MUHAMMED

Muhammed


BAYRAK

TC.Bayrak



Welcome, Guest
You have to register before you can post on our site.

Username
  

Password
  





Forum Statistics
Members:» Members: 27
Latest member:» Latest member: Fahriye
Forum threads:» Forum threads: 17,806
Forum posts:» Forum posts: 20,489

Full Statistics Full Statistics

DOWNLOADEN


“Downloaden Bölümümüzden BEDAVA Grafik Paketleri,E-Kitaplar ve Bedava Bilgisayar Programlarını Tek TIKLA BEDAVA indirebilirsiniz”
(Raşit Tunca)




AYET

“Yeryüzüne muhakkak benim iyi kullarım varis olacaktır”
ENBİYA Suresi 105


FELSEFEMiZ

“ iSLAM OKUMAK YAZMAK YADA ÇiZMEK DEĞiLDiR, Yahutta O Hadis şöyle, Bu Ayette böyle diyor Diye Papağanlıkda Değildir. islam Kuranı ve sünneti HAYATINA TATBiK edip, Onunla Yaşayabilmekdir”
(Karoglan Raşit Tunca Sözü)


Raşit Tunca Sözü

“Yüzme bilmek Denizden çıkmana fayda vermez, taaki yüzme biliyorsan, denizedee düştüysen, ellerini, kollarını, ayaklarını çırpacaksın, ve birde tutuncak dal bulacak, tutunup çıkacaksın. ilimde böyledir, bir ilmi bilmek fayda etmez, taaki, onu hayatında tatbik edesiye, Dinde böyledir, din bilmek imanını kurtarmaz, taaki, ne zaman, bildiğin öğrendiğin dinini hayatında tatbik edip, yaşadın, o zaman belki kurtulursun.”
(Karoglan Raşit Tunca Sözü)

GÜZEL SÖZ

“ Bazen Hata Yapıvermek, Doğruyu bulmanın ilk Basamağıdır.
(Başağaçlı Raşit Tunca Sözü)



   

Dünyanın En Pahalı Yiyecekleri

Yiyecekler hayatımızı sürdürebilmemiz için en temel yaşamsal ihtiyaçlarımızın başında gelir. Bunun yanı sıra bazı çok pahalı besinler var ki bunları alıp yiyebilmek için hatırı sayılır miktarda bir parayı cüzdandan çıkarmamız gerekiyor. Hazır enflasyon "0" asgari ücret "3500TL" civarı iken işte dünyanın en pahalı yiyecekleri...

1. Beyaz Trüf Mantarı


Dünyanın en kıymetli mantarlarından olan ve yetişmesi son derece zor bu mantar türünün kilosu yaklaşık olarak 33.000 Türk Lirası. Hatta bazen 65.000 Türk Lirasına kadar fiyatları yükselmektedir. Başta İtalya ve Fransa’da yetişen trüf mantarı türü genellikle Michelin yıldızlı şefleri tarafından kullanılmaktadır.
Bilinen yemekleri;Domalan Mantarlı Yemek
Trüflü Risotto
Trüf Mantarlı PappardelleGidip de yumurta falan kırmayın yani üstüne elinize geçerse.

2. Safran


Ülkemizde de yetişen ve dünyanın en pahalı baharatı olan safran genellikle, Yunan, Fas, İran ve Asya mutfaklarında tercih edilir. İyi kalitede gerçek bir safranın kilosu yaklaşık 24.000 tl'dir.
Bilinen yemekleri;Safran Buhara Pilavı
Safran Çayı

3. Beluga Havyarı

Soyu tükenme tehlikesi altında olan Mersin balıklarının en büyüğü olan ve Hazar Denizi'nde bulunan Beluga cinsinden çıkarılan bu havyarın kilosu yaklaşık olarak 22.000 TL'dir. Beyaz renkli olanı çok ender bulunur ve bu yüzden çok daha pahalıdır.Bilinen Yemekleri;Genelde kanepe olarak şampanya veya buzlu vodka ile servis edilir.

4. Chocopolige (Le Madeline au Truffle)

Danimarkalı Fritz Knipschildt tarafından yaratılan Le Madeline au Truffle isimli çikolata çeşidinin kilosu 9000 TL'den satılmaktadır. Tamamen el yapımı ve doğal ürünler kullanılarak imal edilen bu çikolata üzerinde bazen saf altından süslemeler bulunur.

5. Matsutake Mantarı

Dünyada nadir bulunan mantar türlerinden biri olan bu mantar çeşidi trüf mantarına benzemekle birlikte Japon mutfağında daha çok kullanılmaktadır . Kilosunu 4500 TL'den satın alabileceğiniz bu güçlü aromalı mantar çeşidi Japonya'nın yanı sıra Kanada, İsveç, Japonya, Amerika, Çin ve Finlandiya'da yetişmektedir.
Bilinen Yemekleri;
Mısır Unlu Mantarı

6. Kopi Luwak Kahvesi

Asya Misk Kedisi'nin (Paradoxurus hermaphroditus) kahve çekirdeklerini yemesi ve hayvanın sindirim sisteminden geçmesi sonrası hazırlanan bu kahve çeşidinin kilosu 2600 TL'dir.Bir Mehmet Efendi olduğunu sanmıyorum.

7. Wagyu Eti

Bu et hakkında sayısız gerçek dışı hikaye üretilmiştir. Bunlardan bazıları hayvanlara masaj yapılması ve müzik dinletildiği yönündedir. Gerçek olan ise ineklerin, bira fabrikasından çıkan fermante edilmiş buğday ile beslenmeleridir. Bunun yanı sıra Japonya'nın temiz dağ havası ve suyu hayvanın etini daha değerli kılmaktadır. Kilosu yaklaşık 2200 TL'dir. Kıymanın kilosu 40 lira olunca şükredebiliriz artık.Bilinen Yemekleri;California mandalinalı Wagyu dana yanağı
Elma, çam fıstığı ve kuru üzümlü Katalan ıspanağı
Philly Cheesesteak

BONUS 1: Lux Gold Cupcake

O kadar yemeğin üstüne şöyle güzel bir tatlı.Tabi 1250$'ınız varsa. Bu cupcake Food Network ekibi tarafından şeftali, şampanya reçeli, özel Chateau d'Yquem tereyağı ve 24 Ayar altın yapraklarından yapılmıştır.

BONUS 2: Pizza Royale 007

Şef Domenico Crolla tarafından hazırlanan dünyanın en pahalı pizzası.Pizza; konyakta marine edilmiş ıstakoz, şampanyaya batırılmış havyar, sun blush denen özel domates sosu da dahil olmak üzere dünyanın en abartılı malzemelerine sahip.İskoç somonu ve geyik eti madalyonu, eski tarz vintage balzamik sirke ile füme edilip eklenmiş. Bu yeterli gelmediyse, pizzanın tepesinde yenilebilir 24-ayar altın gevreği var. Pizza Royale 007 "eBay" üzerinden Fred Hollows Vakfına 2000$'a satılmış.
Tek kötü yanı bir alana bir bedavası yok.

Eminönü'yle yarışır: Pule

Sırp mutfağından çıkan ve dünyanın en pahalı yiyecekleri listesine giren Pule peynirinin kilogramı yaklaşık 3.000 TL'ye satılıyor.

Pule’nin bu kadar pahalı olmasının en önemli nedeni dünya genelinde bu peyniri üretmek için gerekli olan dişi eşek sayısının yalnızca 100 olması.

Havyar teknolojisinde bir numara: Almas

İran’da üretilen ve altın kaplarda servis edilen Almas, dünyanın en pahalı hayvarı olarak Guinness Rekorlar Kitabı’nda yerini almış. Yalnızca Londra Caviar House & Prunier'da satılan Almas, 24 ayar altın kutularda talipleri ile buluşuyor.
Fiyatı ise 60.000 TL civarında. Ufak bütçeli kişileri de düşünen Caviar House, 3.000 TL'lik havyarlar da satıyor.

Peynir ve rakılık: Yubari

Densuke karpuzlarından alışık olduğumuz ilk hasat satın alması ve kazıklanması *öhöm* yüksek miktarda para verilmesi Yubari kavunlarında da gerçekleşiyor. Her yıl ilk hasat farklı ancak büyük rakamlar ile satılıyor.

Şimdiye kadar 55.000 TL'den daha yüksek bir fiyata satılmış olan Yubari kavunlarının da varlığı söz konusu. İlk hasat değil de biraz bekleseler market fiyatı 100 - 200 TL arası olacak halbuki.

Bir Adana değil: Densuke

11 kilogramlık adedi yaklaşık 14.000 TL'ye satılan Densuka karpuzu, Japonya'da yetişiyor. Normal karpuzlardan daha koyu bir dış yüzeye sahip olan karpuzun içinin oldukça iyi olduğu söyleniyor.
Yalnızca Hokkaido bölgesinde yetişen karpuzun bu listede yer almasının nedeni ile 2011 yılının ilk hasat döneminde bir iş adamının 14.000 TL'lik bir fiyatla karpuzu satın alması. Ancak sevinmeye vakit kalmıyor ve karpuzun ilk hasat sonrası satış fiyatının aslında 400 TL olduğunu öğreniyoruz.

Yerinde ve cebinde duramaz: Buddha Jumps Over the Wall

Buddha duvardan atlıyor, parasını siz ödüyorsunuz. Buddha Duvardan Atlıyor adıyla servis edilen çorbanın içinde köpekbalığı yüzgeci, deniz hıyarı, ginseng, bıldırcın yumurtası ve daha nicesini bulunuyor.

Karman çorman görünen Buddha'nın fantezi çorbası, 380 TL'den satışa sunuluyor. Günümüzde bir mercimek çorbasını 5 TL'ye yiyebilenler için acı ama gerçek bir yemek.

Amerikan polisleri düşünceli: California Capitol City Dawg

Her şeyin pahalısı olur da hot dog'un pahalısı olmaz mı? Olur tabii ki. Maitake mantarı, Wagyu eti, siyah trüf hayvar ve Japon mayonezi ile hazırlanan hot dog'un seveni de çok.

380 TL’lik bir fiyata sahip olan hot dog yine de diğer yemeklerin yanında ucuz kalıyor.

Korsanların işi zor: Samundari Khazana

Samundari Khazana yani deniz ürünleri hazinesi olarak bilinen, her bir porsiyonu yaklaşık 7.000 TL olan yemek; havyar, deniz salyangozu, bir bütün ıstakoz ve yenilebilir altından oluşuyor.

Damak tadınıza nasıl gelir bilmiyoruz ancak cüzdanınıza iyi gelmeyeceği çok kesin.

   

Parite Nedir? Çeşitleri Nelerdir?

Günümüz finans piyasalarında dövizlerin ayrı bir yeri vardır ve kısa vadeli yatırımların olmazsa olmazıdır. Adı pek bilinmese de dövizlerle yapılan işlemler parite denen çiftler halinde yapılmaktadır. Şimdi bu kavramın ne olduğunu inceleyelim:

Döviz bürosu, banka veya forex gibi piyasalarda para birimleri ile yapılan işlemler, hep çiftler halinde gerçekleşmektedir. Yani dolar alıyorsanız bunu cebinizdeki Türk lirasını vererek yaparsınız. Cebinizdeki Türk lirasına karşılık gelen ölçüde dolar alabilirsiniz. Aynı zamanda doların, Türk lirası karşısındaki değerine göre bu işlemi yapmış olursunuz. İşte buna parite denmektedir.

Bir para biriminin, başka bir para karşısındaki değerine parite denir. Döviz bürosuna gidip dolar almak istiyorum dediğiniz zaman, yapacağınız işlem USD/TRY üzerinden gerçekleşmektedir. Gösteriminde ise para birimlerinin uluslararası kodları kullanılır ve bu şekilde gördüğünüzde size pek bir şey ifade etmeyebilir. Ama bu yazıdan sonra aslında bildiğiniz bir konu olduğunu rahatça anlayacaksınız.

