Nakşibendi

tarikatı, ilahiyatçı ve bilim adamlarını; Mevlevi tarikatı, müziği ve şiirleriyle sanatsal eğilime sahip olanları; Halveti tarikatı ise sultanlar, generaller, önemli hükümet

adamları ve yöneticileri içinde barındırmıştır.

Tarîkat silsileleri

Silsileleri Ali bin Ebâ Tâlib'e bağlananlar

Ali bin Ebâ Tâlib ve Ehl-i Beyt’e karşı olan muhâbbet duyguları sebebiyle Mevlevîlik ile Kadirîlik gibi aslen Sünnî kimlik gösteren Bâtınî-Tarîkat, silsilelerini Cüneyd-i

Bağdâdî, Serî-i Sekatî, Ma'ruf-u Kerhî’den sonra sırasıyla ya “Davud-u Taî”, “Habib-i Acemî”, “Hasan-ı Basrî” veyahut ta Câferiyye Şiîliği'nin resmen İmâm olarak kabul ettiği ve

On İki İmâmlar’ın ilk sekizi olarak ta bilinen “İmâm Ali er-Rıza”, “İmâm Mûsâ el-Kâzım”, “İmâm Câʿfer-i Sadık”, “İmâm Muhammed el-Bakır”, “İmâm Ali bin Hüseyin Zeyn el-Âb’ı-

Dîn”, “Hüseyin Seyyîd’ûs-Şuhedâ”, ve “Hasan el-Mûctebâ” aracılığıyla Ali bin Ebâ Tâlib Merkedî ile Muhammed Mustafa’ya bağlamaktadırlar.

Ayrıca, yine Sünnî-Bâtınî Tarikâtı olarak bilinen Halvetiyye ile Bayramiyye de kendi silsilelerini “Cüneyd-i Bağdâdî”, “Serî-i Sekatî”, “Ma'ruf-u Kerhî”, “Davud-u Taî”, “Habib-i

Acemî”, “Hasan-ı Basrî” aracılığıyla; Rufâîlik ise “İmâm Mûsâ el-Kâzım”, “İmâm Câʿfer-i Sâdık”, “İmâm Muhammed Bakır”, “Ali Zeyn el-Âb’ı-Dîn”, “Hüseyin Seyyîd’ûs-Şuhedâ”

aracılığıyla Ali ile Muhammed’e bağlanmaktaydılar. Bunlardan başka Sühreverdiyye ile Üveys’îyye silsileleriyse Ali el-Mûrtezâ ve Ömer ibn Hattab aracılığıyla Muhammed Mustafa’ya

bağlanmaktaydılar.

Silsileleri Ebu Bekir es-Sıddîk'a bağlananlar
Diğer taraftan da Nakşibend’îyye ile onun kolları olan Hakkân’îyye ile Hâlid’îyye gibi yine Sünnî kimlik gösteren Bâtınî-Tarîkat, silsilelerini Ebû’l Hasan Kharakânî, Ebâ

Yezîd-i Bistâmî, İmâm Câʿfer es-Sâdık, Kâsım bin Muhammed, Salmân-ı Fârisî aracılığıyla Ebu Bekri’s-Sıddiyk ile Muhammed Mustafa’ya bağlarlar.

----------------------------------
Tarikatlar Cemaatler ve İstihbarat

Zor ve sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz. Tarih boyunca benzer dönemleri yaşadığımız da çok olmuştur ama Türk milletinin varlığı bugüne kadar devam edegelmiştir.

Zor bir milletiz ve stratejik bir coğrafyayı kendimizi yurt edinmişiz. ABD Başkanı Bill Clinton 1999 yılı Kasım ayında Türkiye’ye geldiğinde yaptığı konuşmada :  “Beyaz Saray’da

her sabah uyandığımda dünya haritasına bakarım. Gözüm sürekli Türkiye’ye ilişir. Ülkeniz dünyanın merkezinde ve en kritik coğrafyasında bulunuyor.” Demişti.

Binlerce kilometre uzakta bir devlet başkanının gözü her sabah Türkiye’nin üzerinde. Bunun gibi pek çok devletin, örgütün, istihbarat kuruluşlarının  gözü hep Türkiye’ye

çevrili. Bu yüzden Türkiye üzerinde her zaman planları olanlar olmuştur, olacaktır da.

Ben temelde savaşa ve mücadelelere Âdem ve Şeytan arasındaki mücadele olarak bakarım. İşin mihenk noktası olarak bu temeli alırım. Tepe nokta olarak burayı aldıktan sonra

diğerlerinin kimin yanında yer aldığına bakarım. Zaman zaman iş o kadar girift hale getiriliyor ki, kim kimin safında belli olmuyor. İşte bu belirsizlik noktasında da insanlar

tuzaklara düşüyorlar.

Türkiye üzerinde emeli olanlar elbette dışarıdan açıkça gelip müdahalede bulunmuyor. Böyle bir müdahalenin adı ise zaten savaştır. Ne yapıyorlar; Türkiye’nin içerisindeki

yapıları kullanıyorlar. Konumuz cemaatler ve tarikatlar olduğu için bu yapı üzerindeki yabancı istihbaratların oyunlarını ele alacağız. Burada toplumuzun dini duygularını ve iyi

niyetini kullanarak bize karşı silah olarak kullanıyorlar.

Kur’an’da :  “…ve çok hilekâr şeytan da sizi Allah ile aldatmasın…” (  Lokman, 31/33)

Bu ayet bize bir uyarıda bulunuyor. Bu ayet, insanları, Müslümanları uyarıyor. Demek ki, Şeytan bizi aldatmak için bir yol  daha  bulmuş ve Cenab-ı Allah bizi uyarıyor.

Doğru yolda olduğunu sanan nice insan var ki, Şeytan’ın askeri olduğunun farkında bile değil.

Tasavvufu öğrenmeye çalışan birisiyim. Literatürü de az çok bilirim. Hakiki tarikatların da var olmasından ve yaşamasından yanayım. Ama şunu da biliyoruz ki, gerçek tarikatlar o

kadar azaldı ki. Gerçekten insana edep, erkân öğreten onların seyri sülüğünü tamamlayan çok az tarikat var. Çoğu tarikatın,  içi boşaltılmış. Öyle ki  manevi olarak

yetkilendirilmemiş kişiler posta oturmuşlar.

Bir hadisi şerifte :  “Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacak, kurtuluşa eren fırka (  Fırka-ı Naciye) dışında kalan yetmiş iki fırka cehenneme gidecektir." Denilmektedir. Ama

hangi

cemaate, tarikata  sorsan kendini  o bir fırka sayıyor. Hiç kimse “acaba o 72 fırkanın içinde biz de olabilir miyiz?” diye düşünmüyor.

Cemaat ve tarikat arasındaki ayrımları bilmemiz gerekir. Burada beraber anmamızın sebebi; yapıların işleyişi arasındaki farklardan dolayı değil,  bu yapıların nasıl

kullanıldığını örneklememiz açısındandır.

İslam birlik olmaya önem verir. Hak olanın yanında yer almak bizim vazifemiz. Bir topluluğun yanında değil, hak olanın, doğru olanın yanında durmamız gerekir. Yanlışa düşmüş

milyonların arkasından; topluluk, cemaat, tarikat diye takılır giderseniz Hak’tan uzaklaşmış olursunuz. Yanlışa düşmüş topluluğun yanında, peşinde olmaktansa tek başına

hakikatin yanında durmak daha önemli ve doğrudur.

Şimdi bu girizgâhtan sonra gelelim asıl anlatmak istediğimiz tarikat ve  cemaat yapılanmalarındaki istihbarat  örgütlerinin etkisine. Aslında bu bir kitap konusu kadar önemli

ama burada ana fikirlerle meramımı anlatmaya çalışacağımı ümit ediyorum. Bu anlattıklarım benim şahsi fikirlerim kimseyi bağlamaz ama düşündüklerimi, gördüklerimi ve

yaşadıklarımı da yazmalıyım.

Hz. Ali (  ra) bir sözü var :  “En tehlikeli düşman, bize benzeyip de bizden olmayandır.”

Ne güzel bir tespit. Bu söz bizim şimdi yaşadığımız sıkıntıları ne de güzel anlatıyor.

Burada -çok az olan hakikilerini tenzih ederek- cemaat ve tarikatların işleyişleri ilgili düşüncelerimi paylaşayım :

Ülkemizde bir tarikat veya cemaat elbette yabancı bir isim  etrafında oluşturulmaz. (  Tarikat silsilerini  kastetmiyorum.) Örgütlenme için bizden biri olması lazım.  Açıktan

bir

İngiliz, Amerikalı, bir Alman gelip; şeyh, lider, efendi vs. olamaz. Bunun için bizden birinin posta oturtulması, lider yapılması lazım.

Bizden biri bulunup; cemaatin, tarikatın başına oturtuldu mu sonra insanları onun etrafında toplarlar. Buradaki şeyh, lider, efendi istihbarat örgütlerinin kontrolündeki

kişidir. Gerçek  islam’dan, tasavvuftan, tarikat işleyişinden söz edilemez. Ama  bu sahte yapı ve onun başındaki kişi, gerçekleri ile  aynı argümanları kullanırlar. Gerçeği ile

sahtesini ayırt etmek zorlaşır. O yüzden yukarıdaki lokman suresindeki ayeti özellikle verdim.

Bizim dinimiz hep aklı ön planda tutmuş, düşünmeyi öğütlemiştir. Kuran’da şu uyarılarla sık karşılaşırız : 

-Siz hiç düşünmüyor musunuz?

-Düşünesiniz diye Allah size bunları emretti. 

-Allah düşünüp anlayasınız diye size âyetlerini böyle açıklar.

