Thread Rating:
  • 11 Vote(s) - 2.82 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
ASYA: ÇEVRESEL TEMELLER
#1
Oku-1 
   

ASYA: ÇEVRESEL TEMELLER

Dünyadaki yedi kıtanın en büyüğü olan Asya çevresinde uzanan adalarla birlikte yaklaşık 44,936,000 km2 bir alan kaplamaktadır –bunun da anlamı yeryüzü karalarının üçte birinin Asya kıtası tarafından kaplandığıdır. Buna karşılık dünya nüfusunun beşte ikisi (3.5 milyardan fazla insan) de yine burada yaşamaktadır. Bunlar nerede yaşarlar ve nasıl beslenirler sorusu tüm coğrafi sorunların en ilgincidir; her ne kadar bu soruların yanıtları fiziki çevreyle açıkça bağlantılıysa da, dağların ya da rüzgârların ya da madenlerin dağılışından da daha önemlidir.

Yeryüzünde yaşayan her beş insandan üçü Asyalıdır; doğan her altı çocuktan yaklaşık 5’i yine burada doğar. Burası, aynı zamanda, tüm kıtalar içinde en insani olanıdır. Başka her yerden daha çok insan burada yaşamaktadır. Bazı alanlar hemen hemen boşken, toprağın iyi olduğu yerlerde insanlar toplanmıştır.

Hemen tamamen kuzey yarıkürede yer alan Asya, kuzeyden Arktik Okyanus (Kuzey Buz Denizi), doğudan Bering Boğazı ve Pasifik Okyanusu (Büyük Okyanus), güneyden Hint Okyanusu ve güneybatıdan da Kızıldeniz ve Akdeniz ile çevrelenmiştir. Batıda Avrupa kıtasıyla arasında kabul edilmiş sınır Ural Dağları, onun devamı olarak Hazar Denizi’ne kadar Ural Nehriyle sürmekte ve Karadeniz’e kadar da sınırı Kafkas Dağları tamamlamaktadır. Kıtanın kara kısmı güneyde Malay Yarımada’sından kuzeyde Sibirya’da Çelyuşkin Burnu’na; en batıda kuzeybatı Türkiye’de Baba Burnu’ndan en doğuda kuzeydoğu Sibirya’da Dezhnev (Dejnef) Burnu’na kadar uzanmaktadır.

Yeryüzünün en alçak (Ölü Deniz) ve en yüksek noktaları (Everest Dağı)da Asya’dadır. Anakaranın güneydoğusu bir dizi adalar ve takımadalarla çevrilidir. Bunlar arasında Endonezya ve Filipinler (içlerinde Sumatra, Cava, Celebes, Borneo ve Yeni Gine gibi büyük adalar da yer alır) gibi büyük ülkelerin üzerinde yer aldığı adalar başta gelir. Kuzeye doğru Tayvan, Japon adaları ve Sahalin uzanır. Sri Lanka ve Maldivler gibi küçük ada grupları ile Andaman ve Nicobar adaları da Hint Okyanusu’nda yer alırlar.
2.1. Yüzey Şekilleri

Asya, ana çizgileriyle, bazı büyük fiziksel birimlerden oluşmuştur:

Değişik yükseltilerle büyük bir platolar üçgeni vardır ve kıtanın merkezini kaplayan dev sıradağlarla bu üçgen desteklenmiştir. Hindistan’ın kuzeybatısındaki Pamir düğümü üçgenin batı ucunu şekillendirir; kuzey ucu kıtanın kuzeydoğusunda yer alır; güneydoğu ucu da Çin’in iç kesimlerine denk düşer.
İkinci platolar-yaylalar dizisi Pamir düğümünden Afganistan, İran ve Anadolu’ya varır. Bu iki plato serisi Asya’nın kuzeybatısını güney ve doğusundan tamamen ayırır.
Bir başka alçak büyük üçgen merkezi dağlık üçgenin kuzeyine doğru Asya’yı kaplar ve Sibirya’nın büyük kısmını meydana getirir.
Asya’nın doğusu bir dizi alçak alanla işgal edilmiştir; burası dağların kollarıyla ayrılmış ve dışarıdan uzun ve komplike kıvrımlı dağ serileriyle çevrilmiştir.
Asya’nın güneyinde üç büyük plato –Arabistan, Hindistan Yarımadası ve Hindiçini- ana merkezi üçgenden bir dizi akarsu ovasıyla –Fırat-Dicle, İndus-Ganj-Brahmaputra ve İrravadi– ayrılmış olarak yer almaktadır.

Asya kıtasının iç kesimleri dağlar, platolar/yaylalar ve araya giren havzalardan oluşur. Yüksek çekirdek kesim kıtanın bir bakıma geometrik merkezi denilebilecek merkezinin biraz güneyine doğru yer almıştır ve Himalayalar ile bağlantılı sıradağlar ve Tibet Platosu’ndanoluşur. Bu merkezi çekirdek bölgenin etrafında bazı büyük havzalar ve nehirlerin etrafındaki ovalar (Fırat-Dicle, İndus-Ganj-Brahmaputra ve Irravadi gibi) ile dört büyük plato bölgesi yer alır: Sibirya, Doğu Çin, Güney Hindistan ve Arap Yarımadası.