Şimdi döviz çifti olarak da anılan bu kavramın ne olduğunu daha derinlemesine öğrenelim:

Parite Nedir?

Kısa bir tanım yapacak olursak; bir ülkenin para biriminin, başka bir ülkenin parası karşısındaki değerinin parite denir. Finans piyasalarında dövizlerle çiftler halinde işlem yapılır ve bunlar USD/TRY, EUR/USD, USD/JPY gibi gösterimlere sahiptir. Bu 3’lü harfler, para birimlerinin uluslararası kısaltmasıdır. Yapılan işlem ise ilk yazılan para biriminin, ikinci yazılan para birimine karşı değeri üzerinden gerçekleşmektedir.

En yüksek işlem hacmine sahip döviz çifti olan EUR/USD üzerinden açıklamaya devam edecek olursak;

-EUR/USD çiftinin anlamı, Euro para biriminin Amerikan doları karşısındaki değeridir.

-EUR = 2, USD = 1 diyecek olursak; EUR/USD’nin değeri 2 dolar olacaktır. Ayrıca 1 Euro = 2 Amerikan doları anlamına da gelmektedir.

-İlk yazılan para birimi baz (ana) para birimini ifade eder. Yani Euro baz dövizdir. Ayrıca Euro’daki değişime göre alım – satım kararı verilir.

-İkinci yazılan para birimi ise karşıt para birimini ifade etmektedir. Yani USD karşıt dövizdir. EUR/USD’nin değeri, karşıt döviz cinsindendir. Bu nedenle örneğimize göre 2 dolar değerinde denir.

-Yapılan işlem sonucunda elde edilen kar veya zarar karşıt döviz cinsinden ifade edilmektedir. Yani EUR/USD ile yapılan bir yatırım işlemi sonucunda elde edilen sonuç USD para birimi cinsinden hesaplanmaktadır.

Forex piyasası döviz çeşitliliğinin en yüksek olduğu yerdir. Çünkü neredeyse dünyanın tüm para birimleri ile işlem yapılmaktadır. Buna bağlı olarak da forex yatırım aracı çeşitliliği anlamında oldukça zengindir. Bu dövizlerle yapılan işlemler ise forex piyasasının yarısından fazlasını oluşturmaktadır. Yatırımcılar, piyasanın hızlı yapısına ayak uydurarak, dövizlerde görülen değişimleri anlık olarak değerlendirebilmektedir.

Parite Çeşitleri Nelerdir?

Finans piyasalarında işlem gören 7 majör para birimi bulunmaktadır. Bu para birimlerinin majör olarak kabul edilmesinin nedeni, ait oldukları ülkelerin ekonomilerinin canlılığından kaynaklanmaktadır. Yani bu ülkelerin ekonomilerinin diğer ülke ekonomilerine göre çok daha sağlam ve dinamik olduğu bilinmektedir.

7 majör döviz dışındaki para birimlerine de minör denilmektedir. Bu açıklama üzerinden gidecek olursak; iki majör para biriminin oluşturduğu pariteye majör denilmektedir. Bir majör ve bir minör para biriminin oluşturduğu döviz çiftine ise minör adı verilmektedir.

Minör döviz çiftleri genellikle yerel yatırımcılar tarafından tercih edilmektedir. Örneğin; USD/TRY minördür ve genellikle Türk yatırımcılar tarafından tercih edilir. Bu para birimleri dışındakiler ise egzotik pariteleri oluşturmaktadır.

En Çok İşlem Gören Majör Pariteler

İki majör para biriminden oluşan döviz çiftlerine majör parite denilmektedir. Bu tip üzerinde iki para biriminin de kısmen etkisi bulunmasına rağmen bir para birimi daha etkili olmaktadır. Örneğin; EUR/USD bir majördür ve iki para birimi de değerine yön verdiği gibi USD daha etkili olmaktadır.

Tek tek majör pariteleri incelersek;

EUR/USD

Finans piyasalarında en yüksek işlem hacmine sahip enstrüman olduğu bilinmektedir ve forex piyasasında gerçekleştirilen döviz işlemlerinin %85’inin EUR/USD üzerinden yapıldığı bilinmektedir. Euro baz dövizi oluştururken, Amerikan doları karşıt dövizi oluşturmaktadır. Yapılan alım – satım işlemi sonucunda elde edilecek kar veya zarar durumu da Amerikan doları cinsinden ödenmektedir.

Değeri genel olarak Amerikan dolarının değerine göre değişkenlik göstermektedir. Doğal olarak; Amerikan ekonomisinde ve siyasetinde meydana gelen değişikliklerden direkt olarak etkilenmektedir. Euro’nun etkisinin hiç olmadığını söylemek ise yanlış olacaktır.

EUR/USD’nin bu kadar yüksek işlem hacmine sahip olmasının nedeni; ABD’de ve dünya genelinde yaşanan finansal kriz sonrasında Amerikan dolarının aşırı değer kaybı ve Euro’nun hızla değer kazanması sonucunda yatırımcıların bu değişkenlikten faydalanmak istemesidir. Kriz döneminde değerinde meydana gelen aşırı yükseliş yatırımcısının yüksek kazançlar elde etmesini sağlamıştır.

Günümüzde ise Amerikan dolarının geri kazandığı güç ve Euro’nun eski popülerliğini yitirmesi ile EUR/USD, yatırımcıların gözünde güvenilirliğini kaybetmiştir. Kriz dönemine göre daha az talep görmesine neden olmuştur. EUR/USD günümüzde daha çok kısa süreli alım-satım ve scalping yapan tecrübe sahibi yatırımcılar için en uygun yatırım aracı statüsündedir.

Son olarak EUR/USD’nin son 5 yıllık fiyat değişimine bakalım. 2013 – 2018 yılları arasında en yüksek seviyesini 5 Nisan 2014 tarihinde 1,3886 dolar ile görmüştür. En düşük seviyeyi ise 10 Aralık 2016 tarihinde 1,0419 dolar ile kaydetmiştir. En yüksek seviyeyi kaydettikten sonra yaklaşık 1 senede düşüş trendi göstermiştir. Öyle ki; 7 Mart 2016 tarihinde 1,0626 dolara kadar gerilemiştir. Ardından en düşük seviyeyi görene kadar 1,0885 – 1,1400 bandından dalgalanmıştır. En düşük seviyenin ardından da yükseliş trendine girmiştir.

USD/JPY

Amerikan doları/Japon yeninin oluşturduğu USD/JPY majördür ve yüksek işlem hacmine sahiptir. Amerikan doları baz dövizi, Japon yeni karşıt dövizi oluşturmaktadır. Alım – satım işlemi sonucunda elde edilen sonuç Japon yeni cinsinden ödenmektedir.

EUR/USD gibi karşıt döviz olan Japon yeni, seyir üzerinde daha etkilidir. Japonya ekonomisinin ihracata dayalı olması nedeniyle hükümet tarafından sıklıkla JPY değerine müdahale edilmektedir. Hatta 2013 yılında patlak veren kur savaşları tartışmasının ve G20 toplantılarının ana konusu da bu müdahaleler olmuştur.

USD/JPY aşırı dalgalanma gösteren bir döviz çiftidir. Amerikan dolarının yüksek işlem hacmine sahip bir para birimi olması, hassas bir enstrüman olmasının nedenidir. Bu nedenle ABD ekonomisinde meydana gelen gelişmeler, ABD’nin diğer ülkeler ve kıtalar ile ilişkileri, Amerika – Japonya ilişkileri, Amerika – Asya kıtası arasındaki ilişkiler, değerin yüksek dalgalanma göstermesine neden olacaktır.

Yatırımcıların iyi bir piyasa takibi yapması ve fiyat grafiklerini doğru analiz edip yorumlayabilmesi sayesinde kısa vadede yüksek kazanç elde edebilecekleri bir enstrüman olma özelliği taşımaktadır. Ama unutmamak gerekir ki; yüksek dalgalanma aynı zamanda yüksek oranda risk anlamına da gelmektedir.

USD/JPY’nin 2013 – 2018 yılları arasında kaydettiği en yüksek seviye, 1 Ağustos 2015 tarihinde 124,7340 yen olarak görülmüştür. En düşük seviye ise 8 Haziran 2013 tarihinde 95,4940 yen ile kaydedilmiştir. 2013 yılının Nisan ayından itibaren en yüksek seviyenin görüleceği tarihe kadar düzenli bir yükseliş kaydetmiştir. En yüksek seviye sonrasında 13 Ağustos 2016 tarihine kadar düşüş görülmüştür. Daha sonra da 105 – 110 bandında dalgalanmaya başlamıştır.

GBP/USD

İngiliz sterlini/Amerikan dolarından oluşan GBP/USD’nin değeri, İngiltere ekonomisi tarafından belirlenmektedir. İngiliz sterlini baz dövizi oluştururken, Amerikan doları karşıt dövizi oluşturmaktadır. Alım – satım işlemi sonucunda elde edilen kar veya zarar, Amerikan doları cinsinden verilmektedir.

Döviz çiftinin seyrinde, yıllardan beri süregelen Amerika – İngiltere rekabetinin bir örneği görülmektedir. Geçmiş yıllardan günümüze kadar olan değeri incelendiği zaman bu açıkça görülecektir. En yüksek değerine 1980’li yılların başında ulaşmıştır ve en düşük seviyesini de 1985 yılında görmüştür. Aynı zamanda Euro’nun kullanılacağı ve İngiliz sterlinin tedavülden kaldırılacağı spekülasyonu da büyük ölçüde değer ve güven kaybına neden olmuştur. Günümüzdeki değerini incelediğimizde ise 2000’li yıllardan bu yana % 50’den fazla değer kazandığı açıkça görülmektedir.

İngiliz ekonomisinde meydana gelen olumlu veya olumsuz herhangi bir gelişme, direkt olarak değerini etkileyecektir. Örnek vermek gerekirse; İngiliz ekonomisinde meydana gelen büyüme veya yüksek faiz uygulaması, GBP/USD’nin yükselişe geçmesine neden olacaktır. Bu nedenle de İngiliz hükümetinin sterlin ile ilgili yaptığı herhangi bir açıklama, müdahale ve makro ekonomik verilerin iyi bir şekilde takip edilmesi gerekmektedir.

GBP/USD’nin 2013 – 2018 yılları arasında kaydettiği en yüksek seviye, 28 Haziran 2014 tarihinde 1,7153 dolardır. En düşük seviye ise 4 Mart 2017 tarihinde kaydedilen 1,2157 dolardır. Uzun vadeli grafiğine göz atıldığı zaman, fazla dalgalanmadığı görülmektedir. Sterlin, güvenli liman olarak görülen bir para birimidir ve grafikte bu durum görülmektedir.

USD/CHF

Amerikan doları/İsviçre frangının değeri de Amerikan doları tarafından belirlenmektedir. İsviçre ekonomisinin dünyanın en sağlam ekonomisi olduğu bilinmesine rağmen, Amerikan doları çiftin seyrini etkilemektedir. Amerikan ekonomisinde meydana gelen herhangi olumlu veya olumsuz değişiklik direkt olarak değerine yansımaktadır.

USD/CHF hakkında söylenebilecek en net konu, son 10 yıl gibi uzun bir süreçte sürekli olarak değer kaybetmesidir. İsviçre ekonomisinin stabilitesi karşısında, Amerikan dolarının değer kaybettiği zamanlarda USD/CHF’nin değer kazandığı görülmesine rağmen; kayıp dönemleri daha uzun bir zamanı kapsamaktadır.