-Hâlâ akıl edip düşünmez misiniz?

-Düşünsünler ve temiz akıl sahipleri ibret alsınlar.



Zaten İslam’da aklı olmayanın sorumluluğu da yoktur. Aklı olmayanlara da lafımız yok.

Şimdi cemaatin, tarikatın başına yerleştirilen bu sahte  lider, şeyh, efendi  etrafında toplanan kalabalıklar  ‘BİR KİŞİ’ üzerinden kontrol edilir ve yönlendirilir. Böyle bir

yapıyı da  kimse tek başına bırakmaz. İşte burada istihbarat kuruluşları (  elbette yabancı istihbaratları kastediyorum) birbirleri savaşırlar. Böyle bir yapıyı kimse birbirine

kaptırmak istemez. Düşünsenize bir kişi üzerinden milyonlarca kişiyi ve onların bağlantılarını kontrol edebiliyorsunuz. Böyle bir yapı hangi istihbarat örgütünün iştahını

kabartmaz?

İstihbarat kuruluşları bir kişiyi kontrol edince, milyonlarca kişiyi kontrol ettikleri bir yapıyı elbette kolay kolay bırakmak istemezler. Bu istihbarat kuruluşları açısından

bulunmaz bir fırsattır ve maliyeti de çok düşüktür. Dünyada böyle bir sistem yoktur. Bu yüzden cemaat, tarikat üzerinden bir savaş yürütülür. Bunun için dikkat ederseniz

Türkiye’de pek çok cemaat, tarikat yapılarında baştaki pek çok kişi ya öldürülmüş veya şaibeli kazalarda hayatlarını kaybetmişlerdir. (  Hayatını kaybeden kişilerin istihbarat

kuruluşları ile ilgisi var demiyorum, örnek olarak veriyorum.) Ölen kişinin yerine kim oturacağı da tartışma konusu olur, cemaatler ve tarikatlar gelecek kişi üzerinde

anlaşamadıkları için de zaman zaman bölünürler.

O sahte şeyh, lider, efendi  bütün cemaatini, tarikatını bu istihbarat kuruluşlarına satar.

Türkiye’deki bu yapıların üzerinde en çok  BND, CİA ve MI6  faaliyet yürütmektedir. Hatta bu cemaatleri ve tarikatları kendi aralarında  paylaşmışlardır. Falan yapı, falan

istihbarat örgütü ile ilgilidir diyebileceğimiz spesifik örnekler de vardır.

Bakın bunu bir tarikat lideri söylüyor, ne kadar doğru bir tespit :

“Bana da tabi olmayın! Bana tabi olursanız, beni sıkıştırırlar. Ondan sonra, "Sen bu adamlarına şöyle yap!" derler. Bana da tabi olmayın, İslâm'a tabi olun! Allah'ın emrine tabi

olun!”

Bunu dikkatinizi çekerim bir tarikat lideri söylüyor. Belli ki bu kişi oyunu görmüş ve feryat ediyor.

Bu ülkenin insanlarını ve imkânlarını kullanarak ülkemize savaş açıyorlar.

Dikkat ederseniz Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki isyanların çoğu dini argümanlarla şeyhler üzerinden çıkarılmıştır.

Bu yapılar Osmanlı’da nasıldı? Nasıl kontrol ediliyordu? Her önüne gelen cemaat-tarikat kurabiliyor muydu veya posta oturabiliyor muydu?  Bunları irdelemek lazım. Osmanlı nasıl

çözüm bulmuştu? Şimdi bizim neler yapmamız lazım?


----------------------------

[Image: 577eeb826a677.jpg]

TÜRKİYE’DE TARİKATLAR

Bazı tarikatlar ile ilgili basın ve medyada yapılan yorumları okurken, üzülmemek mümkün değildir.
Gavs’ın resmimin altında onlarca yorum var... Bazıları din adına facia..! Ben ilahiyatçı olarak ilk defa indirilen ve
uydurulan din tabirlerini yıllar önce Yaşar Nuri Öztürk’ten duyunca biraz kızmıştım. Ama şimdi bu millet
mutlaka bu uydurulan dinden kurtulmalıdır diyorum ve hatta øslam dünyası...! ønsanlar yorumlarında Gavs’ın
günah çıkardığından ve tevbe kabul ettiğinden bahsediyor. Cennete gitmek için bunlar gerekir diyor. Öncelikle
Allah’a sığınırım bu tür rezil iddialardan..! Tevbe her yerde ve her zaman Allah'a yapılır ve şahsilik esastır. Birinin
huzurunda törenle yapılmaz. Hz. Peygamber(  s a.v)’in böyle bir uygulaması yoktur, ancak uyarısı vardır. Günah
çıkarma olayı, Pavlos’un uydurduğu Hıristiyanlığa aittir. Bütün bunlar şirktir. Allah’ın ipine, yani kuvvet ve
kudretine sarılmayı Kur'an-ı Kerim emreder. Hz. Peygamber (  s a.v) bunu yapmış ve yapmayı Müslümanlardan
istemiştir. Günde kıldığı
40 rekat namazda, okuduğu Fatiha suresinde Allah’in ne dediğini bilmeyen bir
Müslüman, ne cenneti hayal etsin ve ne de gavs dedikleri varlık bir şey yapabilir. Kur'an-ı Kerim ve Resulullah
(  s.a.v)'a dön ve Allah ve Resulüne bağlan..! Kur'an-ı Kerim'in TAĞUT diye tarif ettiği şeylerden uzak dur..!
Çünkü Kur'an-ı Kerim ısrarla gizli şirkten bahseder.
Tarikatlar; eğer barikat değilse ve müritlere sadece tebliğ yapılıyorsa itirazım yok, ama müritler
şeyhlerine bir manevi mertebe yükler ve onu insanüstü görürlerse felaket başlamış demektir. Hz. Peygamber
(  s.a.v) insandı ve erdemli mükemmel insandı, ama insanüstü değildi. Yani üstün insandı ama insanüstü değildi
demek ve görmek lazımdır. Bazı tarikatlarda müritler sonsuz bir bağlılıkla şeyhlerine bağlılar. Bu durum Allah ve
Resulü içindir. Orta yolu bulmak en doğru olanıdır. Bu yolu bize gavs, şeyh belirlemez. Allah ve Resulü
belirlemiş...! El etek öpmekle Müslüman olunmaz. “Müslüman olmak bir guruba dahil olmak değil, bir duruşa
sahip olmaktır." Müslüman’in görevi zengin olmak değil, zengin ise zekat vermektir. Bomba atan øsrail'e taş atmak
değil, Bedir'de yapıldığı gibi vuruşmaktır. Biraz düşün ve bir Kur'an-ı Kerim mealini al ve oku..! ølk gelen ayetin
emrini yerine getir, yoksa Yunus suresi 100. ayette emredilen şeyle karşılaşırsın. Aklini kullan..! Ona buna
tapma..! Allah'tan kork ve “øyyake ne’budu ve iyyake nestain.” “Yalnız ve ancak sana ibadet ederim
ve yalnız ve ancak sen bana yardım edebilirsin.” tevbemi kabul edecek ve beni cennetine koyacak
sensin Allah'im..! Sadece ve ancak Allah'ın rızası için Müslümanlara rehber olan ve tebliğ görevini yapan şahıs ve
tarikatlara imreniyor ve alkışlıyorum. Uyarım asla onlara değil, tamamen uyarıma uyan, adına ne derse desin
onlar içindir. Allah onları ıslah eylesin ve Allah bizleri de yolunda hizmet edenlerden eylesin inşaallah..!
Türkiye’nin her bölgesinde mutlaka bir tarikat ve cemaat vardır. Çoğunlukla kurdukları vakıflar
aracılığıyla hareket ediyorlar. Kimileri de neredeyse holdingleşmiş durumdadır. Postluk bazen babadan oğla ve
bazen de kardeşlere geçiyor. Cemaatlerin bazılarının siyasetle çok yakın bağları var iken, bazıları ise politikayla
ilgilenmiyor. Ancak bütün Türkiye’nin her bölgesinde, günlük hayatı ve insan ilişkilerini etkiliyorlar. Tarikatları,
kurucularını, etkili oldukları bölgeleri ve yaklaşımlarını ortaya koymaya çalışmak gerekirse, aşağıdaki tablo ortaya
çıkmaktadır.
1- Menzilciler :  Nakşibendi tarikatının Menzil kolu adını, Adıyaman’ın Menzil köyünden alıyor.
Cemaatin en ünlü ismi, uğradığı zehirli iğne saldırısından bir süre sonra hayatını kaybeden Raşit Erol’dur. Şeyh
postunda şimdi kardeşi Abdülbaki Erol oturuyor. Şeyhlerine Seyda olarak anarlar. Şeyh adaylarından
Fevzettin Erol ise şimdilik cemaatin Ankara ve Afyon örgütlenmesini yönetiyor. Menzilcilerin Ankara çevresi
“Semerkant Grubu” olarak da adlandırılıyor. Fevzettin Erol, yılın bir bölümünü Afyon’daki merkezde geçiriyor.
Cemaat, ekonomik gücünü özellikle kendilerine derviş adını veren müritlerin kurduğu şirketlerin, belediyelerden
aldığı ihalelerle artırıyor. Raşit Erol’un “ømanı kurtarmanın ve pekiştirmenin kafi olduğu bir devir
yaşıyoruz” anlayışıyla hareket eden cemaatin Adıyaman-Menzil ve Ankara merkezleri özellikle alkol
bağımlılığından kurtulmak isteyen kişilerin ilgi odağıdır. Cemaat, genellikle siyasetin dışında kalmaktadır.