Asya’nın merkezi kesimi dağlarla desteklenmiş, kuzey ve güneyden geniş ovalarla çevrilmiş bir dizi büyük ve çok yüksek platolardan oluşur. Gerçekten de, Asya, kalbini dağların oluşturduğu bir kıtadır. Büyük dağ sıraları Tibet yaylalarından yelpaze gibi dışarıya açılırlar ve güneyden kuzeye ya da doğudan batıya iletişimi engellerler. Düz yerler çok sınırlıdır ve bunların da çoğu ya çok soğuk ya da çok kurak olduklarında tarımsal faaliyete olanak sağlamazlar. Asya, dağlık çekirdek kesimi ve dışarıya açılan sıradağlarıyla kıtalar arasında ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Ege Denizi ile Çin Denizi arasında hiçbir yere Asya’nın ne güneyi ne de kuzeyinden arızalı dağları geçmeksizin varılamaz. Çoğu geçitler yükselti bakımından 1.000-2.000 m’den aşağıda değildir. Kompleks dağ sıraları çeşitli kıyı alçak alanlarını yalıtmış ve kıtayı parçalara ayırmıştır. Asya’da fiziksel bütünlük çok azdır.

Orta Asya’nın yüksek yaylaları kıta yüzeyinin beşte birden fazlasını kaplarlar. Asya’nın iç kesimini, bir dizi yükseltileri eşit olmayan platolardan oluştuğu için bir “plato” olarak anmak pek doğru değildir. Platolar genel seviyenin üzerinde yükselen sıradağlara sahiptirler ve bazı yerlerde devleşen yüksek kenar sıradağları da yer almaktadır. Ama plato yüzeylerindeki depresyonlar ender olarak alçak düzlüklerin seviyesine inerler; genelde en alçak yerlerde bile deniz seviyesinden 600-900 m yüksektedirler. Dağ sıraları, her ne kadar mutlak yükseltilere erişmeye çalışıyorlarsa da, hâlâ oldukça alçak, platonun yükseltisinden ancak 30 cm kadar yüksektirler. Kuzeybatı sınırlarında birkaç geniş çukur plato kütlesini tıpkı dev demiryolu güzergâhı açar gibi kesmişlerdir. Orta Asya’nın plato bölgelerinin kıvrımlı dağların verdiği gibi manzara çeşitliliği sunmadıkları şu sözlerle ifade edilir: “Değişmez monotonluk –yer şekillerinin, iklimin, flora ve faunanın monotonluğu- muazzam mesafelerde uzanan platoların ayırt edici özelliğidir. Binlerce kilometrelerce yolculuk yapanlar aynı geniş ve açık vadileri, aynı çetin iklim koşullarını, aynı bitki ve hayvan türlerini, aynı tarıma uygunsuzluğu görürler”.

Plato üçgeni bir bütün olarak alınırsa, birbirini izleyen dağ sıralarıyla çevrildiği ya da sarıldığı görülür. Güneyde Himalaya Sıraları güneybatı köşede Pamir Düğümü ya da Pamir Platosu’nu biçimlendirerek uzanır. Kuzeybatı sınırı boyunca platonun genelde kenarlarına yanal olarak bakan Tienşan, Altay, Sayan, Barguzin, Kuzey Muya ve Konam Dağları yer alır. Doğu ve güneydoğu sınırları boyunca da kuzeybatıya doğru Stanovoi Dağlarına geçişi sağlayan Büyük Kingan Dağları uzanmaktadır. Güneydoğuda ise yapı karmaşık ve engelleyicidir.

Orta Asya platoları birinden diğerine geçerken sönüp gitmezler ama genellikle iyice belirginleşmiş dağ sıralarıyla birbirlerinden ayrılmışlardır. Birbirinden kesilerek ayrılmış bir dizi alçak havzaları oluştururlar. Bu yüzden de dağların düzenini incelemede ilk sırayı ayrı ayrı platolara vermek gerekir. Asya’nın fizyografik sistemi Pamir Platosu’ndaya da Pamir Düğümü’nde odaklanmıştır; burası Hindistan, Çin, Tacikistan, Pakistan, Afganistan’ın birleşme sınırında yer almış, Dünyanın Damı diye bilinen yüksek bir platodur. Pamir’de bazı zirveler 6,100 m’nin üzerinde uzanırlar. Bu büyük düğümden dev dağ sıraları şu şekilde ayrılırlar:

Himalayalar, Hindistan’ın kuzeyi ve Çin’e doğru büyük bir kavis yaparlar. Batı Çin’in yüksek yaylaları boyunca devam eden bu kıvrımlardır; Hindistan ile Myanmar arasındaki büyük sıraları da meydana getirmişlerdir. Bu ikinci hat Andaman ve Nikobar Adaları, Sumatra ve Cava’da ve Doğu Hint Adaları’nın dağlarında da genelde devam eder. Everest, K2 vb. gibi 8.000 m’nin üzerindeki çok yüksek zirveler Himalayalarda yer almıştır.
Pamir’den doğu ve kuzeydoğuya uzanırken dağlar Karakurum Dağları adını alırlar. Bunun uzantısı Kunlun Dağları (Karanlık Dağlar) olurken, bir kolu da Altın Şan’dır (Altın Dağ). Bu dağ hatları daha doğuya doğru alçalarak devam ederler ve kuzey ve güney Çin’i birbirinden ayırırlar.
Himalaya sistemi ile Karakurum-Kunlun sıradağları arasında ortalama yükseltisi 4,570 m olan Tibet Platosu uzanır. Pamir’den kuzeydoğuya uzantı Tiyenşanlarya da Tian Dağlarıdır (Tanrı Dağları; zirveler 6,100 m’nin üzerinde) Dış Moğolistan’a yaklaşırken irtifa kaybederler.
Daha küçük olan Trans-Alay, Alay ve Hisar grubu Türkistan’ın ovalarında son bulur.
Kuzeydoğuya doğru Altay Dağları Moğolistan’ın içlerine doğru uzanırken irtifa kaybeder.
Batıya doğru Hindu Kuş uzanır ve İran’ın kuzeyi boyunca Elbruz Dağları olarak devam eder. Elbruz’un devamı Hazar ve Karadeniz arasında kalan Kafkaslardır; onun da uzantısı Türkiye’nin kuzeyindeki Kuzey Anadolu Dağlarıdır.
Süleyman Dağları, güneyde Seistan-İran sıradağları ve Kirthar Tepelerini biçimlendirecek; sonra Zagros sistemini oluşturacak şekilde ve daha sonra da Küçük Asya’nın güneyi boyunca Toros sıraları olarak devam eder.