USD/CHF, hızlı yükseliş veya düşüş dönemleri yaşamamaktadır ve bu nedenle değer kaybettiğinde açığa alım işlemi ile kazanç elde etmek mümkündür. Aynı zamanda günümüzde en popüler piyasa olan forexin en çok kazandıran enstrümanları arasında yer almaktadır.

USD/CHF’nin 2013 – 2018 yılları arasındaki değişimlerine göz attığımız zaman; en yüksek seviyenin 10 Aralık 2016 tarihinde 1,0298 frank ile kaydedildiğini görüyoruz. En düşük seviye ise 10 Ocak 2015 tarihinde kaydedilen 0,8544 franktır. Mayıs – 2014’ten sonra sert bir çıkış göstermiş ve 0,8760 franktan 1,0183 franka 3 Ocak 2015 tarihinde ulaşmıştır. Bu tarihten sonra çakılmış ve 5 yılın en düşük seviyesi görülmüştür. Öyle ki; 3 Ocak 2015’te 1,0183 frank iken, 10 Ocak 2015’te 0,8544’e gerilemiştir. Ardından yine sert bir çıkış yapmış ve 2015 Mart ayının başında 1 frankın üzerine çıkmıştır.

AUD/USD

Avustralya doları/Amerikan dolarından oluşan AUD/USD çiftinin seyri, genel olarak uzun vadeli yatırımlar için uygun görülmektedir. Çünkü aşırı dalgalanma göstermemektedir. Avustralya doları baz dövizi oluştururken, Amerikan doları karşıt dövizi oluşturmaktadır ve elde edilen kar – zarar Amerikan doları cinsindendir.

Genel olarak Avustralya’nın ekolojik durumu, AUD/USD’nin seyrini etkileyen ana faktördür. Kuraklığın ve sel gibi felaketlerin hakim olduğu bir ekolojik sisteme sahip olması, Avustralya ekonomisini olumsuz yönde etkilemektedir. Buna bağlı olarak AUD/USD’nin değer kaybetmesine neden olmaktadır.

Avustralya doları, dünyanın en çok kullanılan 6. para birimini oluşturmasının yanı sıra forex yatırımcıları tarafından da yoğun talep gören bir dövizdir. AUD/USD en yüksek değerini 2010 yılında, en düşük değerini de 2001 yılında kaydetmiştir. Değeri üzerine her ne kadar Avustralya doları etkili olsa da Amerikan dolarında meydana gelen yükselişler ve Avustralya dolarının dış etkiler nedeniyle değer kaybetmesi değerinde büyük değişikliklere neden olmuştur.

AUD/USD’nin 2013 – 2018 yılları arasındaki fiyat değişimlerine göre; en yüksek seviye 6 Nisan 2013 tarihinde 1,0546 dolar ile görülmüştür. En düşük seviye ise 9 Ocak 2016 tarihinde 0,6997 dolar ile kaydedilmiştir. En yüksek seviyesini gördükten sonra gerilemeye başlamış ve en düşük seviyenin görüldüğü tarihe kadar düşmüştür. O günden beri de uzun vadeli bir yükseliş trendi gözlenmektedir.

USD/CAD

Amerikan doları/Kanada dolarından oluşan USD/CAD, son zamanlarda özellikle forex yatırımcılarının yoğun talebi ile karşılaşmaktadır. Amerikan doları baz dövizi, Kanada doları karşıt dövizi oluşturmaktadır.

2007 yılında Kanada doları, ilk defa Amerikan dolarından daha değerli bir para birimi olarak işlem görmüştür ve o dönemde USD/CAD en düşük değerini göstermiştir. Nedeni ise küresel finansal krizdir.

USD/CAD’nin 2013 – 2018 yılları arasındaki performansına baktığımız zaman; en yüksek seviye 9 Ocak 2016 tarihinde 1,4345 CAD ile kaydedilmiştir. En düşük seviye ise 4 Mayıs 2013 tarihinde 1,0070 CAD ile görülmüştür. En düşük ve en yüksek seviye arasında düzenli bir yükseliş trendine girmiştir. En yüksek seviyenin ardından 1,22 – 1,37 bandında dalgalanmaya başlamıştır.

EUR/JPY

Euro/Japon yeninden oluşan EUR/JPY de son yılların popüler enstrümanları arasındadır. Euro baz dövizi, Japon yeni karşıt dövizi oluşturmaktadır. İki para birimi tarafında da yaşanan gelişmeler sonucunda en yüksek değerini 2008 yılında göstermiştir. Bunun yanı sıra 15 yılı aşkın yatırım sürecinin yaklaşık 10 yılı değer kazanan bir yol izlemiştir.

2010 yılında en çok değer kazanan ve en çok kar getiren para birimi olarak Japon yeni belirlenmiştir. Bunun yanı sıra Amerikan doları karşısında büyük değer kaybı gösteren Euro nedeniyle de EUR/JPY, kazançlı yatırım işlemlerinin vazgeçilmezi olmuştur. Ayrıca Euro’nun birçok ülkede kullanılan para birimi olması ve Japon yeninin de birçok ülke üzerindeki etkisi nedeniyle yüksek işlem hacmine sahiptir.

EUR/JPY’nin 2013 – 2018 yılları arasındaki performansını izlediğimiz zaman; en yüksek seviyenin 29 Kasım 2014 tarihinde 148,4071 yen ile kaydedildiğini görüyoruz. En düşük seviye ise 2 Temmuz 2016 tarihinde 111,5316 yen ile kaydedilmiştir. En yüksek ve en düşük seviye arasında düşüş trendi göstermiştir. Ardından toparlanarak yeniden yükseliş trendine girmiştir.

EUR/GBP

Euro/İngiliz sterlininin oluşturduğu EUR/GBP, yüksek işlem hacimli enstrümanlardandır. Finansal kriz döneminde Euro’nun, sterlinden daha fazla değer kazanması, değerinin yükselmesine neden olamamıştır. Güçlü bir yapıya sahip olan İngiliz sterlininin bu nedenle değer üzerinde daha fazla etkisi bulunmaktadır. Aynı zamanda Euro’nun bazı Avrupa Birliği ülkeleri tarafından benimsenmemesi de hiçbir zaman sterlin kadar değerli olmamasının nedeni olmuştur.

EUR/GBP’nin 2013 – 2018 yılları arasındaki performansı izlendiği zaman; en yüksek seviyenin 19 Ağustos 2017 tarihinde 0,9218 sterlin ile kaydedildiği görülmektedir. En düşük seviye ise 11 Temmuz 2015 tarihinde 0,6972 sterlin ile kaydedilmiştir. Düşüş trendini, en düşük seviyeyi kaydederek gördükten sonra yeniden yükseliş trendine girmiştir ve en yüksek seviyeyi kaydetmiştir.

En Çok İşlem Gören Minör Pariteler



Bir majör ve bir minör para biriminden oluşan döviz çiftlerine, minör parite denmektedir. Minörler genel olarak yerel traderlar tarafından talep görmektedir. Yine de forex gibi küresel piyasalarda fiyat hareketleri ile dikkat çekebilmiştir. Minörlerin işlem hacimleri majörlere nazaran çok daha düşüktür.

En çok tercih edilen minör para birimleri; Yeni Zelanda Doları (NZD), Güney Afrika Cumhuriyeti Randı (ZAR), Singapur doları (SGD)’dır.

En yüksek işlem hacimli minör döviz çiftleri ise şu şekildedir:

* CAD/CHF (Kanada dolarının İsviçre frangı karşısındaki değeri)
* CAD/JPY (Kanada dolarının Japon yeni karşısındaki değeri)
* CHF/JPY (İsviçre frangının Japon yeni karşısındaki değeri)
* EUR/CAD (Euro’nun Kanada doları karşısındaki değeri)
* EUR/SGD (Euro’nun Singapur doları karşısındaki değeri)
* EUR/ZAR (Euro’nun Güney Afrika randı karşısındaki değeri)
* GBP/CAD (İngiliz sterlininin Kanada doları karşısındaki değeri)
* GBP/CHF (İngiliz sterlininin İsviçre frangı karşısındaki değeri)
* GBP/ZAR (İngiliz sterlininin Güney Afrika randı karşısındaki değeri)
* SGD/JPY (Singapur dolarının Japon yeni karşısındaki değeri)
* USD/ZAR (Doların Güney Afrika randı karşısındaki değeri)

Majör dövizler dışında işlem yapmak isteyen yerel yatırımcılar, bunu genellikle çapraz kur denilen işlemler üzerinden gerçekleştirir. Çapraz kur sisteminde; bir para biriminin dolar karşındaki değeri üzerinden, diğer para biriminin değeri hesaplanmaktadır. Yani Amerikan doları dışındaki iki farklı para biriminin dolar üzerinden hesaplanması sistemine dayanır. Örnek vermek gerekirse;

* 1 USD = 0,5 EUR ve 1 USD = 1,5 TRY olarak kabul edilirse, bu noktada oluşturulacak çapraz kur üzerinden EUR/TRY değeri bulunabilir. 0,5 EUR = 1,5 TRY ise 1 EUR = 3 TRY olacaktır. EUR/TRY de 3’e eşit olacaktır.
Dolar dışında en aktif dövizler ise Euro, Japon yeni ve İngiliz sterlinidir. Minör döviz çiftleri genel olarak bu şekilde hesaplanmaktadır ve tahmin edileceği üzere majör para birimi, değeri üzerinden daha büyük etkiye sahip olacaktır.

Kaynak: Borsanasiloynanir
   

Karikatür nedir? Karikatürün Tarihçesi


Karikatür bir kişinin bir şeyin ya da bir olayin tuhaf ve gülünç taraflarini meydana koyacak şekilde yapilan resim. karikatürler, güdülen amaçlara göre, şaka etmek, alay etmek ya da küçük düşürmek için yapilmiş olabilir. kuvvetli bir anlatim kudretini gerektirdiği için ince ve önemli bir sanat şubesidir. edebiyattaki mizah ve yerginin resimdeki şeklidir.
bugünkü anlamiyla karikatürün meydana gelişi rönesans devrine rastlar bizde xiv. yüzyilda başlayan karagöz oyunu bir çeşit karikatürdür. fakat karikatürlerin bulunduğu mizah dergileri ancak xix. yüzyilin sonlarina doğru çikmağa başlamiştir. son yillarda da karikatür sanati bizde, dünya ölçüsünde bir gelişme kazanmiştir.

Karikatür, herhangi bir insanın, fikrin veya bir olayın resimlendirilerek gülünç şekilde anlatılması. bir insanın veya bir olayın ayrıntılarına girmeksizin, kısa, düşündürücü ve özlü bir fikir vermek veya genellikle güldürmek için bazı özelliklerinin göze çarpıcı bir şekilde resimlendirilmesi. karikatür, bir resim sanatıdır. bu resimleri çizenlere karikatürcü veya karikatürist denir.

karikatür, özelliği itibarıyla tanınan, bilinen orijinalinden farklıdır. karikatür, konu olan bir kişinin veya bir olayın dikkati çekici özelliklerini ortaya koyar. çoğu zaman kişinin bazı özelliklerinin abartılmasını konu eden karikatür, o kişiyi hicvetmek, küçültmek ve onunla alay etmek vasıtası olarak da kullanılmaktadır. alay etmek, insanların birbirlerini hafife alması, rencide etmesi, onu küçük ve gülünç duruma düşürmesi demektir. bu hususta avrupalı filozof bergson insanlar, yalnız insanları veya insanlarla ilgili olayları gülünçleştirmeyi düşünmüşlerdir. demiştir.

Yazılı karikatürler , genellikle güncel veya bölgesel sorunları ele alan daha çok yergi ve gülmece etki taşıyan eserlerdir.

Portre karikatürler , çoğunlukla insanın yüz kısmı (tüm beden de alınabilir) karikatürize edilerek , (yüzdeki temel öğelerin , çarpıcı unsurların aşırı abartıya kaçmadan deforme edilmesi) çizilen eserlerdir.