2- Süleymancılar : Cemaatin kurucusu Süleyman Hilmi Tunahan’dır. Soyunu Nakşibendi
Şeyhi Selahaddin øbn-i Seracettin’e dayandırıyor. Zamanla bağımsız bir yol izledi. Faaliyetlerini “Kurs ve
okul talebelerine yardım dernekleri” adı altında yürütüyor. Türkiye’nin her ilinde en az bir Kur’an kursuna
sahip olan cemaatin, kurs ve öğrenci yurtlarının toplam sayısının 1500 olduğu söyleniyor. Süleyman Hilmi
Tunahan’ın ölümünün ardından cemaat liderliğine Kemal Kaçar geçti. Onun ölümü sonrasında ise cemaat her
ne kadar reddedilse de iki kardeş Ahmet Denizolgun ile Beyazıt Denizolgun arasında bölündü.
3- Gülen Cemaati ve Nurcular :  Türkiye’nin tarikat ve cemaat haritasında Nurcular ağırlıklı bir
yer işgal ediyor. Tarikatın en ünlü ismi Fethullah Gülen’in etkinlik alanı Türkiye’nin tüm illerini kuşatıp, tarikat
okulları kanalıyla Afrika’dan Uzakdoğu’ya uzanıyor. Akyazılılar ve Türkiye Öğretmen Vakfı gibi
kuruluşlarla başlayan örgütlenmesi bugün büyük bir ekonomik ve siyasi güce dönüşmüş durumdadır. Cemaatin
medyadan eğitime, finansa ve sağlık sektörüne kadar pek çok alanda yatırımı bulunuyor. Gülen’ın, uzun süredir
ABD’de yaşaması, olası vefatı sonrasında bu büyük ekonomik gücün nasıl paylaşılacağı belli değildir.
Nur cemaatinin içinde adı sık geçen diğer gruplar şunlar :  Liderliğini Mehmet Kutlular’ın yaptığı Yeni
Asyacılar, istanbul ilinde yoğunlaşmışlardır. Liderleri øzzet Yıldırım, Hizbullah tarafından kaçırılıp öldürülen
Med-Zehra Vakfı çevresi , Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yoğunlaşmışlardır. Müslüm Gündüz
liderliğindeki Aczmendiler de Elazığ ve østanbul illerinde faaliyet göstermektedirler. Az sayıda Yeni
Nesilciler, Yazıcılar da Türkiye’nin bir çok yerinde varlıklarını sürdürmektedirler.
4- Nurcu Kırkıncı Hoca Grubu :  Bediüzzaman Said Nursi’nin ölümünden sonra Nurcular,
10’dan fazla gruba bölündü. En etkin grup Fethullah Gülen cemaatidir. Ancak Nurcular içinde bir isim var ki, Said
Nursi’nin ölümünden bu yana “Talebeler” içindeki saygın önder konumunu hiç kaybetmiyor. Bu isim, Nurcular
arasında Kırkıncı Hoca olarak tanınan Mehmet Kırkıncı’dır. Said-i Nursi’nın, “Evlerinizi medrese yapın”
çağrısına uyup Erzurum Karanlık Kümbet Medresesi’ni kuran Kırkıncı Hoca, yaşamını burada
sürdürüyor. 12 Eylül darbesinden iki yıl sonra MGK Başkanı Genelkurmay Başkanı Kenan Evren’e
mektup yazan Kırkıncı Hoca, “Dini güçlendirmek, milleti güçlendirmektir” demiş ve ima yoluyla da olsa
anayasa referandumunda cemaat desteğine karşılık, cemaate destek arzusunu dile getirmişti. Bu tavrı nedeniyle
Nurcular arasında eleştirilse de, müritleri ve Gülen’i Nurcu yapan hocası olduğu için, Gülen Cemaati taraftarları
arasında özel bir otoriteye sahiptir.
5- iskenderpaşa Cemaati : Geçmişi 1800’lü yıllara, Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi’ye kadar
uzanıyor. Uzun süre, Gümüşhanevi tekkesi cemaate ismini verdi. Mehmet Zahit Kotku şeyhlik postuna
oturduktan sonra, görev yaptığı øskenderpaşa Camii tarikata ismini verdi. Mehmet Zahit Kotku’nun ölümünden
sonra liderliğe geçen damadı Prof. Dr. Esad Coşan da 2001 yılı Şubat ayında Avustralya’da trafik kazasında
öldü. Post, oğlu Nurettin Coşan’a kaldı. Esat Coşan, tarikatı kurduğu vakıflar sayesinde büyüttü. Bunların en
etkin olanı Hakyol Vakfı’dır. Esat Coşan, ølim Kültür ve Sanat Vakfı ile Sağlık Vakfı’nı da kurarak
örgütlenmeyi genişletti. “Hanım Dernekleri”yle kadın örgütlenmesine yöneldi. Şu andaki lider Nurettin Coşan,
dini eğitiminin yanı sıra New York’ta işletme öğrenimi gördü. Babasının isteğiyle 1996 tarihinde aile şirketi
Server Holding’in yöneticiliğini üstlendi. Ticari faaliyetleri ve seyahatleri nedeniyle liderlik görevini yerine
getiremediğini iddia eden bir grubun muhalefet başlattığı ve tarikattan koptuğu söyleniyor. Siyasetin
birçok önemli ismi, cemaatle gönül birliği içindedir. øskenderpaşa Tarikatı’nın bir de “Sağduyu Partisi” adında
siyasi partisi vardır.
6- ismail Ağa Cemaati : Kurucusu Ebu øshak øsmail Efendi’dir. 1723 tarihinde østanbul-
Fatih’te adını taşıyan camiyi inşa ettirdi. Ölümünden sonra cemaati tarikat yoluna girdi. Şeyh Batumlu Ali
Haydar Efendi, 1960 tarihinde ölene kadar liderliği yürüttü. Görevi øsmail Ağa Camii imamı Mahmut

Ustaosmanoğlu devraldı. Cemaat østanbul’un merkezi Fatih’te, Türkiye’nin en dikkat çeken øslami gettosunu
oluşturdu. Sarık, şalvar ve cübbeli giyimleriyle diğer Nakşibendi gruplarından ayrılıyorlar. øsmail Ağa Cemaati,
Mahmut Ustaosmanoğlu’nun kökeni nedeniyle øslami gruplar içinde “Oflular” olarak da tanınıyor
7- Kadiri Muhammediye : Kadiri tarikatı kökenli Muhammediye kolu østanbul, Ankara, Kayseri ve
Düzce’de güçlüdür. Lideri Şeyh Seyyid lakabını kullanan Muhammed Ustaoğlu’dur.
1987 tarihinde
imamlıktan emekliye ayrılan Ustaoğlu, østanbul’da yaşıyor. Cemaatin Kayseri vekili Muammer E., Almanya
vekili Şükrü Oral’dır. Muhammediye, tarikat şeceresini Kadiri tarikatının kurucusu Abdülkadir Geylani’ye
dayandırmakla birlikte kendisini Nakşibendi ve Mevlevi geleneğinin parçası kabul ediyor. Zikir törenlerinde zaman
zaman yaklaşık bin kişiyi buluşturmayı başarıyor.
8- Halveti tarikatının Şabaniye Kolu : Bu Tarikatın şeyhlik postunda Mehmet Dumlu oturuyor.
Türkiye’nin en aktif Halveti tarikatı olarak biliniyor. Düzenli yaptıkları zikir törenlerine kadın ve erkeğin bir arada
katılmasıyla tanınıyorlar. Kütahya merkezli cemaatin zikir törenlerine østanbul’un yanı sıra, Bursa, Uşak,
Eskişehir, Ankara ve Afyon’dan da geniş katılımlar oluyor.
9- Hizb’ut-Tahrir : Bu grup kendisini “ødeolojisi øslam olan parti” olarak tanımlıyor. Adlarını
Hizb’ut- Tahrir Türkiye sözcüsü Yılmaz Çelik’in østanbul Fatih Camii’ndeki basın açıklamasıyla
duyurdular. Ankara ve østanbul’un yanı sıra Şanlıurfa ve Van’da da güçlü oldukları biliniyor. Örgüt çalışmalarını
Ankara merkezli “Köklü Değişim” adlı dergi çevresinde sürdürüyor.
10- Galibiler : Kadiri-Rufai tarikat geleneğinden gelen cemaatler arasında tarikatlığını ilan eden tek
koldur. Şeyhleri Hacı Galip Hasan Kuşçuoğlu’dur. Zikirde şiş çekmeleriyle tanınıyorlar. Yaptıkları zikre
yaklaşık 3 bin kişi katılıyor. Şeyh Kuşçuoğlu kendisini şöyle tanımlıyor :  “Mezhep olarak Hanefi; meşrep
olarak Alevi; yol olarak Kadiri-Rufai Galibiyiz.” Faaliyetlerini, şeyhin adını taşıyan eğitim vakfı
kanalıyla sürdürüyor. Cemaat ,Antalya’da yoğun olarak faaliyettedir.
12- icmalciler :  Kadiri tarikatının icmal Kolu’nun lideri Haydar Baş’tır. Son dönemde
çalışmalarını Bağımsız Türkiye Partisi adıyla sürdürüyor. Parti, 3 Kasım 2002 seçimlerden büyük bir
yenilgiyle çıktı. Ulusal televizyon ve günlük bir gazetenin sahibi olan Haydar Baş’ın Türkiye’nin en zengin cemaat
liderleri arasında olduğu iddia ediliyor. Trabzon ve çevresinde güçlüdürler.
13- Cerrahiler : Halveti tarikatına dayanıyor. Dergahları, østanbul’da Fatih-Karagümrük’teki
Kethüda Canfeda Hatun Camii bitişiğindedir. Zikirlerinde, müzik ve ibadet dışında hiçbir şey konuşulmuyor.
Müritleri arasında çok sayıda tanımış ses sanatçısı bulunuyor. Tarikatın Tophane’deki Kadiriler yokuşundaki
Kadirhane’sinde düzenlenen zikir törenleri neredeyse turistikleşmiş durumdadır. Kadirhane’nın şeyhi Ahmet
Misbah Erkmenkul’dur. Celvetiye tarikatına bağlı øsmail Hakkı Bursevi tarafından kurulan Hakkiye
kolunun müritleri ise en çok Bursa’da yaşıyor. Kurucularının adını taşıyan bir vakıfları vardır.
14- Uşşakiler :  Halveti tarikatının bir kolu Uşşakiler’dir. Merkezi østanbul Kasımpaşa’dadır.
Kurucusu Pir Hüsameddin’in türbesi de bu semtteki aynı isimli camidedir. Tarikatı kamuoyuyla tanıştıran isim
øbrahim øpek’tir. Uzun yıllar sessiz faaliyet gösteren tarikat onunla birlikte ün kazandı ve øpek Yolu adlı yeni
bir cemaat oluştu. øbrahim øpek’in 2000 yılında ölümünün ardından posta 44 yaşındaki eski milli güreşçi Fatih
Nurullah oturdu. Fatih Nurullah, tarikat nüfusunu artırmak için herkese açık kutlamalar, piknikler düzenliyor ve
zikirleri tarikat üyesi olmayanlara da açıyor. Tarikatın Kasımpaşa’daki merkezi her yıl Bolu’da ve Çorum’da
düzenlediği “Devran” adlı zikir törenleriyle tanınıyor. Bolu’daki son devran törenine 2 bin kişi katılmıştı.