Yukarıda sıraladığımız dört dev plato bölgesi (Sibirya, Doğu Çin, Güney Hindistan, Arabistan) dışında bu sıradağlar arasındaki havzalar da yaylalar-platolar olarak kabul edilebilirler. Sayıları oldukça çok olan bu platoların en önemlileri şunlardır:

Tibet Platosu hepsinin en yükseğidir ve güneyde Karakurum ile kuzeyde Kunlun arasında uzanır;
Çaydam Havzası güneyde Kunlun’un ana kolu ile kuzeyde Altın Dağ arasında uzanır ve en derinidir;
Tarım Havzası son derece iyi tanımlanmış bir havzadır; güneyde Kunlun ve Altın Dağ ile kuzeyde Tiyenşan arasında uzanır; orta enlemlerin en büyük çöllerinden birisi olan Taklamakan burada yer alır;
Çungarya Havzası güneyde Tienşan ile kuzeyde Altay arasında yer alır;
Gobi Platosu ve Ordos Havzası yukarıdaki üç havzanın kuzeydoğusunda kalır;
İran platosu;
Anadolu platosu; bu son ikisi Pamir Düğümü’nden oldukça uzakta yer alırlar.

2.2. Akarsular

Asya’da hemen tüm nehirler büyük, dağ sıralarını ihmal etmişlerdir ve kaynaklarının birbirinden çok da önemli olmayan engellerle ayrıldığı merkezi platolarda yükselirler. Bölge başlıca dört drenaj alanına ayrılır:

Arktik,
Pasifik,
Hint Okyanusu ile
Kara içi drenaj alanları.

Arktik Okyanusa dökülenlerin –Ob, Yenisey ve Lena- merkezi komplekste yer alan dağlar arasında kısa fakat yüksek kaynakları ve ovalarda da çok uzun yatakları bulunmaktadır. Ağızları ve yatağın aşağı kesimleri kış ayları boyunca donmuş durumdadır; yatağın orta kesimleri ağız kesiminde daha buzlar erimeden önce çözüldükleri için ilkbaharda geniş açık ovalar çok büyük sellere maruz kalırlar. Pasifik Okyanusu’na dökülen nehirlerin yatakları plato üzerinde çok daha uzundur ve okyanusa varmadan önce sık sık bir dizi havalar arasından geçerler –tıpkı Yangçe gibi. BaşlıcalarıAmur, HuangHo, Yangçe, Si Kiyang ve Mekong’dur. Birkaçı son derece önemli-değerli ulaşım yolları halindedir ama hepsinde basamaklar bulunur.

Hint Okyanusu’na dökülen büyük nehirler dağların ilk basamaklarına kadar yükselirler; hepsi karlarla beslenmişlerdir ve yazın sellere, su baskınlarına yol açarlar. Tüm kurak bölgelerde sulama için en önemli kaynak bu nehirlerdir. Bunlar arasında da Salween, İrrawaddy, Brahmaputra, Ganj, İndus, Dicle ve Fırat başta gelirler.

2.3. İklim Koşulları

Asya’da iklim koşullarını belirlemede kontrol gücüne sahip iki özellik bulunmaktadır: Birincisi büyüklüğüdür; ikincisi de büyük merkezi yüksek plato çekirdek alanı ile bunları destekleyen büyük dağ sıralarıdır.

Asya’nın merkezi kesimi en yakın deniz kıyısından 2.400 km uzaklıktadır; bu da ekstremkıtasallık koşullarını tek başına açıklamakta ve herhangi bir durumda yaz ve kış koşullarında büyük farklılıklar doğurabilmektedir. Asya’nın merkezi platoları okyanus etkisinin iç kesimlere geçmesini engelleyen sıradağlarla çevrelenmiştir; platolar ve sıradağların, Anadolu’dan başlayarak kıtanın en kuzeydoğusuna kadar hiç ara vermeksizin daha da çok tekrarlaması atmosferin alt tabakalarında pratikte geçilmesi olanaksız bir duvar yaratır. Sonuç olarak, kışlar iç kesimlerde bu merkezi engelin kuzeyindeki ovalarda aşırı derecede soğuk geçerken, dünyanın “soğuk kutbu” (en soğuk yeri) Sibirya’nın kuzeydoğusunda uzanır. Bunun tersine, Hindistan ovaları Arktik etkilere tamamen kapalıdır ve yazları dünyada kaydedilen en yüksek sıcaklıklardan bazıları kuzey Hindistan’da meydana gelir. Bu yüzden de, Asya’nın iklim koşullarını yapısal özelliklerinden ayrı tutmak olanaksızdır. Asya’nın iklim koşullarında üç temel eleman kışın dışarı doğru esen kurak rüzgârlar, yazın içeri doğru esen nemli rüzgârlar ve de topografyanın kontrol edici etkisidir.