Bant karikatürler , birden çok kareden oluşan , verilmek istenilen mizahi duygu son karede yer alan yazılı veya yazısız çizimlerdir.

Karikatür görsel iletişim sanatıdır.Psikoloji ve sosyoloji ile de yakından ilgilidir. Karikatür çizen bir kişinin duygu ve düşüncelerini özgürce yansıtabilmesi gerekmektedir. Bu özgürlüğün ; duygu ve düşüncelerin irdelenmesi , çarpık , komik , tutarsız yanların meydana çıkarılması olduğunu unutup "karikatür sanatı" alet edilerek yapılan hakaret içerikli çalışmaların da karikatür sanatına dahil edilmesi toplumlarda karikatüre karşı beğeni olduğu kadar tepkinin de oluşmasına neden olmaktadır.

Karikatürün kışkırtıcı olması önemli özelliklerinden biridir.Buradaki kışkırtıcılık ile hakaret aynı anlama gelmemektedir. Her ne kadar kışkırtıcılığın içinde hakaretin varlığı aransa bile , hoşgörü ve mizah sınırları içinde kalındığı sürece ortaya güzel mizahi eserler çıkabilmektedir.


Stil :
Karikatürün çiziminde , fırça , tarama ucu , dijital (bilgisayar) gibi araçlar kullanılır. Sanatçının kimliğini oluşturmasında kullandığı çizim araçları da belirleyici olmaktadır.

Çizgi stili sanatçıyı en çok belirleyen özelliktir.Adeta onun imzası gibidir.Karakterini ; üç parmaklı , kel vs. stillerde çizmesi onu tanımamızda yardımcı olur. Çizimlerde plastik sanatlardan (resim , grafik) faydalanılmaktadır. Ancak unutmamak gerekir ki ; karikatür sanatı sanat disiplinlerinin bazen katı gelen kurallarına da karşı durduğu için çizimlerde deformasyon , perpektif bozuklukları kullanmakta hiç bir sakınca yoktur. İnsanı , doğayı dilediğiniz gibi çizebilirsiniz. Burada dikkat edilmesi gereken önemli unsur ; deformasyonun da görsel rahatsız ediciliği olmamasıdır.Aksi takdirde ortaya mizahi yönden yeterli de olsa bir yanı eksik eser çıkabilmektedir.

Benzerlik:
Karikatüristlerin Kabusu ! Bir sanatçı için olabilecek en kötü durumların başında yer alır. Yarışmadan ödül almanın keyfini sürerken bir anda karşınıza eserinizin pekçok benzerini koyuverirler.Yapılacak şey ya durumu görmezden gelmek ya da sessiz sedasız (biraz da kızarak) ödülü iade etmektir.

Bu durum genellikle ödüllü eserlerin başına geliyor gibi sanılmaktadır. Oysa ben dahil her çizerin benzer çalışmaları vardır. Kopya çalışmalara burada hiç değinmeyeceğim , çünkü onların sanat adına hiç bir değeri yoktur.Adı üstünde kopyadır ! Karikatür Sanatçısı doğası gereği kopya çekmez. Kopya çeken zaten karikatürist değildir. Bu kişinin öncelikle kendi değerlerini sorgulaması faydalı olacaktır.

İnternetin hızlı gelişimi bize bu konuda avantajlar da sunmaktadır.Binlerce çizerin eserine ulaşmak , iletişim kurmak kolaylaşmıştır.

Akla gelen ilk temayı çizmek karikatüristin düşeceği ilk tuzaktır.Benzer bir çizimi gördüğünüzde hiç kızmayın.Sizin gibi düşünen yüzlerce çizer var.

Benzersiz bir çalışma ortaya koyduğunuzu varsayalım.Benzersiz çalışmanız bir anda pek çok çizer tarafından kullanılmakta , esasen onlar da "benzer" çalışma yaptıklarının farkına varamamaktadırlar. Örneğin kum saati çalışması yaptınız.Başka bir çizer kum saatini alıp içine beyin yerleştirir , akışını gösterir , bir diğeri ağaç ... Rodin'in Düşünen Adam heykelini bilmeyen yoktur.Bununla değişik versiyonlarda her konuya uyumlu karikatür çizmek mümkündür. Oysa bunların tümü benzerdir.Beslendiği kaynakta temayı aldığı eserdir.

Çok eski devirlerden beri karikatürün yapıldığı bilinmektedir. pompei ve herculanın kazılarında, duvar ve vazolarda çeşitli karikatür örneklerine rastlanmıştır. esas karikatür sanatı, rönesans devrinde başlamıştır. fakat champfleury, eskiden yapılan resimleri karikatürden saymamaktadır. resme konu olan kişilerin özellikleri aydınlatılmadığı için karikatür sayılmaz. bunlara bürlesk denir.

taş, tuğla, vazo ve duvar gibi yerlere yapılan karikatür, baskı makinesi bulunup da kitaplar ve gazeteler yayınlanmaya başlayınca daha da gelişti.

18. yüzyılda yaşamış ispanyol ressamı goya, siyasi karikatürleriyle ün yaptı. aynı çağda yaşamış ingiliz ressamı william hogarth'da eserlerinde bu özelliğe çok yer verdi.

gazeteciliğe karikatürü ilk defa fransız ressamı charles philipon getirdi. hatta 1831'de paris'te la caricature gazetesini kurdu. ondan sonra ingilizler ve almanlar da karikatürü gazetecilikte kullanmaya başladı. ingiltere'deki ünlü siyasi mizah dergisi punch bu çığırın kısa zamanda gelişmesine yol açtı.

karikatür, kendine özgü sadeliği ve didaktik (öğretici) tarafı sebebiyle herkes tarafından benimsendi. karikatürde insanları veya tipleri hicivli olarak canlandırma şekli ilk olarak 16. yüzyılda olmuştur. mesela, agostino carracci ve giovanni bernini tarafından ele alınmıştır. 16. yüzyılın tanınmış karikatürlerinden birisi, küçük bir el arabasında midesini taşıyan ve bir yandan da kusan bir oburu tasvir eden alman karikatürüdür.

siyasi konuları gaye edinen karikatürler, 18. yüzyılda çoğaldı. luterciliğin ortaya çıkışı ingiltere'de hannover hanedanıyla jakobitler arasında meydana gelen olayları anlatan çizgiler önemli siyasi karikatürler arasında sayılmaktadır. son zamanlarda milletlerarası karikatürcüler arasında fransa'da sempe,ronald searle, guérin ve effel; ingiltere'de sir david low; almanya'da da p. simmel bilinmektedir. şair ve edipliklerinin yanında victor hugo ile alfred de musset birer karikatürcüydüler.

türkiye'de ilk karikatür; teodor kasap'ın 1870'te çıkardığı diyojen dergisi'nde görüldü. bilinen ilk türk karikatürcüsü ali fuat bey'dir.sultan abdülhamit döneminde kesintiye uğrayan mizah dergiciliğinde ikinci meşrutiyet'in ilanıyla birlikte bir patlama olur.bu dönemin en önemli karikatürcüsü cem'dir. damgasını vurduğu kalem ve çıkardığı cem dergilerinde batı anlayışına uygun olarak osmanlı devletini ve idarecilerini hicvetmiştir.bu dönemde birbiri ardına çıkan karagöz, geveze, dalkavuk, davul gibi dergilerde siyasi karikatürün ilk örnekleri verilmiştir. kurtuluş savaşı'na karşı aydede'de rıfkı ve kurtuluş savaşı yanlısı güleryüz'de sedat simavi de dönemin önemli imzalarıdır. cumhuriyet döneminin karikatürcü simgeleri olarak cemal nadir ve ramiz gökçe'yi görürüz. bu iki karikatürcü, çizdikleri sosyal ağırlıklı karikatürlerle türkiye'de bu sanatın geniş kitleler tarafından benimsenip sevilmesini sağlamışlardır.aynı dönemin çizerleri olarak münif fehim, sedat nuri, şevki çankaya, necmi rıza ayça, orhan ural, sururi gümen, salih erimez,ihap hulusi adları da anılmaya değerdir... 1940'ların sonlarına doğru çıkmaya başlayan marko paşa dergisinde mim uykusuz toplumcu gerçekçi karikatürün başyapıtlarını vermiştir. aynı dönemde ratip tahir de chp çizgisinde kalem oynatarak politik karikatürlerin başarılı örnekleriyle okuyucuyu buluşturmuştur. daha sonraki döneme damgasını vuran 1950 kuşağı karikatürcüleri ise batıdaki değişime paralel olarak karikatürde kara mizaha kayan ve yazısız olmaya özen gösteren bir anlayışla eserler verdiler...eflatun nuri,semih balcıoğlu, turhan selçuk, nehar tüblek, ferruh doğan,ali ulvi, güngör kabakçıoğlu, tonguç yaşar, yalçın çetin, altan erbulak,bedri koraman, mıstık, cafer zorlu gibi karikatürcüler bu dönemde ve daha sonra önemli yapıtlara imzalarını atmışlardır. aynı karikatürcü kuşağının en genç üyesi oğuz aral, 1972'de yayınlamaya başladığı gırgır dergisiyle, 1960'lar boyunca düşüş gösteren mizah dergiciliğine büyük bir ivme kazandırmış ve 1970'lerin sonunda 300 bin, 80'lerde 500 binin üzeri tirajları yakalamıştır.hayatın her alanını kucaklamaya çalışan gırgır karikatürcüleri arasında ilban ertem, nuri kurtcebe, irfan sayar, hasan kaçan, behiç pek, latif demirci, necdet şen, engin ergönültaş, mehmet çağçağ, tuncay akgün,ergün gündüz, zafer temoçin,birol bayram, metin üstündağ sayılabilir.aynı dönemde tan oral,sami caner, atilla kanbir, emre senan, kemal gökhan, behiç ak , musa kart, salih memecan gibi karikatürcüler de daha farklı tarzlarda gazete ve sergi karikatürleri çizmişlerdir...90'lı yılların sonlarına doğru yeni karikatür anlayışları filizlenmeye başlamış ve undergraund tarzda yaklaşımlar öne çıkmaya başlamıştır.bu son dönemin önde gelen adları arasında selçuk erdem, erdil yaşaroğlu, bahadır baruter, bülent üstün sayılabilir...

bugüne kadar bulunmuş ilk resimler, mağara duvarlarına çizilmiş hayvan resimleri, av sahneleri ve gene mağara duvarlarına basılmış el izleridir. bunlar, insanoğlunun soyut düşünme yeteneğini bu dönemlerde bile geliştirmiş olduğunu ispatladıkları için ayrıca değer taşırlar.teknoloji geliştikçe resim yapmakta kullanılan malzemeler de gelişmiş, bitki yağlarıyla elde edilen ve öylece kullanılan pigmentlerin yerini sentetik pigmentlerle yapılmış, sağlığa daha az zararlı, daha kalıcı, kullanımı daha kolay boyalar almıştır. tarih boyunca duvarlara, taşa, tahtaya, deriye, metallere, kumaşlara, kanvasa, kağıda (ve çeşitlerine), cama, sentetik malzemelere resim yapılmıştır.

içerik açısından bilinen ilk resim örneklerinin kötü ruhları uzak tutmak, bereket getirmek gibi dini inançlarla yapılmış oldukları tahmin edilir. mısır, çin ve hindistan'da m.ö. yapılmış resimler, gündelik hayatı betimlerler, hikayeler anlatırlar ve kılavuz nitelikleri taşırlar.

batı resmi, milattan sonra dini konuları sembolik bir şekilde resmetmeye odaklanmıştır ancak figürler hareketsiz, kompozisyonlar ise kuralcıdır. rönesanstan sonra dini konuların dışına çıkılmaya başlanmış, ressamlar eserlerine vermek istedikleri anlamlara göre nüanslar katmaya başlamışlardır. rönesans ile canlanan ve doğayı inceleyerek, detaylı şekilde, olduğu gibi resmetme arzusu perspektif tekniğinin geliştirilmesine yol açmıştır. leonardo da vinci'nin anatomi analizleri eşsizdir.

islam dini, allah yaratılarını taklit etmeyi insanoğluna yasakladığı için islami resimler 18. yüzyılın ortalarına kadar, daha çok soyut desenler ve yazının şekillendirilmesi hat sanatı, ebru ve minyatür ile sınırlı kalmıştır.