15- Tillocular : Kurucuları Sultan Memduh Hazretleri’nin türbesinin bulunduğu Siirt-Tillo
beldesi manevi merkezleridir. Süryanice “Yüksek Ruh” anlamına gelen Tillo geleneği, Kadiri tarikatının en
güçlü kollarındandır. Siyasete uzak durmaları nedeniyle øcmalcilerden, Kadiri-Rufai geleneğinde faaliyet
sürdürmesi nedeniyle de Galibiler’den ayrılıyorlar.
16- Hazneviler :  Türkiye Kürtleri arasında en güçlü Nakşibendi cemaatlerinden biridir. Merkezi
Suriye’dedir. Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa, Mardin ve Batman’da örgütlüler. Cemaatin şeyhi Muhammed
Haznevi, yılda en az bir kez Türkiye’ye gelip, zikir törenlerini yönetirdi. 2013 yılında öldüğünde, binlerce Türk
müridinin cenaze töreni için Suriye’ye geçmek istemesi haber bültenlerine konu olmuştu. Şeyhliği Muhammed
Haznevi’nin oğlu Muhammed Muta Haznevi üstlendi.
17- Hakikatçılar : Hemen hemen tüm cemaatlere karşı yürüttüğü mücadele ile tanınan Hakikatçılar’in
şeyhi Ömer Öngüt’tür. Adapazarı’nda yaşayan Ömer Öngüt, Cemalettin Kaplan, Fethullah Gülen, Necmettin
Erbakan, Süleymancılar, øsmailağa Cemaati ve Diyanet’e yönelik ağır eleştiri içeren kitaplarıyla tanınıyor. Sakarya
başta olmak üzere Düzce, Bursa ve Ankara’da önemli sayıda müride sahiptir.
18- Nakşibendi Yahyalı Cemaati : Kayseri’de Gülen Cemaati ile birlikte en güçlü dini gruptur.
Nakşibendi tarikatının Anadolu’daki en önemli kolları arasındadır. Adını Yahyalı Hacı Hasan Efendi’den
alıyor. Şimdi şeyh postunda oturan kişi Ramazan Dinç’tir. Cemaat, Kayseri’deki sanayi gelişimine paralel
olarak hızla büyüdü.
19- Işıkçılar : Seyit Abdülhalim Arvasi’ye bağlı Hüseyin Hilmi Işık’ın kurduğu cemaat,
günümüzde øhlas Holding şemsiyesi altında büyüdü. Cemaatin lideri Enver Ören’in ölümü ile øhlas Finans’a
el konulması cemaatin güç kaybetmesine neden oldu.
20- Melamiler : Melami tarikatının kamuoyu önüne çıkan en önemli ismi Ahmet Arslan’dır. Emekli
Astsubay olan Ahmet Arslan, Şeyh Hasan Özlem’in 1996 tarihinde ölümünün ardından posta oturdu. 66
yaşındaki Ahmet Arslan, Manisa-Salihli ilçesinde yaşıyor. Cemaatin Aydın, Adana, Uşak ve øzmir’de mürit
grupları bulunuyor. Tarikatın diğer önemli ismi Davud Yılmaz, 73 yaşında, øzmir’de yaşıyor ve küçük bir
cemaati kontrol ediyor. østanbul’da da takipçileri vardır. “øbadet gizli, gösterişsiz olmalıdır.” yaklaşımını
savunan Melamiler, genellikle ev toplantılarında bir araya geliyorlar.
21- Erenköy Cemaati : Kökleri Kelami Dergahı’na ve şeyhi Erbilli Mehmet Esat’a
dayanıyor. Mehmet Esat, tekkeler kapatılınca Erbil’deki arazilerini satıp, østanbul’a yerleşti. Erenköy’de bir köşk
aldı ve cemaatin temellerini attı. Menemen ayaklanmasına karıştığı iddiasıyla gözaltındayken, rahatsızlanıp
hayatını kaybetti. Erenköy Cemaati, Mehmet Esat’ın halifesi Mahmud Sami Ramazanoğlu’nca kuruldu.
Nakşibendi geleneği içinde, esnaf ve işadamlarının kolu olarak biliniyor. Ramazanoğlu’nun ardından cemaatin
dini sorumluluğunu Musa Topbaş üstlendi. Onun ölümüyle üç isim ön plana çıktı :  Yeni Şafak’ın eski başyazarı
Ahmet Taşgetiren, Eymen Topbaş ve Konya’da yaşayan Tahir Büyükkörükçü’dür. Şeyh postuna
Büyükkörükçü’nün oturduğu ileri sürülüyor. Konya’da Erenköy Mahallesi’nde yaşayan Büyükkörükçü bir dönem
Milli Selamet Partisi milletvekilliği de yapmıştı. Erenköy Cemaati’nin Ankara örgütlenmesini ise Muradiye Vakfı
yürütüyor.

-------------------------

[Image: 24527340zh.jpg]

Osmanlıda Tarikatlar

Sofi adını ilk kullanan Küfeli Ebu Haşim (  S.57-58  )
Diğer taraftan tasavvufî faaliyetlere İslâmiyet’in ilk. yıllarında hiç rastlanmazken, yukarıda da sebeplerine işaret edildiği tarzda sofî adını ilk kul­lanan ve ilk zaviyeyi

kuran kişi’nin Kûfeli Ebû Haşim olup, bu zat’ın H. II. yüzyılla (  H. 150’lerde) öldüğü sanılır.

Bundan sonra Süfyan Sevrî gelir ki bu zat da H. 168, Milâdî 784-785’lerde yaşamıştır. (  116)

Yine bu cümleden olmak üzere, eski Hıristiyan keşişlerinin yetiştiği Mısır’da H. 245,-M. 859-860 tarihlerinde yaşamış olan Zünnûn (  1-17), (  Bu zât Zünnûn-u Mısrî adîle de

meşhurdur) H. 261, M. 874-875’lerde yaşamış bulunan Bayezîd’i Bistamî (  118  ), aynı şekilde hakkında türlü fi­kir ve kanaatler ileri sürülmekte olan ve tasavvuf! fikirleri

yüzyıllardır bu-* tün tasavvuf çevrelerinde devamlı şekilde tartışma konusu olan ve nihayet halen daha tartışılan bu fikirlerinden dolayı feci bir şekilde işkencelere ta­bi

tutulduktan sonra öldürülmüş bulunan Hallaç Mansûr, (  H. 309, M. 921 -922) (  119) islâm tasavvuf dünyası’nın ünlü simalarından Cüneyd Bağdâtî, (  120) vb. gibi büyük

mutasavvıflar,

bütün karşı koymalara ve şeriatçılar tarafından gösterilen direnmelere rağmen mesleklerini devam ettirmeye ça­lışmışlar ve muvaffak da olmuşlardır.

Türklerde ilk tasavvuf hareketleri (  S.59)

Türklerin İslâmiyet’le temasları sonunda, birdenbire sosyal temayül­lerine de uygun düşen birtakım yeni sistemler ve özellikle tasavvuf cere­yanları hararetle benimsenmiş,

özellikle islâmiyet’le temaslarından sonra büyük Türk şehirleri tasavvuf faaliyetlerinin belli başlı merkezleri haline gelmeye başlamıştı. Meselâ Horasan, H erat, Nişabur, Meru,

Buhara, Fer-gana gibi Türk şehirleri bunlardan bazılarıdır.

Daha sonraları Buhara ve Semerkant gibi merkezlerse mutasavvıf ve derviş yetiştiren birer tasavvuf ve tarikatlara malzeme imâl eden fabrikalar haline gelmişlerdi ki, (  ileride

görüleceği gibi) işte Anadolu’da faaliyet gös­teren büyük tarikatların bir kısmı, (  hatta dolaylı olarak hemen hemen hepsi de denebilir) çoğu zaman bu merkezlerden birinden

gelme

veya onlardan birine bağlı bulunmakta idi.