Kış koşulları: Kuzey Yarıküresi’nde kış aylarında Asya’nın merkezi ve kuzeyi aşırı derecede soğur. Kuzey ovaları, okyanusun –özellikle Avrupa’da koşulları yumuşatan Kuzey Atlantik’in- yumuşatıcı etkisinden çok uzaktır. Aynı zamanda Hint ve Pasifik Okyanuslarının da ılımanlaştırıcı etkisinden dağ engelleriyle ayrılırken, dondurucu Kuzey Kutbu’nun etkilerine çok açık durumdadır. Kışın tümüyle Orta ve Kuzey Asya, doğal olarak bir yüksek basınç bölgesi meydana getiren, büyük-geniş bir soğuk, yoğun hava yastığıyla örtülmüş durumdadır. Bu yoğun hava kışın tüm yönlerde dışarı doğru eserek Orta Asya’dan soğuk ve kurak rüzgârları etrafa dağıtır; rüzgârlar aynı zamanda güçlü ve sürekli bir hâl alır. Bu, Kuzey Çin’deki durumdur. Güneyde Himalayalar’ın oluşturduğu dağ engeli bu rüzgârların ilerleyişini durdurmaya yeterlidir. Bu yüzden de Hindistan’a varamazlar.

Kışın esen bu rüzgârların kurak olacağı açıktır; bunlar ancak bir su kütlesi üzerinden geçtiklerinde nem toplayabilecek ve yağış getireceklerdir. Tıpkı Japonya, Orta ve Güney Çin, Hindiçini kıyıları, Filipinler ve Sri Lanka’da olduğu gibi. Diğer yerlerde ise yılın yarısında, kışın yağışsız olduğu söylenebilir. Asya’nın kış mevsimindeki genel yağışsızlığına beş istisna vardır:

Kuzeybatı Sibirya’daki, batı rüzgârları kuşağındaki siklonların getirdiği kar yağışı (yeterli yoğunlukta değildir);
Anadolu, Güneybatı Asya, İran, Belucistan, Afganistan ve Kuzeybatı Hindistan’daki batı rüzgârları kuşağının güney kolundaki siklonların getirdiği yağmurlar;
Bengal Körfezi’ni geçen “Kuzeydoğu muson”unun Sri Lanka’ya getirdiği yağmurlar;
Ekvatoral Kuşakta uzanan Doğu Hint Adaları’ndaki yağışlar;
Kış rüzgârlarının normal karakterini etkileyen okyanusal etki yüzünden belirli bazı doğu-batı güzergâhlarında meydana gelen yağışlar.

Yaz Koşulları: Yaz ayları yaklaştıkça, kara hızla ısınır; yalnızca kışın büyük yüksek basınç sistemi tamamen ortadan kalkmakla kalmaz, aynı zamanda da ardı ardına gelen alçak basınç alanlarıyla yer değiştirir. Yüksek basınçtan alçak olana geçiş süreci yavaş yavaş ama ilerleyen bir şekilde gerçekleşir. Dışarı doğru esen rüzgârlar giderek daha zayıflar; bu zayıf esintilerin yavaş yavaş güçlü yaz musonları hâline geçmesi beklenebilir. Bununla birlikte, her zaman bu olağan değildir. Denge birden bozulur ve muson patlar, tüm şiddetiyle esmeye başlar. Bu da özellikle Hindistan ve Bangladeş için geçerlidir. Alçak basınç merkezlerine doğru esen rüzgârlar güç ve düzenlilik bakımından büyük farklılıklar gösterirler. Hindistan’da çok güçlü ve kalıcı gözükürler. Çin ve Japonya üzerinde ise daha zayıftırlar. Böylece de Hindistan’da kış musonu hafif geçerken, yaz musonu güçlü olmakta; Çin’de ise kış musonu güçlüyken, yaz musonu buna kıyasla çok zayıf kalmaktadır.

Ama tüm durumlarda içeri doğru esen rüzgârlar okyanustan gelir; nem yüklüdürler ve yaz ayları pratikte tüm Asya’da yağışlı geçer. Yağışın miktarını ise orografi belirler: Merkezi platonun dağ engelleri Asya’nın merkezinde herhangi bir yeri çok yoğun yağış almaktan alıkoyar. Asya’nın yalnızca tek bir kısmında yazlar normal olarak yağışsız geçer: Güney Arabistan dışında Belucistan ve Afganistan’a kadar uzanan Güneybatı Asya, Avrupa ve Kuzey Afrika’nın Akdeniz bölgesinin uzantısı olarak kışın yağış alır.

Asya’nın devasa genişliği düşünüldüğünde, çok sayıda iklim tipi ayırt edilebilmektedir:

Ekvatoral iklim; Adının da çağrıştırdığı gibi, Ekvator’un her iki yanında, normal olarak 50 kuzey ve 50 güney enlemleri arasında uzanır. Bu yüzden de Doğu Hint Adaları, Malaya ve değişmiş bir şekilde de Sri Lanka’da görülür. Bu iklim tipinde tüm yıl boyunca sıcaklıklar yüksektir, gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farklılıkları da azdır. Ekvatoral bölgeler dünyanın en sıcak bölgeleri olarak bilinmekle birlikte, gerçekten çok yüksek sıcaklıklara (380C’den yüksek) buralarda rastlanmaz ve özellikle öğleden sonraları gök gürültülü ve kısa süreli sağanak yağışlar görülür. Nispi nem çok yüksektir, yıl boyunca ortalama % 80’in üzerindedir.
Tropikal Muson İklimi; esas olarak tropiklerde egemendir. Tipik muson bölgeleri Hindistan, Bangladeş, Hindiçini ve güney Çin’dir. Japonya da sık sık muson ülkesi olarak anılır; yağışlar benzer nedenlerden meydana gelir ama Tropiklerden uzakta yer alır ve açıkça belirgin soğuk bir kış mevsimi geçirir, bu yüzden de tropikal muson ülkelerinden ayrı tutulması gerekir. Bu ülkelerde genelde üç mevsim ayırmak alışılagelmiştir:
Kasımdan yaklaşık Şubat sonuna kadar çok az yağışın olduğu serin mevsim;
Şubattan Haziran ortasına kadar yine yağışsız geçen sıcak mevsim;
Haziran ortalarından Ekim sonuna kadar yağmurun atmosferi serinlettiği ve sıcaklıkların genelde azaldığı yağışlı mevsim. Muson ülkelerinde yağışlar büyük ölçüde rölyefle ilişkilidir. Muson, kıyıya yakın kesimlerde dağlarla temasa geldiğinde yükselmeye zorlanır ve sonuçta meydana gelen yağış çok yoğun olur. Yıllık ortalama yağışlar 5.000 mm’nin üzerindedir ve bu tür istasyonlar dünyanın en yağışlı yerleri olarak kabul edilirler.
Çin Tipi İklim (ya da Ilıman Orta Kuşak Doğu Kıyısı İklim Tipi); Orta ve Kuzey Çin’de yer alır. Bu iki kesim de Asya’nın büyük muson bölgesinin içinde kalırlar ama soğuk kış mevsimleriyle Hindistan ve Güney Çin’in Tropikal Muson ikliminden ayrılırlar. Yağış, Hindistan’daki gibi, yazın Asya’nın iç kesimlerinde alçak basınç merkezleri gelişmesi yüzündendir. Çin kış yağışların üç alt-tipi ayırt edilebilmektedir:
Merkezi Çin (Şanghay ve Hankow örnektir);
Kuzey Çin (örnek Beijing);
Japonya’nın takımada konumunun değişime uğrattığı Japon tipi.
Mançurya İklim Tipi (ya da Soğuk Orta Kuşak Doğu Kıyısı İklim Tipi); Mançurya ve Amur ile Kuzey Çin’in neredeyse tümünü ilgilendirir. Sıcaklık değişimleri çok fazladır; kışlar uzun ve şiddetli geçer. Musonal etki hâlâ yağış rejiminde hissedilebilir.
Sıcak Çöl İklimi, Güneybatı Asya’nın Yengeç Dönencesi etrafındaki geniş alanlarda bulunur. Bu bölgeler suptropikal yüksek basınç kuşakları boyunca yer alırlar. Hem gece ile gündüz hem de sıcak ve soğuk mevsimler arasında büyük zıtlıklar vardır. Yaz sıcaklıklarını düşürecek yağış çok azdır ya da hiç yoktur; sıcak çöllerin yükseltileri de az olduğundan sıcaklıklar yükselti vasıtasıyla da azalmazlar. Bunun sonucunda da dünyadaki en yüksek sıcaklıkların bazıları bu tipte kaydedilmiştir (örneğin İndüs Vadisinin en kurak kesimlerinde)
Orta Kuşak İklimi (ya da Orta Enlemler Çöl İklimi); Asya’nın yüksek dağlarının iklimidir. Bu tür çöller uzun bir mesafeyle ve de dağlık engellerle denizlerden ayrılmıştır. Sıcaklıklardaki büyük değişimler ve çok düşük yağışlar ortak özellikleridir. Yağış azlığı, Akdeniz ülkelerine komşu olan İran dışındaki bölgelerde çok yaygındır. Bu genel özelliklere rağmen, en az dört alt-tip ayırt edilmektedir:
Tibet tipi -en yüksek platolarda bulunur (Keşmir’deki Leh gibi);
İran tipi -kış yağış rejimiyle İran ve Afganistan’ın kapalı platolarında bulunur (örneğin İran’da Tahran);
Gobi tipi -daha alçak platolarda ve Tibet’in kuzeyindeki havzalarda bulunur (örneğin Kamgar, Gobi Çölü’nde Urga, Tarım Havzası’nda Lukçun);
Türkistan ya da Turan tipi -Sibirya’nın güneybatısında alçak alanlarda, Turan Havzası’nda bulunur; çok kurak bir step türüdür (örnek: Petro-Alexandrovsk).
Akdeniz İklimi; Anadolu ve Suriye kıyıları boyunca gözlenir; değişmiş olarak biraz daha içerilere girdiği yerler vardır. Yazın bu bölgeler sıcak ve kurak iken subtropikal yüksek basınç kuşağının etkisi altındadır. Kışın ise Batı rüzgârları kuşağının etkisine girer ve nemli yumuşak bir mevsim geçirir. Başka sözcüklerle bu, deyim yerindeyse, “Kış Yağmuru İklimi”dir.
Orta Kuşak Kıtasal İklim (ya da orta enlem step tipi); Batı Sibirya’nın geniş ve açık steplerinde görülür; biraz değişmiş olarak da Moğolistan steplerinde devam eder. Bu iklim tipi denizden uzak olan ve bu yüzden de oldukça ekstrem sıcaklıkların sıkıntısını çeken büyük kara kütlelerinin iç kesimlerinin karakteristik iklim tipidir. Kışlar çok uzun ve şiddetli geçerken, yazlar kısa fakat sıcak-ılıktır. Tipik bölgelerde yağış 25-75 cm arasındadır ve hemen tümüyle ilk ve sonbaharda düşer. Kış yağışları ise kar şeklindedir.
Soğuk Orta Kuşak İklimi (ya da kuzey konifer ormanları tipi); Asya’nın kuzeyindeki geniş alçak alanlar boyunca bir kuşak hâlinde bulunur. Ortalama sıcaklık düşüktür ve büyük bir kesimde zaten az olan yağış kar şeklindedir. Doğal bitki örtüsü her tarafta her zaman yeşil konifer tipidir. Çok önemli olan bir özellik çok kısa olan kış günleri ile çok uzun olan yaz günleri arasındaki farktır; Kuzey Asya’nın ortalarında 350’lik bir fark görülür. Genellikle kısa ama şaşırtıcı biçimde ılık bir yaz mevsimi vardır (en sıcak dönem 200C’ye yaklaşır). Buharlaşmanın az olması ve kışın yağışın kar şeklinde toprağı örtmesi sayesinde, ilkbahar geldiğinde karın eridiğinde çok azının kaybolmasıyla 250 mm gibi düşük yağışlara rağmen ağaç büyüyebilmektedir.
Arktik Çöl İklimi (ya da Tundra iklimi); Asya’nın kuzey kıyıları boyunca görülür. Kuzey Kutup Dairesi’nin ötesinde kışlar çok uzun ve çok soğuktur –güneşin hiç görünmediği bazı günler de vardır- ve yazlar da çok kısa ve sıcaktır. Sıcaklık ve yağışlar konifer ormanlar kuşağının kuzeyiyle kıyaslanabilir durumdadır ama yaz sıcaklıkları daha düşüktür. Tarım, toprak yılın dörtte üçünde donmuş olduğu için, olanaksızdır.