1860-1869 döneminde, paris’te gerome’un öğrencisi olan osman hamdi bey, ülkesine döndükten sonra gerçekleştirdiği yapıtlar ve sanayii nefise mektebi'ni kurmasıyla birlikte, resim sanatı doğu toplumlarında yaygınlaşmaya başlamıştır. günümüzde, dünya resim tarihinin önemli bir parçası olarak kabul edilen pek çok türk ressam bulunmaktadır.

1880'lerde, kimine göre tonalizm, kimine göre sembolizm akımlarıyla başlayan modern resim, konusunu avam insanda, onun gündelik yaşamında, psikolojisinde bulur. kompozisyon, ışık, renk, çizgi, perspektif konularında konmus kurallari yıkma, özgürleşme arzusu öne çıkar.


Karikatür Tarihi

Karikatür tarihi Paleolitik Çağ’a kadar götürülebilir. Ancak bugünkü anlamıyla ortaya çıkan karikatürlerin başlangıcını 17. yüzyıl olarak ifade etmek olasıdır. Önceleri sadece kişilerin portreleriyle ilgilenirken daha sonra olayları, sosyal konuları ele almış ve bu gelişmeler sırasında çizgi anlayışı ve teknik açısından da değişimler göstermiştir. Baskı makinasının gelişimine parelel olarak karikatür daha da yaygınlaşmıştır. Karikatür gazetelerle, dergilerle, sergilerle hedef kitlesine ulaşmaya çalışırken, daha sonra TV ye girmiş, bilgisayara girmiş internet ağı ile yepyeni bir iletişim olanağına kavuşmuştur.

“Karikatür; insanların, varlıkların, olayların hatta duygu ve düşüncelerin doğala ters düşen, olağanla çelişen, gülünç yanlarını yakalayıp bunları kimi zaman da yazıyla desteklenmiş abartılı çizimlerle bir gülmece anlatımına dönüştürme sanatıdır.”

Karikatür bir tek kare ile görsel anlatım aracı iken, bant karikatürler kullanılmaya başlanmış, çizgi öykü, çizgi roman gibi çeşitlenmeler ortaya çıkmıştır. Karikatürün altın çağı 20. yüzyıldır. Bu dönemde karikatürün sıkça kullanıldığı bir başka alan da sinema olmuştur. Çizgi öykülerin hareketlendirilmesiyle kısa ve uzun metrajlı filmler yapılmaktadır. Bilgisayar kullanımı ile çizgi film çalışmalarında hem görüntü zenginliğinden yararlanılmakta hem de zaman ve emek tasarrufu yapılmaktadırTüm bu gelişmelerle karikatür ne yapmak istiyor? Elbette basının birincil işlevi olan “haber vermek” anlamında karikatür de haber vermek istiyor. Bu haber verme karikatürün kendi kurgusu, kendi anlayışı çerçevesinde ve kendi üslubu ile oluşturuluyor. Siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik, sanatsal, felsefi, edebi ve psikolojik aktüaliteyle ilgilenen karikatür bunu okuyucuya iletiyorsa kuşkusuz bu bir haberdir.

Karikatür sanatı, özellikle gazete karikatürü gündelik politika ile ilgilenmiş ve ilgisini sürdürmektedir. Bir bakıma çizgiyle tutulmuş “günlük tarih” olarak ta değerlendirilmektedir. Bu hem ülkemizde hem de Batı’da böyle süregelmektedir. Gazete karikatürleri kronolojik olarak izlendiğinde ülkenin tarihini, siyasal ve sosyal yaşamdaki değişimlerini, toplumsal aksaklık ve aykırılıklarını gözlemek olasıdır.

Karikatür, ders kitaplarında bir eğitim aracı olarak kullanılabilmektedir. Uzaktan öğretim yöntemiyle ders işlemede anlaşılmayı kolaylaştıran öge olarak yazılar, şemalar ve grafiklerin yanı sıra karikatürden de yararlanılmaktadır.

Karikatür bir grafik sanatı, bir görsel iletişim sanatıdır. O yüzden semantik ve estetik olarak incelenmelidir. Semantik yanı düşünce ve içeriği temsil eder, estetik yanı ise görsel iletinin sanatsal yanını oluşturur. Buradan yola çıkılarak karikatürün hem sanat tarihinde, hem de düşünce tarihinde yeri olduğu rahatlıkla söylenebilir. Ünlü Türk karikatürcüsü Ali Ulvi ERSOY; karikatürcünün, özellikle günlük gazete karikatürcüsünün estetik yönünü geliştirirken “ekonomi, bilim, politika, felsefe, tarih ve edebiyat konularında bol kitap okumalı ki karikatürünü çizerken bütün bu alanlara başvurma olasılığı hep vardır” demiştir.

Karikatür; sosyal bir gösterge, bir yansıtıcıdır. Psikoloji ile yakından ilgilidir. Bir kişiliğin, bir sosyal sınıfın, bir rolün belirgin çizgilerini açığa çıkarmak hem karikatürcünün, hem psikologun görevidir. Öyleyse karikatür sanatı ile psikoloji bilimi arasında önemli bir bağ vardır.

Daha önceki dönemlerde de örnekleri olmasına karşın, çağdaş karikatür 19. yüzyılda kitle iletişim aracı olarak gazete ve dergilerin yaygınlık kazanmasıyla gelismiştir. Türkiye'de ortaya çıkışı da bu alandaki gelişmelerle hemen hemen aynı döneme rastlar. Tanzimat döneminden sonra gazete ve dergilerin çoğalması ve baskı tekniklerindeki ilerleme anlatım aracı olarak grafik sanatlarından yararlanmayı da birlikte getirmiş, gazetelerde, dergilerde haberleri anlatan ya da destekleyen çizimler, resimleme çalismaları görülmeye baslamıştır. Bir süre sonra bu anlatım biçimlerinden batıda olduğu gibi eleştiri ve gülmece amacıyla yararlanma düşüncesi ortaya çıkmış ve uygulanmıştır.

Giderek bu işin uzmanı sanatcılar yetişmiş, hatta yalnız bu tür çizimlere dayanan gülmece gazete ve dergileri yayımlanmıştır. Türkiye’de Karikatür: Karikatür Türkiye'de batı etkisi altında gelişmiş sanatlar arasındadır. Ama bize özgü sanatlar arasında karikatürün özelliklerini taşıyan yaratı alanları da bulunmaktadır. Sözgelimi, minyatürde çizimin önemli bir yeri vardır. Bazı minyatürlerde oldukça abartılmış figürlere rastlanır. Karagöz oyununda kullanılan figürler de fazlasıyla kendine özgü, abartılmış çizgilerle gülünç tipler çizerler. Karikatürün en önemli öğesi olan gülmece ise cok eskiçağlardan beri Anadolu insanının kullandığı bir dişavurum biçimidir. Hitit kabartmaları incelendiğinde, işlevi eğlencelerde insanları güldürmek olduğu anlaşılan kişileri canlandıran kabartmalara rastlanır. Nasreddin Hoca ve Bektaşi fikaraları ise daha yakın çağlardan örneklerdir. Ortaoyunu gibi gösteri sanatları özgün ve abartılı tiplerle gülmeceyi kullanan anlatım araclarıdır.

Bütün bu birikimler Türkiye'de karikatüre hazır bir ortam yaratmıştır diyebiliriz. Başlangıç Dönemi: Osmanlı döneminde ilk karikatür 1867'de yayımlanmıştır. 1870'te Teodor Kasap'ın yayımladığı Diyojen ise ilk Türk gülmece dergisidir. Bu dergiyi başkaları izlemekle birlikte, ilk karikatürlerin yayımlanmasından sonra uzunca bir süre karikatürsüz bir dönem yaşandı. II. Abdülhamid'in baskıcı yönetimi gazete ve dergilerin çıkmasını engellemiş, çıkabilenlerde de eleştiri amaçlı gülmeceye izin verilmemiştir. Bu dönemde Türk karikatürü Türkiye dışında yayımlanan gazete ve dergilerde yer alarak sürdü. 1908'de II. Meşrutiyet'ten hemen sonra bu tür yerli yayınlar yeniden çoğaldı, bu da karikatürde bir canlanmaya neden oldu. İlk dönem Türk karikatürünün özelliklerinden biri çizimlerin resim gibi oluşudur. Başka bir deyişle, karikatürler gerçekçi çizimler üstüne kuruluydu.

Abartıyı sağlamak için düzenleme ve çizim özelliklerine önem veriliyor, gülmece daha çok yazıya dayanıyordu. Altyazılarda açıklamalar, karşılıklı konuşmalar yer aliyor, ayrıca çizimde gösterilen figürlerin üstüne de kim ya da ne oldukları yazılarak açıklanıyordu. Türkler'in dışındakı Osmanlı uyrukları batılılasma hareketine önemli katkıda bulunmuşlardır. Özellikle Ermeni kökenli sanatçılar, tiyatro ve mimarlık alanında olduğu gibi, karikatür alanında da batı etkilerine açık çalişmalarıyla tanınırlar. İlk dönem karikatürcüleri, arasında Nişan Berberyan, Santr, Opçandassis'in yanı sıra Ali Fuat Bey gibi adlar vardır. Bu dönemde pek çok karikatür de imzasız olarak yayımlanmıştır. II. Meşrutiyet'i izleyen dönemde ise Sedat Nuri İleri, Scarselli, A. Rigopulos, Mehmed Baha, Halit Naci, Münir Osman yer alir. Dönemin en önde gelen sanatçısı ise Cemil Cem'dir. Klasik Karikatür Dönemi : Türk karikatürünün ikinci dönemi cumhuriyetin kurulmasını izleyen yıllarda ortaya çıkmıştır. 1928'de yeni Türk alfabesinin benimsenmesi okuryazar sayısını çoğalttığı gibi basın yayın alanında da önemli bir canlanmaya yol açtı. Bu değişme ve gelişmeleri izleyen yıllarda karikatürün günlük gazetelerin ayrılmaz bir parçası olmuş ve klasik Türk karikatürünün en büyük ustaları yetişmiştir.

Bu dönemin karikatürünün en belirgin özelliği çizimdeki değişmedir. Bir önceki dönemin sonlarına doğru başlayan çizimlerdeki yalınlaşma süreci bu dönemde de sürmüştür. Çizimlerde artik en ince ayrıntılardan vazgeçilmiştir. Karikatürün gündelik olması bu ayrıntı düzeyinde çalışmayı olanaksız kılmaktaydı. Dönemin bir başka çizim özelliği de insanların dışındaki varlık ve olguların da karikatür kalıpları içinde çizilmeye başlanmasıdır. Çizim düzeyindeki üçüncü gelişme ise bazısı batıdan alınmış simgelerin ve kalıpların kullanılmasıdır. Örneğin şaşıran birinin şapkası uçar, birinin başının üstünde uçuşan yıldızlar onun canının yanmış olduğunu anlatır. Yazı bu dönemde de gülmeceyi iletmede enn önemli öğe olmayı sürdürmüştür. Karikatürler resimlendirilmiş birer fıkra gibidirler. Bir önceki döneme göre bu alanda da bir yalınlaşma gözlenmektedir. Artık olayın hangi ortamda geçtiği, konuşmaların kimler arasında olduğu gibi, çizimin açık seçik gösterdiği şeyler yazıyla açıklanmaz olmuştur.