Geylani’nin vahye mahzar olduğu yalanı (  S.72)

Ayrıca Gîylânî’ye “Allah’a birtakım sorular sorup Ya Gavs’el, A’zam” diye cevaplar alınmasından ve bunları yazmasından meydana gelmiş -adetâ vahy’e dayanan (  ilahî vahy’e

mazhar

olduğunu iddia eden) bir risale nisbet edilmektedir ki, bu risale dolayısıyle ona daha sonraları birçok kerametler de atfedilmiştir. Nitekim Yafî, O’nun pişmiş ve yenmekte olan

bir tavuğu dirilttiğini, Sa’ranî, Hızır’la görüştüğünü, bir yıl Medam harabele­rinde içmeden, bir yıl da yemek yemeden yaşadığını ve daha birçok ke­rametlerini nakleder.

Tefrîh’ul hatır fî tercemeti Abdü’l – Kadir gibi kitaplarda da daha bir çok kerametlerinden bahsedilir. Meselâ kendisine hizmet eden birisi ölünce Azrail’e o’nun rûhu’nun

verilmesini buyurmuş, Allah emriyle aldığını Söyleyen meleğe de kızınca fırlayıp göğe çıkmış, Azrail’in o gün aldığı ruhları doldurduğu zembili çekip almış, içinde ne kadar ruh

varsa hepsini dağıtmış, onlar da gidip cesetlerine girmişler, o gün ölenlerin hepsi di­rilmiş.

Mürid’in Yeseviye kayıtsız şartsız bağlanışı (  S.76-78  )

İşte Yeseviyye tarikatının âdabından birkaç örnek :  Mürid şeyhine son derece bağlı olmalıdır. Bütün mal, mülk nesi varsa şeyhine teslime, veya şeyhinin emri gereğince o’nu

başkalarına dağıtmağa amade (  hazır) olma­lıdır. Şeyh’in sırlarını hiç bir surette yaymamalıdır. Her haliyle düşünmeden şeyhinin hareketlerini kendisine örnek edinmelidir, aksi

halde bütün emekleri boşa gider.

Bu tarikatta halvet esnasında nefse ait bütün arzu ve istekler yanıp mahvolur ve mürid bunların tesirlerinden kolayca kurtulma imkânı bulur. Böylece de ilâhî kalb gözü açılarak

hakikat âlemini görebilme imkânı ha­sıl olur.

Zikr’i Erre :  Yeseviyye tarikatı’nın bir başka özelliği de zikir esnasın­da müridlerin hançerelerinden çıkan ve «Erre» denen bir sestir. Rivayetle­re göre Yesevî dervişleri ve

şeyhlerinin zikir esnasında boğazlarından dü­dük sesi gibi bir ses çıkar ki, bunun sebebi söyle izah edilmektedir :  Bir gün Hızır Aleyhi’s – selâm Ahmed Yasevî’yi ziyarete

gelir

ve her günkünün aksine Hocayı o gün müteessir ve üzgün bir halde bulur. Sebebini sorar. Bu yüksek makamlara ermişken «nedendir üzüntünüz?» der. Hoca şu ce­vabı verir :  «Rufeka

ve

fukara’nın batınlarını kasvet kabzetmiş» (  arkadaş ve fakirlerin kalblerini telâş almış) izalesini imkânsız gördüğüm için keder ve sıkıntı içinde kaldım. O zaman Hızır

Aleyhi’s-

selâm «Ah, ah!» diye zikrullah’a başlar ve mevcud sıkıntı ortadan kalkar.

Böylece de Yeseviyye tarikatı’nın zikir usûlünü Hızır Aleyhi’s – selâm koymuş olur. Bu bakımdan zikir esnasında her müridle Hızır beraberdir. Zikir esnasında hançereden ses

çıkıncaya kadar çalışmalıdır. En makbul zikir en çok ses çıkarabilen dervişin zikridir.

Kaynak :  Osmanlı Devletini Tarih Sahnesine Çıkaran Kuvvetlerden Biri :  Tarikatlar – Hasan Küçük, Türdav Yay., İstanbul-1976

Osmanlı Padişahlarının mensup oldukları tarikatlar

1 — Sultan Osman Gazi — Ahi tarikatı

2 — Sultan Orhan Gazi — Ahi tarikatı

3 — Sultan Murad-ı Hüdavendigâr — Ahi tarikatı

4 — Sultan Yıldırım Bayezid — Zeyniyye tarikatı

5 — Çelebi Sultan Mehmet — Zeyniyye tarikatı

6 — Sultan ikinci Murat — Bayramiyye tarikatı

7 — Sultan Fatih Mehmet — Bayramiyye tarikatı

8 — Sultan Bayezid Veli — Cemaliyye tarikatı

9 — Sultan Yavuz Selim — Sünbüliyye tarikatı

10 — Sultan Kanunî Süleyman — Gülşeniyye tarikatı

11 — Sultan Sarı Selim — Halvetiyye tarikatı

12 — Sultan Üçüncü Murat — Uşakiyye tarikatı

13 — Sultan Üçüncü Mehmet — Halvetiyye tarikatı

14 — Sultan Birinci Ahmet — Celvetiyye tarikatı

15 — Sultan Birinci Mustafa — Celvetiyye tarikatı

16 — Sultan Genç Osman — Celvetiyye tarikatı

17 — Sultan Dördüncü Murad — Celvetiyye tarikatı

18 — Sultan Birinci ibrahim — Halvetiyye tarikatı

19 — Sultan Avcı Mehmet — Halvetiyye tarikatı

20 — Sultan ikinci Süleyman — Halvetiyye tarikatı

21 — Sultan ikinci Ahmet — Halvetiyye tarikatı

22 — Sultan ikinci Mustafa — Halvetiyye tarikatı

23 — Sultan Üçüncü Ahmet — Cerahiyye tarikatı

24 — Sultan Birinci Mahmut — Halvetiyye tarikatı

25 — Sultan Üçüncü Osman — Raufiyye tarikatı

26 — Sultan Üçüncü Mustafa — Cerahiyye tarikatı

27 — Sultan Birinci Abdülhamit — Nakşibendiyye tarikatı

28 — Sultan Üçüncü Selim — Mevlevi tarikatı

29 — Sultan.Dördüncü Mustafa — Nakşibendiyye tarikatı

30 — Sultan İkinci Mahmut — Cerahiyye tarikatı

31 — Sultan Abdülmecit — Cerahiyye tarikatı

32 — Sultan Abdülaziz — Bektaşi tarikatı

33 — Sultan Beşinci Murat — Bahaiyye tariki (  Mason)

34 — Sultan İkinci Abdülhamit — Şazeliyye tarikatı

35 — Sultan Mehmet Reşat — Mevlevi tarikatı..

36 — Sultan Mehmet Vahdettin

-----------------
İlluminati Tarikati (  örgütü) Nedir

"Illuminati" buraya yönlendirilmektedir. Diğer kullanımlar için Illuminati (  anlam ayrımı) sayfasına bakınız.
Adam Weishaupt, İlluminati topluluğunun kurucusu.

İlluminati, çoğul bir sözcük olup tekili (  Latince :  illuminatus, Türkçe :  aydınlanmışlar) tarihteki adıyla «Bavyeralı İlluminati», batıl inanca, ön yargıya, dinin sosyal

hayat

üzerindeki etkisine, iktidarın kötüye kullanımına karşı Aydınlanma Çağı döneminde 1 Mayıs 1776'da kurulmuş bir topluluk olup modern illuminati; zihin kontrolü uygulayarak,

hükümetleri ve kuruluşları ele geçirerek Yeni Dünya Düzeni'ni sağlamak amacıyla hareket ettiği iddia edilen, monarşileri yıkmayı, dini inançları yok etmeyi, ulus devletleri ve

vatanseverliği sonlandırarak sosyal düzeni alt üst etmeyi planladığı öne sürülen; ancak faaliyeti ve varlığı kanıtlanamamış bir yapılanmadır.[1] Bazı komplo teorisyenleri,

İlluminati üyelerini ışığın insanları ya da aydınlanmışlar olarak addetmektedirlerdir.

[Image: baphomet5saoi.png]

[Image: baphomet1zja32.jpg]

[Image: baphomet2sibgh.jpg]

[Image: baphomet3n1br4.jpg]




Baphomet Nedir veya Kimdir?

Baphomet, günümüz dünyasında henüz çözülememiş bir semboldür. Birçok araştırma yapılmasına rağmen henüz kesin bir sonuca varılamamıştır. Genel olarak ise araştırmacılar, bunu

Tapınakçılar ile alakalı bir anagram olduğu kanısına varmıştır.Bu konuyla ilgili en bilinen yargı ise şudur :  14. yüzyılda Katolik Kilisesi’ nde aforoza uğrayan Tapınakçıların

itaat ettiği, taptığı bir figür olduğudur. Bu figür şeytani olarak anılır.

Baphomet sözcüğünün kökeni hakkında da bir bilinmezlik mevcuttur. Yunancada Sophia kelimesinin Atbash ile şifrelenmesiyle ortaya çıktığı iddia edilmiştir. Sophia, hikmet

anlamına gelmektedir. İbranice’ ye göre bir birleştirme söz konusudur. Bir diğer görüş de vaftizlik (  Baphe ) ve ustalık (  Metis ) kelimelerinin birleşmesinden oluştuğu

görüşüdür. Bazı görüşlerde de Latince kısaltmaların birleşmesiyle oluştuğu yargısı mevcuttur.