2.4. Bitki Örtüsü

Bu kadar geniş bir kıtada her büyük iklim bölümünün kendine özgü egemen bitki türleri vardır. Bu bölünümlerde alçak alanların bitki örtüsünün en önemli belirleyicisi yağış olurken, yerel çeşitlilikleri kendisi de büyük ölçüde klimatik koşulların bir ürünü olan toprak belirlemektedir. Buna göre, Asya’da bitki örtüsünün dağılışı ve başlıca özellikleri bakımından şu bölgeler ayırt edilmektedir:

Ekvatoral Bölgeler: Yüksek, her zaman yeşil sert tahtalı türlerden oluşan yüksek bir bitki örtüsü vardır. Orman, toprağın elverişli olmadığı, tepelik alanların araya girdiği ya da bambu, çayır ya da başka otsu bitkilerin ormanlara karşı zafer kazandığı -insan eyleminin sonucu olarak tabi- yerler dışında, deniz kıyısından başlayıp dağların zirvelerine kadar çıkar. Ormanda katlar yoğundur ama ışık orman altına kolaylıkla sızabilir; bu yüzden de alt katlarda ağaçlar, bambular ve kamışlar rahatlıkla yetişebilir. Büyük ağaçlar hemen tümüyle sert tahtalılardır; uzun, kolları az, sık sık 60-80 m’yi aşan boylardadır. Fakat çok görkemli değillerdir. Bir hektar başına ormanda tek türlerin bir ya da iki örneğine rastlanır ve bu durum da ormanların ticari işletimlerini zorlaştırır. Özellikle Güneydoğu Asya’da doğal düzende ormanlar çok büyük oran tutar; bu bölgede orkide ve eğrelti otları ağaçların tepelerine kadar büyürler.

Bölgede iki karakteristik bitki örtüsü daha kayda değerdir: Mangrov bataklıkları kıyı ve deltalarda gelgit hattı içinde yer alırlar ve 5-10 m’ye kadar çıkabilen ağaçları içerirler. Bazıları çok önemli ağaç türleri de barındırırlar -bazıları da 35 m’nin üzerindedir (Burma’nın Kanazo ormanları gibi). Diğer bitki örtüsü de kumsallarda yer alandır; ince birer şerit hâlinde Casuarina ağaçlarına sık rastlanır ama hindistan cevizi o kadar güçlü bir kök salmıştır ki artık “doğal” bitki örtüsü olarak kabul edilecektir.

Muson bölgeleri: Muson bölgelerinin doğal bitki örtüsü ormandır. Yağışın 1000-2000 mm arasında olduğu yerlerde toprak ve yeraltı su kaynakları bakımından uygun olan yerlerde tipik “muson ormanları” görülür. Bunlar yayvan yapraklı, sıcak mevsimde yapraklarını döken ve yağışlı mevsimle birlikte tekrar yapraklanan türlerdir. Muson ormanlarının çoğunda çok sayıda tür vardır ve tek bir türün egemenliğine az rastlanır. Bununla birlikte, türlerin sayısı ekvatoral ormanlardaki kadar çok değildir. Başta “teak” ve sal ağaçları olmak üzere odun elde edilen diğer ağaçların da yuvası olan muson ormanları, ekonomik bakımdan ekvatoral ormanlardan çok daha fazla önem taşırlar. Muson ormanları daha açıktır; sık sık yoğun bir orman-altına, özellikle de bambuya ve daha kurak ot türlerine rastlanmaktadır. Yaprak dökümü kurak, sıcak mevsimde meydana gelir.

Yağışların 1000 ya da 750 mm’nin altına düştüğü yerlerde, genelde, yağış ormanların büyümesi için yeterli değildir. Bunların yerini önce koruluklar -en sık rastlananı akasyadır- alır, kuraklık arttıkça ağaçların boyutları küçülür, ta ki çalılık hâline dönüşünceye kadar. Yağışların 350 mm’nin altına düştüğü yerlerde ise yarı-çöle yaklaşan koşullar söz konusudur, Euphorbia gibi su tutan bitkiler önem kazanır.