Eskiden olduğu gibi bu dönemde de tümüyle yazısız anlatımların kullanıldığı olmaktadır, ama bunların sayısı çok değildir. Yeni yazıyla yayımlanan ilk karikatür albümlerinin çıkması, ilk karikatür sergilerinin açılması, ilk kadın karikatürcünün yetişmesi yaklaşık 1950'ye kadar süre bu dönem içinde olmuştur. Dönemin en önemli sanatçısı Cemal Nadir Güler'dir. Bu dönemin özelliği olarak söylenenlerin hepsinde katkısı olan bu sanatçı çizgide sağlam bir anlatım dili kurmuştur. İlk çizgi roman sayılabilecek Amcabey'i yaratmış, onun öykülerini çizgi film biçimine getirmeye çalışarak bu alandaki ilk denemeleri yapmıştır. İlk kadın karikatürcü olan Selma Emiroğlu'nun da öğretmenidir. Cemal Nadir karikatür sanatının sevilmesinin, benimsenmesini sağlamış, genç karikatürcüleri özendirmiştir.

Dönemin önde gelen öteki adları arasında Münif Fehim Özarman, Ramiz Gökçe, Ratip Tahir Burak, Kozma Togo, Salih Erimez, Orhan Ural, Necmi Rıza Ayça bulunmaktadır. Bu sanatçılardan birçoğu sonraki dönemlerde de karikatürcülüğü sürdürmüştür. Çağdaş Karikatür Dönemi : Türk karikatürünün üçüncü dönemi 1950'de başlar. II. Dünya Savaşı'nın bitmesinden sonra Türkiye'nin dış dünyaya açılmasına, siyasal ve ekonomik alanda liberalleşmesine paralel olarak basın-yayın yaşamında gözlenen canlanma ve çeşitlenme karikatüre de yansımış, Türk karikatürü yenilenip çağdaşlaşmaya başlamış, çalışmalarını uluslararası düzeyde kabul ettiren sanatçılar yetişmiştir.

Yeni karikatür anlayışının en etkin olduğu dönem 1950-1960 arasıdır. Önde gelen temsilcileri günümüzde de yapıt vermeyi sürdürmekte, ayrıca pek çok genç karikatürcü günümüzde de bu dönemin ustalarının ilkelerini uygulayan yapıtlar vermektedir. Üçüncü dönemdeki en önemli değişiklik çizimde görülmektedir. Belli bir yalınlaşma sürecinden geçmiş de olsa, ikinci dönem karikatürü anlatımı doğrudan desteklemeyen ayrıntılarla doludur. 1950 kuşağı adıyla da bilinen yeni karikatür neredeyse bir çırpıda denecek kadar hızla kendini bunlardan arındırmış, gereksiz her türlü ayrıntıyı çizimden çıkarmıştır.

Çağdaş eğilimlere paralel bu gelişme bir süre sonra karikatürün çizgiyle gülmece yapma sanatı olarak tanımlanmasına yol açmıştır. Çizgide görülen tutumluluğun benzeri yazıda da görülmektedir. Gülmeceyi ileten yazı artık kendi başına bir fıkra olmaktan çıkmış, çizimi bütünleyen, ancak onunla anlam kazanan bir öğe durumuna gelmiş, yazısız karikatür öne çıkmıştır. Bu anlayışı uygulayan en önemli sanatçılar Turhan Selçuk, Ali Ulvi Ersoy ve Ferruh Doğan olmuşlardır. Nehar Tüblek, Semih Balcıoğlu, Altan Erbulak, Mustafa Eremektar (Mıstık) ve Oğuz Aral da bu dönemin karikatürcüleri arasındadır. Onları Yalçın Çetin, Tonguç Yaşar, Tan Oral ve Tekin Aral izlemişlerdir. Suat Yalaz daha sonra çizgi romana yönelmiştir. Bu dönemde Türk karikatürcüleri yurtdışındaki yarşmalarda ödüller kazanmış, yapıtları yabancı gazete ve dergilerde yayımlanmış, karikatürleri albümlere, müzelere alınmıştır.

Türkiye'de de ulusal ve uluslararası yarışmalar düzenlenmeye başlanmıştır. Karikatürcülerin çizgi roman, canlandırma sineması diye de anılan çizgi film, kitap resimleme, afiş gibi sanat alanlarında da çalışmalar yapmışlardır. Karikatürün ne olduğu ve ne olması gerektiğine ilişkin ilk kurumsal çalışmalara da gene bu dönemde rastlanır. Türk karikatürü 1960'tan sonra bir duraklama dönemine girdi. Sanatçıların anlatım açısından yenilikler getirmeyişinin yanı sıra okuyucu ve izleyici de karikatüre daha az ilgi göstermeye başladı.

Gazete ve dergiler yalnız yurtdışından alınan karikatürleri ve adını duyurmuş Türk sanatçılarının yapıtlarını yayımlıyor, genç sanatçıların çalışmalarına fazla şans tanımıyordu. Duraklamaya neden olan etkenlerden biri karikatürün giderek soyut bir grafik sanat düzeyine gelmesi, anlatımını karmaşık simgeler ve çizim teknikleriyle iletir olmasıdır. Karikatür çizgiyle gülmece yapma sanatıdır düşüncesi yerini, karikatür güldürmez düşundürür düşüncesine bıraktı, gülmecesi sınırlı bu yaklaşım da geniş izleyici kitlesi tarafından benimsenmedi. Konu ya da anlatım yolu bulamayan karikatürcüler güncel olayları resimlemekten ileri geçemeyen yapıtlar üretir oldular.

Bu dönemin sonlarında, 1969'da Semih Balcıoğlu, Turhan Selçuk ve Ferit Öngören'le birlikte Karikatürcüler Derneği'ni kurdu. Yeni Karikatür Dönemi : 1970'lerin başında karikatür bir kendini yenileme sürecine girdi, böylece de günümüze kadar süren dördüncü ve sonuncu dönem başlamış oldu. Bu dönemde karikatür büyük yaygınlık kaznarak pek çok kişi, özellikle de gençler için bir anlatım, bir dışavurum aracı oldu. 1975'te de İstanbul'da, Tepebaşı'nda Türkiye'nin ilk Karikatür Müzesi kuruldu. Dönemin özelliklerinden biri soyut anlatımlarından uzaklaşmak olmuştur. Bir başka çizim özelliği de karikatürün çizgi romana özgü anlatım tekniklerinden yararlanmaya başlamasıdır. Altyazılar ortadan kalkarak, sözlerin konuşma balonları içine alınması, çizgi romana özgü ünlem, sözcük ve işaretlerin karikatürde de kullanılması, daha devingen, canlı, çarpıcı çizimlerin araştırılması, yazarı ile çizeri ayrı ortak yapımların çoğalması karikatüre yeni bir soluk kazandırmış, karikatürün yeniden yaygın bir anlatım aracı olarak kullanılmasını sağlamıştır.
Dönemin gülmece açısından özelliği yazıdan kaçınmaması, dahası yüzyıllardır kullanılan bazı sözlü gülmece özelliklerine dayanarak bunu karikatüre aktarmasıdır. Ayrıca gülmece açısından bir başka önemli adım daha atmış, bilinmeyen üçüncü kişilere yönelik iğnelemeler yerine doğrudan sokaktaki insanı konu alan bir gülmeceye yönelinmiştir. Yazında gülmece yazarı Aziz Nesin'le başlayan, Türk insanının kendi kendisinin alaya alan gülmece yaklaşımının karikatüre katılması da bu sanata yeni bir canlılık veren en önemli etkenlerden biridir.

Bu dönemin önde gelen adı, 1950 kuşağının en genç karikatürcülerinden biri olan Oğuz Aral'dır. Onun yönetimini üstlendiği Gırgır adlı gülmece dergisi yeni anlayışa öncülük etmiş, pek çok genç sanatçının yetişmesini sağlamıştır. 1971'den beri çıkan ve adı 1989'da Oğuz Aral'ın yarattığı bir çizgi roman kahramanı olan Avni'ye dönüştürülen bu dergi görülmedik bir başarı kazanarak, bütün dünyada yayımlanan üçüncü büyük gülmece dergisi durumuna gelmiştir. Dönemin öteki karikatürcüleri arasında Hasan Kaçan, Behiç Pek, Latif Demirci gibi adlar vardır. Engin Ergönültaş, Can Barslan, Mehmet Çağçağ, Tuncay Akgün de aynı anlayışı sürdürmüşlerdir. Yeni anlayışa ayak uydurabilen, Oğuz Aral'ın kardeşi Tekin Aral bir yandan başarılı portre karikatürleriyle tanınırken bir yandan da Türkiye'nin büyük gülmece dergilerinden Fırt'ı yönetmektedir. Kemal Aratan, Serhat Gürpınar, Yavuz Taran ise bir sonraki çizer kuşağının temsilcileridir. Bu dönemde kadın çizerlerin de sayısı çoğalmıştır. En başarılı olanlarından biri Çılgın Bediş adlı çizgi romanın yaratıcısı Özden Ögrük'tür.

Bu arada bu dönemde karikatürcülüğünün yanı sıra mizah yazarlığı yapan isimler de görülür. Cihan Demirci, Gani Müjde ve Metin Üstündağ gibi isiler hem çizer hem de yazar olarak diğer mizahçılardan ayrılırlar. Karikatür günümüz Türkiye'sinde yaygınlık açısından en önde gelen sanat dalı durumuna gelmiştir. Sanatsal yaratıcılık alanı olarak geniş kitleler tarafından ilgiyle izlenmekte ve sevilmektedir. Gülmece dergilerinin sayısı çoğalmış, ayrıca gazete ve dergiler de gülmece ekleri vermeye, amatör çizer köşeleri düzenlemeye başlamişlardır. Büyük kentlerin dışında da sergiler, yarışmalar düzenlenmektedir. Bunlara paralel olarak karikatürün tarihini, kuramını konu alan yazılar, kitaplar yayımlanmaktadır.

Türk Karikatür Tarihi

Başlangıç Dönemi


Osmanlı döneminde ilk karikatür 1867'de yayımlanmıştır. 1870'te Teodor Kasap'ın yayımladığı Diyojen ise ilk Türk gülmece dergisidir. Bu dergiyi başkaları izlemekle birlikte, ilk karikatürlerin yayımlanmasından sonra uzunca bir süre karikatürsüz bir dönem yaşandı. II. Abdülhamid'in baskıcı yönetimi gazete ve dergilerin çıkmasını engellemiş, çıkabilenlerde de eleştiri amaçlı gülmeceye izin verilmemiştir.

Bu dönemde Türk karikatürü Türkiye dışında yayımlanan gazete ve dergilerde yer alarak sürdü. 1908'de II. Meşrutiyet'ten hemen sonra bu tür yerli yayınlar yeniden çoğaldı, bu da karikatürde bir canlanmaya neden oldu.

İlk dönem Türk karikatürünün özelliklerinden biri çizimlerin resim gibi oluşudur. Başka bir deyişle, karikatürler gerçekçi çizimler üstüne kuruluydu. Abartıyı sağlamak için düzenleme ve çizim özelliklerine önem veriliyor, gülmece daha çok yazıya dayanıyordu. Altyazılarda açıklamalar, karşılıklı konuşmalar yer aliyor, ayrıca çizimde gösterilen figürlerin üstüne de kim ya da ne oldukları yazılarak açıklanıyordu.