14. yüzyılda aforoza uğrayan her Tapınakçı, yargılandıkları zaman Baphomet’ e inandıklarını söylemiştir. Yani sahte bir tanrı olarak dolayısıyla şeytan betimlemesi olarak dile

getirmişlerdir. Bunun resimleri de gün yüzüne çıkmış ve günümüzde oldukça popüler bir hale gelmiştir. Uzun boynuza sahip bir keçinin resmi görülür bu betimlemede. O dönemde

Tapınak şövalyeleri Baphomet’ e göre hareket ettiklerini söylemişlerdi. Suçsuzluğunu ispatlamaları ise, bu varlığın olduğunu kanıtlamalarına bağlıydı. Oysa olmayan bir sahte

tanrı veya şeytani bir imgenin kanıtlanması mümkün olamazdı. O dönemde şövalyelerle birlikte Baphomet de suçlu görüldü ve konu kapanıp gitti. Ancak araştırmacılar hiçbir dönem

bu şeytani imgenin peşini bırakmadı. Sürekli bir arayış içine girdiler. En belirgin yargı ise bir anagram olduğu ve bu anagramın Tapınakçıların bilinmeyen adının şifrelenmesiyle

oluştuğu görüşüdür.

19. yüzyılda etkinlik gösteren araştırmacı yazar Alphonse Louis Constant (  Levi ), ortaya oldukça ilginç bir deyiş atmıştır. Tamamen araştırmalarına dayalı bir yorum olsa da

çok

kabul görmüştür. Bu deyiş şöyledir :  Templi Omnium Hominum Pacis Abbas (  İnsanlar arasındaki barışın babasının tapınağı ), yani ” Tem. O. H. P. Ab. ” idi. Tersten okunuşuyla

BAPHOMET. Son günlerde Masonlarla Tapınakçılar arasında sıkı bir bağ kurulduğundan dolayı, bu imge aynı zamanda “Mason Tanrısı” olarak da görülmektedir. İlginç bir konu da

“FEMEN” örgütünün yaptıkları işaretin bu imgeye çok benzemesidir. FEMEN, Ukrayna’ da kurulmuş feminist ve aktivist kadınlardan oluşan bir örgüttür. Henüz FEMEN örgütünün yaygın

olarak kullandığı hareketin Baphomet ile bağının olup olmadığı ortaya konulamamıştır.

Tarihi

Hareket 1 Mayıs 1776 yılında Ingolstad'ta (  Yukarı Bavyera), Ingolstadt Üniversitesi kilise hukuku profesörlerinden biri olan filozof Adam Weishaupt tarafından beş kişiyle

kuruldu.[2] Aydınlanma Çağı'nın bir kolu olarak özgür düşünceyi temel edinmiş üyelerden oluşan topluluk masonluğu model aldı.[3] İlluminati üyeleri gizli bir yemin ettiler ve

üstlerine itaat edeceklerine dair ant içtiler. Üyeler her biri farklı derecelere sahip olmak üzere üç ana sınıfa ayrıldı ve pek çok İlluminati grubu var olan Masonik loca

üyeliklerini iptal etti.

Weishaupt başlangıçta topluluğun isminin "Perfectibilists (  Mükemmelleştiriciler)" olmasını planladı.[2] Grup ayrıca «Baveryan İlluminati» diye de adlandırıldı ve ideolojisine

"İlluminizm" dendi. Brunswick dükü Ferdinand ve diplomat Franz Xaver von Zwack gibi pek çok önemli isim, entelektüel ve politikacı kendilerini grup üyesi saydı. Topluluğun pek

çok Avrupa ülkesinde şubesi açıldı ve on yıl içerisinde 2000'e yakın üyesi oldu.[4] Topluluk edebiyat dünyasından da Johann Wolfgang von Goethe, Johann Gottfried Herder ve Gotha

ile Weimar düklerinin de ilgisini çekti.

1777 yılında Karl Theodor Bavyera'nın yöneticisi oldu. Theodor aydınlanmacı mutlakiyet taraftarıydı ve döneminde İlluminati dahil bütün gizli toplulukları yasakladı. Baveryan

hükümeti tarafından 1785'te yayınlanan bildiri grubun dağılmasına neden oldu. Weishaupt kaçtı. Topluluğun yazışmaları, döküman ve belgeleri toplatılıp daha sonra hükümet

tarafından yayınlandı.

Komplo teorileri

«Baveryan İlluminati» Mark Dice, David Icke, Texe Marrs, Ryan Burke, Jüri Lina ve Morgan Gricar gibi yazarlarında belirttiğine göre halen faal olan bir örgüttür. Pek çok teori

dünyadaki birçok siyasi, askeri ve ekonomik olayın sorumlusunu gizli bir örgüt olan İlluminati olarak gösterir. Komplo teorisyenlerine göre birçok ABD Başkanı, bu örgüte

doğrudan veya dolaylı olarak hizmet etmektedir. Ayrıca birçok tanınmış çocuk çizgi filmlerinde bilinçaltı mesajlarıyla beyin yıkama gerçekleştirildiği iddia edilmektedir.[5]

Myron Fagan'a göre Waterloo Savaşı, Fransız İhtilali, John F. Kennedy suikasti bu örgütün işidir.[6]

1797 ile 1798 yılları arasında yayınlanan Augustin Barruel'in Memoirs Illustrating the History of Jacobinism ve John Robison'un Proofs of a Conspiracy kitaplarında illuminatinin

ayakta kaldığı ve Fransız İhtilali'nin mimarı olduğu gibi uluslararası komplo teorileri ortaya atıldı.

Popüler kültüre yansımaları

Günümüzde İlluminati ile ilişkilendirilen pek çok sembolün Hollywood sinemasında ve Amerikan müzik endüstrisinde kullanıldığı düşünülmektedir. Stanley Kubrick'in Eyes Wide Shut

adlı filmi, bugüne kadar yapılmış en kapsamlı İlluminati deşifresi olarak kabul edilir. Filmde sadece örgütün ritüellerine ve semiyolojisine hakim insanların anlayabileceği pek

çok göndermenin olduğu bilinmektedir.

Popüler müzikte ise Lady Gaga, Rihanna, Katy Perry, Jay Z ve Kanye West gibi şarkıcılar kliplerinde İlluminati sembollerini kullanmıştır. En sık kullanılan semboller piramit,

tek göz, üçgen ve güneştir.

Baphomet

Baphomet veya Bafomet, 14. yüzyıl başlarında Katolik Kilisesi tarafından aforoz edilen Tapınakçıların[2] taptığı iddia edilen şeytanî figür.

Kelime kökeni

Bafomet sözcüğünün kökeni kesin olarak bilinmemektedir. Ancak dönemler içerisinde çeşitli iddialar ortaya atılmıştır.

    Yunancada hikmet anlamına gelen Sophia sözcüğünün Atbash şifrelemesi olduğu iddia edilmiştir. Bu şifreleme İbrani alfabesinde kullanılan ve harflerin sondan başa doğru

yazılması esasına dayanan bir tekniktir. Bafomet kelimesi İbrani alfabesinde yazılıp üzerinde Atbash uygulandığında Sophia kelimesi türemektedir.[3]
    Yunancadaki Baphe (  vaftiz) ve Metis (  ustalık) kelimelerinin birleşimi olduğu iddia edilmiştir.
    İdris Şah'a göre Bafomet kelimesi Ebu Fihamet (  Anlayışın Babası) kelimesinden türetilmiştir.
    Levi'ye göre bir dizi Latince kısaltmadır. Temp. ohp. Ab - Templi omnium hominum pacis abhas (  İnsanlar arasındaki barışın babası) demektir.
----------------

Masonluk

Masonluk, kökleri her ne kadar 16. yüzyılın sonu ve 17. yüzyılın başlarına kadar dayanıyor olsa da, 24 Haziran 1717 tarihinde Londra'da bir araya gelen dört locanın girişimiyle

Londra Büyük Locası kurulmuştur.[1] Masonlara göre masonluk akılcılık, bilimsellik ve insanlığın oluşumundan bu yana ortaya çıkarak, insanlığın gelişimine ve bilgi birikimlerine

katkıda bulunmuş bir kültür ve fikir üst yapı kurumudur.[2] Ezoterik ve sadece üyelerine açık olan örgüttür. Dünyanın birçok ülkesinde 5 milyon üyesi ile değişik biçimlerde

mevcuttur. Sadece İngiltere, İskoçya ve İrlanda'da 480.000; Amerika Birleşik Devletleri'nde ise 2 milyonu aşkın üyesi bulunmaktadır.

Tarihi

Masonluğun ilk dönemlerdeki gelişimi biraz tartışmalı bir konudur ve tahminlere dayanmakta. İskoçya'da ilk Mason localarının 16. yüzyıl başlarında var olduğunu söyleyebilmek

için kanıtlar bulunmaktadır.[5] ve İngiltere'de 17. yüzyılın ortalarında var olduklarına dair kesin kaynaklar mevcuttur.[6] Masonik Elyazması isimli şiir yaklaşık 1390 yılına

tarihlenmiştir ve en eski masonik belge olarak bilinmektedir.[7]

İlk Büyük Loca(  İngilizce : Grand Lodge of England), Londra'nın daha önceden faal olan dört locası akşam yemeği için bir araya geldiği 24 Haziran 1717 tarihinde kurulmuştu. Bu

yapı, çoğu İngiliz Localarının katıldığı bir düzenleyici organa dönüştü. Ancak birkaç loca, yeni yapının bazı modernleştirmeleri tasvip etmesi ve Üçüncü Derece'nin oluşturulması

gibi bazı kararlar almasına gücenerek 17 Temmuz 1717 tarihinde "İngiltere'nin Kadim Büyük Locası (  Antient Grand Lodge of England-GLE)" isimli rakip büyük locayı kurdular. İki

rakip Büyük Loca, 25 Kasım 1813 tarihinde "İngiltere'nin Birleşik Büyük Locası (  İngilizce :  United Grand Lodge of England-UGLE)" adı altında birleşinceye kadar "Modernler" ( 

GLE)

ve "Gelenekçiler(  İngilizce : Atiens-Ancients)" diye anılan iki loca üstünlük için birbirlerine hasım oldular.
GLE'yi kuran Londra Locasının Merkezi.