Muson bölgelerinde (ekvatoral bölgelerde olduğu gibi) gelgit ya da mangrove ormanlarına ve Casuarina gibi kumsalı çevreleyenlere de rastlanır. Ayrıca büyük akarsuların iki taraflarında uzanan riparian ormanlar da karakteristiktir. Muson alanlarındaki dağ ormanları ise iki kategoriye ayrılabilir:
her zaman yeşil, yayvan yapraklı, meşenin (Quercus) çeşitli türlerinin önem taşıdığı ormanlar,
çam, sedir, ladin ve köknar gibi türleriyle konifer ormanlar.

Çin ve Japonya’nın Orta Kuşak Muson Bölgeleri (Doğu Asya iklimi): Çin’in doğal bitki örtüsüne geniş çerçevede bakılırsa, bunu orta iklim bitki örtüsü olarak tanımlamak mümkündür, Fakat ormanların ortadan kaldırılması öylesine ölçeklere varmıştır ki ormanlar artık üç ana bölgede kalmıştır: Nanşan ya da Nanling Sıradağları, Tsinling Sıradağları ve Batı Yaylalar bölgesi. Ormanın genel karakteri yayvan yapraklı, genelde daima yeşil ağaçların koniferlerle karışmış durumudur –özellikle yükseklerde. Geniş bambu alanları da vardır; Çin’in çok yaygın ulusal ağacı ise T’ung ya da odun-yağı ağacıdır (Aleuritescordata). Diğer karakteristik ağaç ise Varnishtree’dir (Rhusverniciferacila ağacı).

Japonya’da, ülkenin güneyi koniferlerle karışık yayvan yapraklı, daima yeşil sert tahtalı ılıman orta kuşak ormanlarıyla kaplıdır; daha kuzeyde koniferler ve yapraklarını döken sert tahtalılar egemendir.

Mançurya Bölgesi: Mançurya’nın dağlık kesimlerinin büyük kısmını içine alır ve Rusya’nın komşu alanlarına kadar uzanır. Bölge, konifer ve sert tahtalı ormanlara sahiptir. Koniferler arasında lâdin, gümüş köknar, kızılçam ve şimal çamı vardır ama ekonomik olarak en değerlisi Mançurya çamıdır. Sert tahtalılar arasında ise meşe, yabani üvez, kızılağaç, kayın, gürgen ve başkaları vardır. Sibirya da, büyük kısmıyla, bu özelliklere sahiptir.

Çöl Bölgeleri: Doğal olarak Asya’nın sıcak ve orta iklim çöllerindeki bitki örtüsü türlerini tanımlamaya çalışmak olanaksızdır. Kısacası, bu kesimlerdeki bitki örtüsü hemen yanındaki bölgenin “doğa” tarafından tercih edilenlerini ihtiva eder. Ayırım ancak içinde gerçekten yaşam olmayan gerçek çöllerle (Tarım Havzası’nın orta kesimi ya da Güney Arabistan’ın Rub-ül-Hali Çölü gibi), bir miktar hayvan ve bitki yaşamını, özellikle de iyi yağış alınan yıllarda, destekleyen çöller arasında yapılabilir.

Akdeniz Bölgeleri: Akdeniz’in kurakçıl her zaman yeşil küçük ağaçlardan oluşan, sıcak yaz aylarında aşırı buharlaşmaya karşı donanımlı korulukları Güneybatı Asya’da iyi gelişmiştir. Zeytinin gri-yeşil koruyucu tüyleri de olan küçük yaprakları, portakalın mumlu yaprakları, üzüm bağının aşırı uzun kökleri Akdeniz koruluklarında değişim yaşandığı fikrini vermektedir. Kısa otlar ve çalılıklar geniş alanlar kaplar, buna karşılık çayırlar yoktur. Koniferlerde soğuktan korunmak amacıyla yaprak yüzeyi azdır, bu sıcak mevsimlerde aşırı derecede nem kaybını da engellemektedir; bu yüzden de konifer korulukları (özellikle oldukça küçük türler) Akdeniz bölgelerinde de görülmektedir.

Step Bölgeleri: Steplerin Asya’da tipik bir gelişme gösterdiği yer Sibirya’nın güneybatısıdır ve yine Moğolistan platosunun çöl ve yarı-çöllerini çevrelerken merkezi Mançurya’nın alçak kesimlerinde de yer alır. Tipik bitki örtüsü çok alçak otlar şeklindedir; ot örtüsü zaman zaman bitkisiz çıplak araziyle kesintiye uğrar. Step otlarının daha nemli bölgelerdekinden daha dar yaprakları vardır ve birçok tür kurak havalarda yuvarlaklaşan yapraklara sahiptir. Küçük yapraklı ağaçsı bitkiler ile otsu, yumrulu ve soğanlı bitkilere oldukça sık rastlanır. Güneybatı Sibirya’nın güneyine doğru steplerden yavaş yavaş step-çöle geçilir; kuzeye doğru da oldukça verimli konifer ormanlara yavaş bir geçişi sağlayan kuşak yer alır.

Soğuk Orta Kuşak Bölgeleri: Sibirya’nın soğuk orta kuşak kesimi konifer ormanlarla kaplıdır. Ana orman kuşağı Orta Asya dağları boyunca yer yer parmaklar hâlinde güneye sızar. Ekstrem iklim koşulları hızlı büyümeyi engeller; ağaçlar Kuzey Amerika’nın benzer koşullardaki kesimlerine göre daha küçük ve daha zayıftır.
Arktik Bölgeler: Asya’nın kuzey kenarında, göze çarpan son ağaçlardan itibaren, soğuk çöl ya da tundra egemen olur. Yalnızca birkaç küçük noktada söğüt ve bodur çalılar vardır; diğer yerlerde yosun ve likenlerin ve bodur kserofil bitkilerin egemenliği söz konusudur. Bazı yerlerde yosunlar egemenken, daha kurak yerlerde likenler ya yosun-tundra ya da liken-tundra hâlinde belirirler. Bataklık depresyonlar sayısızdır ve seyrek de olsa turba vardır; korunmalı ama güneş ışınlarına maruz noktalar çiçek bakımından zengindirler. Ama yazlar kısa ve çarpıcıdır; yılın büyük kısmında yer tümüyle donmuş durumdadır.