Türkler'in dışındakı Osmanlı uyrukları batılılasma hareketine önemli katkıda bulunmuşlardır. Özellikle Ermeni kökenli sanatçılar, tiyatro ve mimarlık alanında olduğu gibi, karikatür alanında da batı etkilerine açık çalişmalarıyla tanınırlar. İlk dönem karikatürcüleri, arasında Nişan Berberyan, Santr, Opçandassis'in yanı sıra Ali Fuat Bey gibi adlar vardır. Bu dönemde pek çok karikatür de imzasız olarak yayımlanmıştır. II. Meşrutiyet'i izleyen dönemde ise Sedat Nuri İleri, Scarselli, A. Rigopulos, Mehmed Baha, Halit Naci, Münir Osman yer alir. Dönemin en önde gelen sanatçısı ise Cemil Cem'dir.

Klasik Karikatür Dönemi

Türk karikatürünün ikinci dönemi cumhuriyetin kurulmasını izleyen yıllarda ortaya çıkmıştır. 1928'de yeni Türk alfabesinin benimsenmesi okuryazar sayısını çoğalttığı gibi basın yayın alanında da önemli bir canlanmaya yol açtı. Bu değişme ve gelişmeleri izleyen yıllarda karikatürün günlük gazetelerin ayrılmaz bir parçası olmuş ve klasik Türk karikatürünün en büyük ustaları yetişmiştir.

Bu dönemin karikatürünün en belirgin özelliği çizimdeki değişmedir. Bir önceki dönemin sonlarına doğru başlayan çizimlerdeki yalınlaşma süreci bu dönemde de sürmüştür. Çizimlerde artik en ince ayrıntılardan vazgeçilmiştir. Karikatürün gündelik olması bu ayrıntı düzeyinde çalışmayı olanaksız kılmaktaydı. Dönemin bir başka çizim özelliği de insanların dışındaki varlık ve olguların da karikatür kalıpları içinde çizilmeye başlanmasıdır. Çizim düzeyindeki üçüncü gelişme ise bazısı batıdan alınmış simgelerin ve kalıpların kullanılmasıdır. Örneğin şaşıran birinin şapkası uçar, birinin başının üstünde uçuşan yıldızlar onun canının yanmış olduğunu anlatır. Yazı bu dönemde de gülmeceyi iletmede en önemli öğe olmayı sürdürmüştür. Karikatürler resimlendirilmiş birer fıkra gibidirler. Bir önceki döneme göre bu alanda da bir yalınlaşma gözlenmektedir. Artık olayın hangi ortamda geçtiği, konuşmaların kimler arasında olduğu gibi, çizimin açık seçik gösterdiği şeyler yazıyla açıklanmaz olmuştur. Eskiden olduğu gibi bu dönemde de tümüyle yazısız anlatımların kullanıldığı olmaktadır, ama bunların sayısı çok değildir. Yeni yazıyla yayımlanan ilk karikatür albümlerinin çıkması, ilk karikatür sergilerinin açılması, ilk kadın karikatürcünün yetişmesi yaklaşık 1950'ye kadar süre bu dönem içinde olmuştur.

Dönemin en önemli sanatçısı Cemal Nadir Güler'dir. Bu dönemin özelliği olarak söylenenlerin hepsinde katkısı olan bu sanatçı çizgide sağlam bir anlatım dili kurmuştur. İlk çizgi roman sayılabilecek Amcabey'i yaratmış, onun öykülerini çizgi film biçimine getirmeye çalışarak bu alandaki ilk denemeleri yapmıştır. İlk kadın karikatürcü olan Selma Emiroğlu'nun da öğretmenidir. Cemal Nadir karikatür sanatının sevilmesinin, benimsenmesini sağlamış, genç karikatürcüleri özendirmiştir. Dönemin önde gelen öteki adları arasında Münif Fehim Özarman, Ramiz Gökçe, Ratip Tahir Burak, Kozma Togo, Salih Erimez, Orhan Ural, Necmi Rıza Ayça bulunmaktadır. Bu sanatçılardan birçoğu sonraki dönemlerde de karikatürcülüğü sürdürmüştür.

Çağdaş Karikatür Dönemi

Türk karikatürünün üçüncü dönemi 1950'de başlar. II. Dünya Savaşı'nın bitmesinden sonra Türkiye'nin dış dünyaya açılmasına, siyasal ve ekonomik alanda liberalleşmesine paralel olarak basın-yayın yaşamında gözlenen canlanma ve çeşitlenme karikatüre de yansımış, Türk karikatürü yenilenip çağdaşlaşmaya başlamış, çalışmalarını uluslararası düzeyde kabul ettiren sanatçılar yetişmiştir. Yeni karikatür anlayışının en etkin olduğu dönem 1950-1960 arasıdır. Önde gelen temsilcileri günümüzde de yapıt vermeyi sürdürmekte, ayrıca pek çok genç karikatürcü günümüzde de bu dönemin ustalarının ilkelerini uygulayan yapıtlar vermektedir.

Üçüncü dönemdeki en önemli değişiklik çizimde görülmektedir. Belli bir yalınlaşma sürecinden geçmiş de olsa, ikinci dönem karikatürü anlatımı doğrudan desteklemeyen ayrıntılarla doludur. 1950 kuşağı adıyla da bilinen yeni karikatür neredeyse bir çırpıda denecek kadar hızla kendini bunlardan arındırmış, gereksiz her türlü ayrıntıyı çizimden çıkarmıştır. Çağdaş eğilimlere paralel bu gelişme bir süre sonra karikatürün çizgiyle gülmece yapma sanatı olarak tanımlanmasına yol açmıştır.

Çizgide görülen tutumluluğun benzeri yazıda da görülmektedir. Gülmeceyi ileten yazı artık kendi başına bir fıkra olmaktan çıkmış, çizimi bütünleyen, ancak onunla anlam kazanan bir öğe durumuna gelmiş, yazısız karikatür öne çıkmıştır. Bu anlayışı uygulayan en önemli sanatçılar Turhan Selçuk, Ali Ulvi Ersoy ve Ferruh Doğan olmuşlardır. Nehar Tüblek, Semih Balcıoğlu, Altan Erbulak, Mustafa Eremektar (Mıstık) ve Oğuz Aral da bu dönemin karikatürcüleri arasındadır. Onları Yalçın Çetin, Tonguç Yaşar, Tan Oral ve Tekin Aral izlemişlerdir. Suat Yalaz daha sonra çizgi romana yönelmiştir.

Bu dönemde Türk karikatürcüleri yurtdışındaki yarşmalarda ödüller kazanmış, yapıtları yabancı gazete ve dergilerde yayımlanmış, karikatürleri albümlere, müzelere alınmıştır. Türkiye'de de ulusal ve uluslararası yarışmalar düzenlenmeye başlanmıştır. Karikatürcülerin çizgi roman, canlandırma sineması diye de anılan çizgi film, kitap resimleme, afiş gibi sanat alanlarında da çalışmalar yapmışlardır. Karikatürün ne olduğu ve ne olması gerektiğine ilişkin ilk kurumsal çalışmalara da gene bu dönemde rastlanır.

Türk karikatürü 1960'tan sonra bir duraklama dönemine girdi. Sanatçıların anlatım açısından yenilikler getirmeyişinin yanı sıra okuyucu ve izleyici de karikatüre daha az ilgi göstermeye başladı. Gazete ve dergiler yalnız yurtdışından alınan karikatürleri ve adını duyurmuş Türk sanatçılarının yapıtlarını yayımlıyor, genç sanatçıların çalışmalarına fazla şans tanımıyordu. Duraklamaya neden olan etkenlerden biri karikatürün giderek soyut bir grafik sanat düzeyine gelmesi, anlatımını karmaşık simgeler ve çizim teknikleriyle iletir olmasıdır. Karikatür çizgiyle gülmece yapma sanatıdır düşüncesi yerini, karikatür güldürmez düşundürür düşüncesine bıraktı, gülmecesi sınırlı bu yaklaşım da geniş izleyici kitlesi tarafından benimsenmedi. Konu ya da anlatım yolu bulamayan karikatürcüler güncel olayları resimlemekten ileri geçemeyen yapıtlar üretir oldular. Bu dönemin sonlarında, 1969'da Semih Balcıoğlu, Turhan Selçuk ve Ferit Öngören'le birlikte Karikatürcüler Derneği'ni kurdu.

Yeni Karikatür Dönemi

1970'lerin başında karikatür bir kendini yenileme sürecine girdi, böylece de günümüze kadar süren dördüncü ve sonuncu dönem başlamış oldu. Bu dönemde karikatür büyük yaygınlık kaznarak pek çok kişi, özellikle de gençler için bir anlatım, bir dışavurum aracı oldu. 1975'te de İstanbul'da, Tepebaşı'nda Türkiye'nin ilk Karikatür Müzesi kuruldu.

Dönemin özelliklerinden biri soyut anlatımlarından uzaklaşmak olmuştur. Bir başka çizim özelliği de karikatürün çizgi romana özgü anlatım tekniklerinden yararlanmaya başlamasıdır. Altyazılar ortadan kalkarak, sözlerin konuşma balonları içine alınması, çizgi romana özgü ünlem, sözcük ve işaretlerin karikatürde de kullanılması, daha devingen, canlı, çarpıcı çizimlerin araştırılması, yazarı ile çizeri ayrı ortak yapımların çoğalması karikatüre yeni bir soluk kazandırmış, karikatürün yeniden yaygın bir anlatım aracı olarak kullanılmasını sağlamıştır.

Dönemin gülmece açısından özelliği yazıdan kaçınmaması, dahası yüzyıllardır kullanılan bazı sözlü gülmece özelliklerine dayanarak bunu karikatüre aktarmasıdır. Ayrıca gülmece açısından bir başka önemli adım daha atmış, bilinmeyen üçüncü kişilere yönelik iğnelemeler yerine doğrudan sokaktaki insanı konu alan bir gülmeceye yönelinmiştir. Yazında gülmece yazarı Aziz Nesin'le başlayan, Türk insanının kendi kendisinin alaya alan gülmece yaklaşımının karikatüre katılması da bu sanata yeni bir canlılık veren en önemli etkenlerden biridir. Bu dönemin önde gelen adı, 1950 kuşağının en genç karikatürcülerinden biri olan Oğuz Aral'dır. Onun yönetimini üstlendiği Gırgır adlı gülmece dergisi yeni anlayışa öncülük etmiş, pek çok genç sanatçının yetişmesini sağlamıştır. 1971'den beri çıkan ve adı 1989'da Oğuz Aral'ın yarattığı bir çizgi roman kahramanı olan Avni'ye dönüştürülen bu dergi görülmedik bir başarı kazanarak, bütün dünyada yayımlanan üçüncü büyük gülmece dergisi durumuna gelmiştir. Dönemin öteki karikatürcüleri arasında Hasan Kaçan, Behiç Pek, Latif Demirci gibi adlar vardır. Engin Ergönültaş, Can Barslan, Mehmet Çağçağ, Tuncay Akgün de aynı anlayışı sürdürmüşlerdir. Yeni anlayışa ayak uydurabilen, Oğuz Aral'ın kardeşi Tekin Aral bir yandan başarılı portre karikatürleriyle tanınırken bir yandan da Türkiye'nin büyük gülmece dergilerinden Fırt'ı yönetmektedir. Kemal Aratan, Serhat Gürpınar, Yavuz Taran ise bir sonraki çizer kuşağının temsilcileridir. Bu dönemde kadın çizerlerin de sayısı çoğalmıştır. En başarılı olanlarından biri Çılgın Bediş adlı çizgi romanın yaratıcısı Özden Ögrük'tür. Bu arada bu dönemde karikatürcülüğünün yanı sıra mizah yazarlığı yapan isimler de görülür. Cihan Demirci, Gani Müjde ve Metin Üstündağ gibi isiler hem çizer hem de yazar olarak diğer mizahçılardan ayrılırlar.