İrlanda ve İskoçya'nın Büyük Locası 1725 ve 1736 yıllarında peş peşe kuruldu. Masonluk 1730'lu yıllarda Gelenekçiler ve Modernler tarafından Kuzey Amerika'daki İngiliz

Kolonilerine ihraç edildi. Ayrıca, İrlanda ve İskoçya Büyük Locaları pek çok bölgesel büyük localar altında organize olan kardeş localar kurdu. Amerikan Devrimi'nden sonra

eyaletlerde bağımsız ABD Büyük Locaları oluştu.

Felsefe

Masonlar arasında ortak bir felsefi tutum ve insanlık ülküsünden söz etmek mümkündür. Masonlara göre masonluk, bütün insanlar için ortak koşulan insanlık ülküsü noktasında

insanlar arasında sevgi, saygı, tolerans, hak eşitliği, evrensel kardeşlik ve bilimsel gelişmenin gerekliliğini kabul eder. Yine masonlara göre masonluk, "Bütün insanlar

arasında, sevgi, hoşgörü ve kardeşliğin kurulmasını hedefleyen ve çalışmalarını hakikatin araştırılması yolunda yoğunlaştırmış bir fikir üst yapı kurumudur."[8] Masonlara göre,

bir masonun amacı her bakımdan gelişmiş, ideal bir insan olmaktır. Bu doğrultuda masonik felsefe, daha iyi bir birey olmaya odaklanmıştır. Öyle ki masonlukta, kötü bir bireyi

iyi bir birey haline getirme uğraşı söz konusu değildir. Nitekim masonlara göre, masonluk bir tekâmül sürecidir. Masonlar kendi aralarında kardeşliklerini ve bağlılıklarını dile

getirmek amaçlı, birbirlerine karşı birader ya da kardeş olarak hitap ederler. Bununla beraber yine kendi aralarında mesaj niteliği taşıyan birtakım mottolar da kullanırlar. Bu

mottolardan biri olan :  "Audi, vide, tace" yani dinle, gör ve ketum ol anlamına gelen Latince motto, masonların genel yaşam biçimlerini şekillendiren tavrı özetlemektedir.

Masonlar arasında; dinlemek, görmek yolunda bir adım olarak kabul edilmekte ve bu eylem neticesinde kişi yaşam üzerine düşünüp gerçeği kendi içinde aramaya başlamasının

gerekliliği vurgulanmaktadır. Masonlar arasında sık kullanılan bir diğer motto olan V.i.t.r.i.o.l. de ise yine aynı şekilde insanın içine bâtın bir yolculuğa çıkıp, kendi ve

evren üzerine derin bir düşünceye sevk edilmesi gerektiği anlatılmaktadır.[9][10] Masonlar benzer bir düşünce sevkini, aralarına yeni katılan adayı bir gün boyunca sadece bir

mumun yandığı ve bir kitap ile kuru kafanın bulunduğu karanlık bir odada ölüm ve yaşam üzerine düşündürmek amacıyla yalnız bıraktıkları mason adayına karşı gerçekleştirirler.

Masonlukta genel olarak tanrıya Evrenin Ulu Mimarı denmesi, evrenin sistematik ve nizami bir şekilde ilerlediğini belirtmeyi amaçlar.[11] Ancak Skoç riti masonlarının aksine

Fransız riti'nden olan Özgür Masonlar bir tanrı arayışını ve dogmatik gördükleri birtakım görüşleri kabul etmez ve sadece bilimselliğin ışığında yaşadıklarını ifade ederler.

Masonlar aralarında sıkça kullandıkları ışık sözcüğü ise farkındalığa vesile olan aydınlığın asıl kaynağı olarak ele alınır.[12][13] Sonuç olarak masonlar, masonluğu

dogmatiklikten uzak, akıl ve bilimin öncülüğünde belli erdem değerleri ile ideal insana giden tekâmül yolu ve de yetkinleşme sanatı olarak tanımlamaktadırlar.[14]


Operatif Masonluk

Masonluk, Ortaçağ'daki ve Rönesans'taki zanaat örgütünün değişik bir biçimde devamı olarak ortaya çıkmaktadır. Operatif masonluk, duvarcılık mesleğini beden çalışmasıyla ve elle

yapılan zanaatkarların kurmuş olduğu meslek birliklerinden ortaya çıkmıştır. Ortaçağ'da katedral ve kiliseleri inşa eden duvarcı ustalarına mason diye hitap edilmiştir. Bu

zanaatkarların mesleki sırları saklamaları için aralarında kullandıkları sembolik anlamlar taşıyan kelimeler ve rumuzlar olmuştur. Aynı zamanda Tanrı'nın evini inşa ettikleri

için halk ve din görevlileri arasında masonlar yani duvarcı işçileri kutsal olarak kabul edilmişlerdir. Operatif masonlar toplandıkları loncalarda çalışmalar yapıyorlardı.

Aralarında Çırak, Kalfa ve Usta olarak belirlenmiş, becerilerine ve bilgi birikimlerine göre şekillenen bir derece sistemi mevcut olmuştur.

Şövalye Kökeni


Masonluğun kökleri ile ilgili bir başka çokça tartışılan ve öne sürülen konu ise, Masonların, şövalye kökenli bir topluluk olması ile alakalıdır. Tapınak Şövalyeleri'ne 1307

yılında Vatikan ve Fransa başta olmak üzere çoğu Avrupa krallığı tarafından açılan açık savaşın ardından 1314 yılında İskoçya'nın İngiltere'ye karşı kazandığı Bannockburn

zaferinde Tapınak Şövalyeleri'nin kendi kıyafet ve kılıçları ile İskoç kralı Robert Bruce'un yanında savaştıkları, tüm tarih kitaplarında yerini almış bir gerçektir. Rosslyn

Şapeli başta olmak üzere Tapınak Şövalyeleri tarafından yapıldığı bugün net olarak bilinen nice kilise ve kale de, bahsekonu şövalyelerin bu dönemlerde Britanya'daki

varlıklarını açıkça göstermektedir.

Yoğunlukla, Avrupa ve ABD'de çalışmalarını sürdüren çok sayıda Masonik rit ise Şövalye Masonluğu denen bir janrı kabul etmişler ve çalışmalarını Masonluğun şövalye kökenleri

üzerine sürdürmeyi tercih etmişlerdir. Şövalye Masonluğu doğrultusunda çalışmayan ritlerin bile hemen hemen tamamı şövalyeliğe mutlaka bir atıf yaparlar. Örneğin, Türkiye'de de

uygulanan, dünyanın en yaygın riti Skoç Riti'nin yüksek derecelerinin çoğunluğu şövalyelik üzerinedir ve şövalye isimleri taşır. İkinci en yaygın rit olan ve özellikle ABD'de

yoğun olarak izlenen York Riti'nin en yüksek derecesinin adı Tapınak Şövalyesi'dir.

Masonların kullandıkları pek çok sembolün şövalyelerden gelmiş olması bir sır değildir. Örneğin, Masonların bazı törenlerinde kullandıkları kılıçlar, gerek şekilleri gerek

anlamlarıyla bu geleneği yansıtmakta olan şövalye kılıçlarıdır.

Masonluğun köklerini şövalyelere dayandıran görüşlere göre, kimlikleri ortaya çıkan Tapınakçılar, kendilerine -daha önce kıta Avrupasında olduğu gibi- yönelebilecek

saldırılardan korunmak için, duvarcı loncaları kimliğine bürünmüş, sembollerini ve çalışmalarını eski duvarcıların sembolleri ile birleştirmiş ve eski sembollerine bu yönlü

anlamlar da yüklemiş, duvarcı kimliği ile kendilerini tanıtmışlar, fakat çalışmalarını ve esas yüzlerini her zaman, hatta sonradan aralarına kabul edilen ve henüz belli bir

dereceye gelmemiş olan üyelerinden bile gizli tutmuşlardır. Belki bu yüzdendir ki, günümüzde halen izlenilmeye devam edilen Masonik ritlerde de şövalyeliği esas alan dereceler

hep yukarılarda yer alır.

Masonluğun kökenleri ile ilgili konular bugün Masonların dahi kesin olarak görüş birliğine varabildikleri bir konu değildir. Farklı obediyans ve ritler, farklı görüşleri öne

sürerler. Bugünkünden çok daha gizli olan geçmişlerinde herhangi bir yazılı kayıt tutulmamış olması bunun en önemli sebebidir. Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası'nın da

dahil olduğu dünya Masonluğu da, Özgür Masonlar Büyük Locası'nın dahil olduğu obediyanslar da, ritüellerinde Masonluğun köklerini Operatif Masonlara dayandırır, ilk 3 derece

ritüellerinde -şövalye yaşam tarzı denebilecek bir anlayışa atıfları saymazsak- şövalyelikten, ismen, bahis açmazlar. Şövalyelik kökleri ile ilgili konular yüksek derecelerde

işlenilir.