Uygulamalar

1) Öğrenci bu dersi Asya’nın fiziki haritası eşiliğinde okumalı ve metinde geçen morfolojik ünitelerin yerlerini bularak lokasyonlarını öğrenmelidir. Bu konuda, ilgili web sitelerine ve google earth’e bakmaları yararlı olacaktır.
Bölüm Özeti

Dünyanın en büyük kıtası olan Asya doğudan Pasifik Okyanusu, kuzeyden Kuzey Buz Denizi, güneyden Hint Okyanusu ve batıdan da Avrupa kıtası ile çevrilidir. Fakat sınırlandırılması oldukça hassas bir konudur; bu konuda birçok araştırmacı farklı görüşler ileri sürmüştür. Özellikle batı, yani Avrupa kıtası ile olan sınırı kesin olarak tespit edilmiş değildir ve oldukça tartışmalıdır. Eskiden Asya ile Avrupa arasında sınır olarak Don Nehri kabul edilirdi; daha sonra Ural Dağları sınır olarak kabul edilmeye başlandı. Günümüzde Ural Dağları-Ural Nehri-Maniç Oluğu-Karadeniz-Boğazlar-Ege Denizi-Akdeniz-Süveyş Kanalı ve Kızıldeniz üzerinden çekilecek bir hattın en doğru sınır olduğu savunulmaktadır.

Asya kıtası Afrika’dan Süveyş Kanalı-Kızıldeniz ve Babülmendep Boğazı’ndan geçen bir sınırla ayrılmaktadır. Okyanusya kıtası ile olan sınırı ise Avrupa ile olan sınırı gibi tartışmalıdır. Asya ile Okyanusya arasında bulunan irili ufaklı pek çok ada, bu sınırın belirlenmesinde sorun olmaktadır. Doğuda, kuzey-güney uzantılı sıradağların su üzerine çıkmış kısımları olarak kabul edilen adalar ve takımadaların oluşturduğu yaylar kıtayı kuşatmaktadır. Aleut, Kuril, Japon ve Bonin gibi derin deniz çukurluklarının doğu kenarından geçen bir çizginin batısındaki bölgenin, dolayısıyla burada yer alan ada ve takımadaların Asya anakarasına ait oldukları kabul edilmektedir. Okyanusya ile Asya kıtasının ayırımını ise, güneydoğuda, Sunda ve Arafura şelfleri arasından geçen bir hat belirlemektedir. Kıtayı güneyden Hint Okyanusu sınırlandırmaktadır; fakat Lakkadiv ve Maldiv mercan takımadaları Asya kıtasından sayılmaktadır. Asya kuzeyden Kuzey Buz Denizi ile sınırlıdır; kuzey doğuda, Amerika'dan, sığ bir deniz olan 100 km genişliğindeki Bering Boğazı vasıtası ile ayrılmaktadır.

Asya’nın biçimlenmesi, jeolojik yapısı ve tarihi tarafından belirlenmiştir. Kıta içinde bazı büyük yapısal birimler yer alır. Güneybatıda Arabistan ve Hindistan yarımadaları son derece değişmiş pre-Kambriyen eski kayaç kompleksine işaret ederler. Kuzey Avrasya benzer iki eski kayaç alanına sahiptir: birisi Baltık Denizi etrafındaki Fenno-Scandian Kalkanı; diğeri ise Baykal Gölü’nün kuzeydoğusunda Angaraland olarak bilinen bloktur. Başka böyle kütlesel alanlar Çin’de de yer almaktadır; tümü metamorfize olmuş eski kayaçlardan oluşmuştur. Bu dirençli bloklar arasında doğu-batı doğrultulu sıradağların birbirini izlediği görülür. Paleozoik ve Mesozoik dönemlerin büyük kısmı boyunca bunlar Tetis olarak bilinen Akdeniz’den daha uzun ve daha geniş büyük bir denizin yeri idi. Sedimentler bu jeosenklinalde birikti ve dağ oluşumuyla Mesozoikin bitimi ve özellikle de Senozoik devirde kayaçları sıkıştırdı ve deforme etti. Himalayalar bu tür sıradağlardan birisini oluşturmaktadır ve dünyadaki en genç dağlardan birisidir. Benzer dağlar Türkiye’den Japonya’ya kadar uzanır. Dağlar gerçekten de Asya’nın kalbini oluşturmaktadır. Büyük dağ sıraları Tibet yaylalarından yelpaze gibi dışarıya açılırlar ve güneyden kuzeye ya da doğudan batıya iletişimi bloke ederler. Asya kıtasının coğrafi konumu, güneyde ekvator bölgesinden kuzeyde kutup bölgesine kadar uzanan geniş toprakları, yüzey şekillerinin uzanışı, denizlere olan uzaklık ya da yakınlık gibi coğrafi faktörlerin etkisiyle iklim koşulları ve bitki örtüsü de büyük bir çeşitlilik göstermektedir. Tarihin çok eski devirlerinden beri süregelen beşerî müdahalelerin de doğal görünümün değişmesinde önemli rol oynadığını belirtmek gerekir.





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)