İlk Büyük Loca'nın Kuruluşu

24 Haziran 1717'de İngiltere'de 4 Loca bir araya gelerek, ilk Büyük Loca'yı, İngiltere Büyük Locası'nı kurdular. Kısa zaman içinde İngiltere'deki diğer Locaların da katılması

ile genişlemiş ve 1723 yılında Büyük Loca, geleneksel ve kadim yasalarını derleme görevini Protestan bir Rahip olan James Anderson'a vererek ilk yazılı anayasasını oluşturdu ve

Masonluğun, ara vermeden sürdürülecek olan, yazılı tarihi ve ilk yazılı yasaları böylece resmen başlamış oldu. Anderson Anayasası (  veya Anderson Yasaları veya Nizamnamesi) adı

verilen bu kuralların ana hatlarına, bugün halen dünya düzenli Masonluğunca riayet edilmektedir. Her ne kadar Anderson Anayasası kısa süreli bir anlaşmazlığa yol açmış ve York

Locası'nın önderliğinde bir grup İngiltere Büyük Locası'ndan ayrılarak ayrı bir Büyük Loca kurmuş olsa da, ancak 1813 yılında bu iki Büyük Loca tekrar bir araya gelerek, bugün

varlığını halen sürdüren ve düzenli Masonluğun ilk Büyük Locası olarak kabul edilen İngiltere Birleşik Büyük Locası'nı oluşturmuşlardır. Geleneksel olarak, günümüzde de

sürdürüldüğü şekliyle, İngiltere Birleşik Büyük Locası Büyük Üstatları kraliyet ailesi ile soylu dük veya lordlar arasından seçilir.

Şubat 2011}} Dosya : Declaration des droits de l'homme AE-II-3701 original.jpg|thumb|right|250px|En üstünde mason simgesi bulunan İnsan Hakları Beyannamesi]] Geleneksel dünya

düzenli Masonluğu Büyük Locaları, Çırak, Kalfa ve Üstat olmak üzere Masonluğun üç remzi derecesinde çalışırlar. Üstat derecesi, Masonluğun en üst derecesi olarak kabul görür ve

localarda Üstat derecesinin üzerinde herhangi bir derece ne konuşulur ne de bulunur.

Genel olarak 33 dereceli bir sistemin çeşitli tarikat ve cemiyetlere bağlı kimseleri aynı localarda çalıştırmak amacı ile Elias Ashmole'nin düşündüğü kabul edilir. Ashmole, bu

sistem içinde, insan düşüncesinin çeşitli dereceleriyle ilgili bilgileri bir gelişim içinde anlatmak, uygulamak amacını gütmüştür. Fakat 33 dereceli sistemi Ashmole'den önce

Fransız Masonlarının düşündüğü ve Dante'nin, düşüncelerinden yararlanarak hazırladığı da Jean Palou gibi bazı masonluk tarihini inceleyenler tarafından ileri sürülmektedir.

Derecenin bulucusu kim olursa olsun, gerçek olan bugün için 33 derecenin geniş ölçüde kabul edilmiş olması ve belirli görüşleri ve öğretilere işaret etmesidir. Yalnız

Ashmole'nin önerdiği 33 derecenin gruplandırılması ile şimdiki gruplandırma arasında fark vardır. Ashmole, 33 dereceyi dört gruba ayırmıştır. Birinci grup 1-3. dereceleri

içerir. Operatif Masonluğun çırak-kalfa-usta derecelerine gelmektedir, ikinci grup, 15 dereceli olacaktır ve geçmişe ait bütün ananeler parça parça açıklanacaktır. Esası Rose-

Croixlardan alınmıştır. Üçüncü grup 13 derecelidir ve Templier Şövalyelerinin geleneklerini yansıtmaktadır. Sonuncusu dördüncü grup, Simyagerlerden alınmıştır ve bütün

derecelerin sentezini belirtmektedir. Ashmole'nin bu ayrımına karşılık, şimdiki 33 derece 7 kısma ayrılmaktadır.

Türkiye'deki Mason Localarının da kabul ettiği İskoç Ritüeline göre masonluk 33 derece üzerine düzenlenmiş bulunmaktadır. Her derece belirli bir öğretinin temelini

oluşturmaktadır ve kendine özgü sembolleri, kutsal kelimeleri, ritüeli ve ikaf töreni vardır.

Masonlukta 33 derece her zaman kabul edilmiş değildir. Eski Operatif masonlar, yalnız çıraklık ve kalfalık arkadaşlık sınıflarını kabul etmişlerdir. Ustalık ise bir derece

olmayıp, yalnızca bir yöneticiliktir. Bu yöneticilik, likayat ve ehliyet esaslarına dayanmıştır. Masonluğun fikri çalışmalar durumunu almasından, Londra Büyük Mahfilinin

kuruluşundan sonra da, iki derece kabul edilmiştir. Buna karşılık Ramsayın reformcu davranışları ve mükemmel üstatlar mahfili kurmak isteği, dördüncü dereceyi ortaya

çıkartmıştır. Bu arada, masonluğun yalnız Hristiyanlık etkisinde kalmadığını göstermek için, o çağda (  XVII. yy.) var olan bütün dini ve fikri temayülleri masonluk içinde

temsil

ettirme endişesi, birdenbire dereceleri 91'e kadar çıkartmıştır. 1758 yılında, II.Frederick (  1712-1786), 33'lüler Süprem Konseyi kurmayı ve İskoç ritinin muntazam bir

dereceler

sistemine kavuşmasını istedi. Sonunda, 1800 yılında, ilk defa bir 33'ler konseyi Charleston'da kuruldu. Bu konseyden yetki alan masonlar, 1804 yılında Fransa'da, 1805'de

italya'da, 1813 yılında Kuzey Amerika'da, 1817'de Belçika'da, 1824'te de İrlanda'da, 1829'de İskoçya'da ve 1861'de Türkiye'de, 33'ler konseyi kurmuş ve 33 derece hemen hemen

ortak bir derece sistemi olmuştur. Buna rağmen günümüzde, yalnız dört dereceyi uygulayan bazı Alman Ritleri vardır.

Farklı bir dernek hüviyeti altında ve farklı bir yerde toplantılarını gerçekleştiren, 3. derecesinin üzerindeki dereceler için rit adı verilen Masonik yollar ve öğretiler

izlenir. Bu ritlere katılmak veya katılmamak Üstat derecesine sahip Masonların kendi isteklerine kalmış bir seçimdir, zorunlu veya yapılması gereken bir yükümlülük değildir. Bu

derecelerin çalışmaları, Masonluğun ilk üç derecesinde verilen öğretilerin gizlerine ve sırlarına daha vakıf olabilmek için yapılan araştırmaların yanı sıra yüksek felsefi ve

spiritüel çalışmaları da içinde barındırır.
"Ateş Evi" olarak bilinen bir Mason tapınağı. Genellikle Skoç riti düşüncesine sahip Masonlar için hizmet vermektedir.(  Washington, D.C., ABD, 12 Ocak 2009)

Türkiye'de de takip edilen 33 dereceli Skoç Riti dünya üzerinde en fazla üyeye sahip olan ve bu yönüyle en fazla tercih edilen felsefi dereceler ritidir. Onu, özellikle ABD'de

geniş bir kesimce benimsenen York Riti takip etmektedir.

Dünya üzerinde var olan çeşitli ritler içerisinde 99 dereceli Memfis-Misraim Riti gibi yoğun bir çalışma gerçekleştirenleri var olduğu gibi, tek dereceden oluşan bazı ritler de

vardır.

Herhangi bir ritte, dördüncü derece ve yukarısına devam edebilmek için Büyük Loca'ya bağlı olarak çalışan düzenli bir Locada Üstat derecesine sahip olmuş olmanın yanı sıra, bu

ana Loca ile ilişkilerinin herhangi bir dönemde düzensiz olmaması ve yükümlülüklerinin aksatılmadan yerine getirilmesi gerekir. Kendi Locasında düzensiz ilan edilen bir üyenin,

yüksek derecelerdeki üyeliği de otomatik olarak düşer. Ayrıca bu localarda sadece erkekler ve akraba olmayanlar bulunmaktadır.

Masonluktaki dereceler
Santa Cruz de Tenerife Masonik Tapınağı, İspanya'da Franco diktatörlüğü döneminde hayatta kalan birkaç mason tapınağından biriydi.



1. Derece :  Çırak
2. Derece :  Kalfa
3. Derece :  Usta
4. Derece :  Ketum Üstat
5. Derece :  Mükemmel Üstat
6. Derece :  Sır Kâtibi
7. Derece :  Nazır
8. Derece :  Bina Emiri
9. Derece :  Dokuzlar’ın Seçilmiş Üstadı
10. Derece :  Onbeşler’in Seçilmiş Üstadı
11. Derece :  Yüce Seçilmiş Şövalye
12. Derece :  Üstat Mimar
13. Derece :  Solomon Krallığı’nın Şövalyesi
14. Derece :  Yüce Üstat (  Kutsal Kubbe Büyük Seçilmişi)
15. Derece :  Doğu Şövalyesi (  Kılıç Şövalyesi)
16. Derece :  Kudüs Prensi
17. Derece :  Doğu ve Batı Şövalyesi
18. Derece :  Salipverdi Şövalyesi (  Güllü Haç Şövalyesi)
19. Derece :  Büyük Pontif (  Yüce İskoçyalı)
20. Derece :  Düzenli Locaların Büyük Saygıdeğer Üstadı
21. Derece :  Prusya Şövalyesi
22. Derece :  Lübnan Prensi (  Krali Balta Şövalyesi)
23. Derece :  Sır Sandığı Başkanı
24. Derece :  Sır Sandığı Prensi
25. Derece :  Tunç Yılan Baş Şövalyesi
26. Derece :  İskoçyalı Papaz (  İnayet Prensi)
27. Derece :  Kudüs Tapınağı’nın Hakim Amiri
28. Derece :  Güneş Şövalyesi
29. Derece :  Saint Andre Büyük İskoçyalısı
30. Derece :  Seçilmiş Büyük Kadoş Şövalyesi
31. Derece :  Büyük Müfettiş Kumandan
32. Derece :  Kutsal Sır Yüce Prensi
33. Derece :  Büyük Genel Müfettiş


-----------------
KAYNAKLAR  :
Erol Elmas
Mehmet BOZKURT
Halk Ansiklopedisi Wikipedia
Bazi internet sayfalari





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)