Karikatür günümüz Türkiye'sinde yaygınlık açısından en önde gelen sanat dalı durumuna gelmiştir. Sanatsal yaratıcılık alanı olarak geniş kitleler tarafından ilgiyle izlenmekte ve sevilmektedir. Gülmece dergilerinin sayısı çoğalmış, ayrıca gazete ve dergiler de gülmece ekleri vermeye, amatör çizer köşeleri düzenlemeye başlamişlardır. Büyük kentlerin dışında da sergiler, yarışmalar düzenlenmektedir. Bunlara paralel olarak karikatürün tarihini, kuramını konu alan yazılar, kitaplar yayımlanmaktadır.
   

Rehber Gözüyle Süleymaniye ile Sultanahmet Cami inin Farkı

Süleymaniye ve Sultanahmet farkı

Son zamanlarda Süleymaniye Camii'ne grubunuzla gittiniz mi bilmem ama ben artık sık sık gidiyorum ve her gitiiğimde de müthiş zevk alıyorum.. Bir kere muazzam heybetli bir yapı ve işin uzmanı değilim ama anladığım kadarıyla restorasyonu gayet başarılı yapıldığından sanki yepyeni gibi görünüyor. Dıştan seyretmeye doyum olmuyor. Uzun kuyruklar ve insanı bunaltan aşırı kalabalık kesinlikle yok; dolayısıyla beklemeden hemen girebiliyorsunuz. Kapıdaki görevliler inanılmaz kibar saygılı ve efendi insanlar. Sultanahmet'te ki gibi tek sıra halinde cami görevlisi bayanın huzurundan geçip kıyafet kontrolüne tabi tutulmuyorsunuz ama buna karşın her ne hikmetse cami içinde de bir tane bile absürd şekilde açık saçık giyimli kimseyi de göremiyorsunuz...İçeri giriyorsunuz...insanı rahatsız eden hiç bir koku vs yok. İçerisi kalabalık olmadığından huzur içinde caminin her detayını inceleyebiliyor ve her köşesinde saklı güzellikleri keşfediyorsunuz. Grubunuza İslamın güzelliklerini ve Türklerin yaşadığı İslamı gururla anlatıyorsunuz.. Sonra Kanuni'nin türbesini de görüyorsunuz ve hemen yanındaki Hürrem'in türbesini de görünce her gruba ilginç gelebilecek güzel bir aşk hikayesini anlatabilme fırsatını yakalıyorsunuz. Vaktiniz varsa Koca Mimar Sinan'ın mütevazi türbesine de bir göz atıyorsunuz. Cami ve etrafında nerede gezerseniz gezin bir sakinlik, huzur ve rahatlık var. Yaklaşık 400 yıllık Kadın hastanesini, İmarethaneyi gösteriyorsunuz uzaktan. İşte Türk medeniyeti buydu diyorsunuz.. Yüzlerce yıllık devasa Kütüphanenin önünde durup.."İşte Osmanlı" diyorsunuz, "İşte İslam'ın güzelliği, ve işte Türklerin İslam anlayışının eşsiz yorumu" diye grubunuza güzel kısa bir nutuk çekiyorsunuz. Nefis bir cami turu oluyor.
Sultanahmet Camiini gezerken yaşanan olumsuzlukların hiç birini Süleymaniye de göremiyorsunuz. Zavallı Sultanahmet, o muhteşem yapı kimlerin elinde can çekişiyor...yıllardır doğru dürüst bir restorasyon yapılmamış, cami resmen eskimiş artık... girmesi bir dert çıkması bir dert, içerisi bambaşka bir dert..Koca kapılar dururken camiye girmek için küçücük bir koridoru kullanmak zorunda kalmalar ve her seferinde de "Eskiden Türkler bu kadar kısa boylumuydu ?" tipi alaycı sorularla karşılaşmalar..nasıl anlatacaksınız ki " bu esas giriş kapısı değil, aslında bu şekilde nizama sokulan turistler tek tek kıyafet kontrolünden geçiriliyor " diye....İtiş kakış,sırt sırta değerek yapılan bir gezi. İslamın ne yüce ne kutsal bir din olduğunu örneklerle anlatmak istiyorsunuz; kadınlar mendille burunlarını tıkıyor karşınızda. Çalınmış çinileri oradan buradan sırıtıyor. Turistleri davar güder " alooov, hooo, haaa" diyerek yönlendiren görevliler...Turistler kıyafetlerini inceleyen ve sert emrivaki tondan 2-3 kelime İngilizceyle bağırarak konuşan görevlilere ürkerek bakıyor, yanlış birşey yapmamak için...Çıkış kapısında yıllardır duran birilerinin insanların üzerine üzerine yıllardır "Doneyşınnn...doneyşın..." diye bağırmaları...Eskiden bu yoktu sonradan çıktı.. Şimdiki çıkış kapısında sanırım albumin'li olacak saygılı bir adam dururdu ve ayakkabıları çıkarıp orda bırakırdık ve o da bakardı..çıkınca da 3-5 birşeyler verirdik, bakmadan hızlıca cebine atar teşekkür ederdi. İç avluda da yaz kış belden aşağısı olmayan pala bıyıklı iri yapılı bir adamcağız kitap satardı. bazen fes takardı..Bir kere bile yanından geçerken grubuma "kitap alın" diye sormazdı..o kadar saygılı ve efendi biriydi.Çok severdim kendisini ve her seferinde kitabı ordan aldırmaya gayret ederdim..Şimdi Neredeyse her 3 adımda bir kitap satan yılışık tipler, ayakkabı boyacısı görünümlü “çarpıcı” tipler grupları, gezen insanları bezdiriyor; geldiğine pişman ediyor; üstelik de zabıta arabası ve görevlilerin önünde ! Caminin içi dışı hanutçu kaynıyor ve kimse görmüyor. Buradaki bazı görevliler tarafından grubunun başında tur yaparken azarlanan, kötü davranılan, kötü gözle görülen, hakaret edilen ve hatta tehdit edilen rehberler ise olayın bir başka trajik yönünü oluşturuyor. Kısaca her şey ama her şey bu cami de karman çorman olmuş durumda. Kitle turizmi öyle berbat bir şey ki işte gittiği yeri böyle Sultanahmet'te ki gibi berbat edebiliyor.
Süleymaniye de İstanbul da Sultanahmet’te…ikisini de yurdum insanı yönetiyor..Neden bu kadar fark var ? Neden birisi olması gerektiği gibi de birisi karanlık ortaçağları yaşıyor hala yönetim açısından..Bu camiyi birileri ele geçirmiş, sahiplenmiş ve kafalarına göre dizayn etmek istiyorlar olabilir mi acaba ? Bilemiyorum…
SONUÇ
Osmanlı sivil mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan Dünyaca ünlü Sultanahmet Camii ne yazık ki çok kötü günler geçiriyor…adeta can çekişiyor..Dili olsa belki de “yıkın beni de “ kurtulayım bu ızıdıraptan” diyecek. Bunun nedeni de camiinin koruyuculuğna soyunup yönetimini ele geçirmiş bir takım kişiler başta olmak üzere,bu eşsiz mabede sahip çıkmayan Vakıflar, Turizm’in bakanlığı olduğunu iddia edip te milyonlarca turist burada nasıl gezi yapıyor diye merak edip te bir kere bile dönüp bakmayan Turizm Bakanlığı görevlileri ve buraya milyonlarca turisti getiren 6500 acentayı temsil eden TURSAB’ın bu konularla hiç ama hiç ilgilenmemesi.
Oysa yapılması gereken basittir: Rehber gördüğü kötü bir durumu meslek odasında bildirecek, Meslek odası başkanı bunu Acentalar birliği başkanına bildirecek, onlar da Bakanlığa bildirecekler ve en sonunda Bakanlıkta Vakıflara bildirerek acil önlemler alınması sağlanacak. Kimse görevini yapmayınca da işte böyle iş bizim gibi sesini duyurmaya kalkan bireysel gayretlere kalıyor. Umarım bu yazıyı birileri okur da ilgili yerlere iletir ve sonuç getirecek bir takım önlemler için harekete geçerler artık. Kaynak: Süleymaniye ve Sultanahmet farkı - Ali Yalnız


Ali Yalnız


   

Subhânallâhi velhamdulillâhi ve lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber, Ve lâ havle ve lâ quvvete illâ billâhil aliyyil azîm Tesbihatı Hakkinda Bilgiler

Subhânallâhi velhamdulillâhi velâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber Velâ havle velâ quvvete illâ billâhil aliyyil azîm
Subhânallâhi velhamdülillâhi ve lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber zikrinin anlamı okunuşu ve arapçası

Okunuşu: Subhânallâhi velhamdulillâhi ve lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber, Ve lâ havle ve lâ quvvete illâ billâhil aliyyil azîm
Anlamı: Allah bütün noksan sıfatlardan münezzehtir, bütün hamdler ona mahsustur. Allah'tan başka ilah yoktur, Allah en büyüktür.Azamet sahibi Yüce Allah’tan başkasında güç kuvvet ve kudret yoktur.
Arapçası: سُبْحَانَ اللهِ وَالْحَمْدُ للهِ وَلاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ وَاللهُ أَكْبَر وَلاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ إِلاَّ بِاللهِ الْعَلِيِّ الْعَظِيمِ
---
Bu tesbihat hakkında kitaplar dolusu bilgi yazılsa yine de eksik kalır. Şükrü zikri tevhidi ve ismi azamları içerisinde barındıran muhteşem bir tesbihattır. Bu tesbihatı günlük en azından 100 defa okumak çok faziletlidir.
Dualardan önce veya sonra okunması duaların tesirini artırır. Eğer tevekkül ve teslimiyet ile inanarak herhangi bir niyet ile okunsa niyet hasıl olur (biiznillah) Duaların kalıpları gönül kalıbına uyar ve gönül lisanı ile dua edilir ise bu duaların faydasını görmemek "İMKANSIZDIR"

Çok sıkıntılı durumda olana not: Ey kardeşim, ne dua etsem, ne duasını okusam, acaba kabul olur mu, benim duamdan ne çıkar şeklinde düşüncelerle vaktini harcama ! Bu yazıyı okudu isen bu tesbihatı gece gündüz okumaya başla. Yüce Allah'a hakkı ile tevekkül et. Düşün ki; Alemleri yoktan var eden Şanı Yüce Allah için her şey çok kolaydır. Allah kuluna kafidir. Allah'a dayanan ve sığınan boşa düşmez. Her şeyin sahibi olan Yüce Allah'a tevekkül ve teslimiyet ile gözyaşı ile hüzün ile yönel. Göreceksin ki Allah kuluna yeter.

Bu tesbihat ile ilgili Hadis-i Şerifler
Allahu teâlânın indinde, tekbiri, tahmidi, tesbihi ve tehlili sebebiyle Müslüman olarak ihtiyarlayan bir müminden daha efdal kimse yoktur.
Zikrin efdali, La ilahe illallah, duanın efdali de elhamdülillahtır.
Ebu Hureyre (R.A.)'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Subhânallâhi velhamdülillâhi ve lâ ilâhe illAllahu vallâhü ekber demek, benim için, üzerine güneş doğan her şeyden daha kıymetlidir."
"Her kim bu duayı okursa her okuyuşunda cennette kendisi için bir ağaç dikilir.”
Bir başka rivayette de İbni Mes"ud (ra) anlatıyor: “(sas) buyurdular ki: Miraç sırasında Hz. İbrahim"le karşılaştım. Bana: Ey Muhammed! Ümmetine benden selam söyle ve haber ver ki, cennetin toprağı temiz, suyu tatlıdır. Burası (suyu tutacak şekilde) düz ve boştur. Oraya atılacak tohum da sübhanallahi, velhamdülillahi ve la ilahe illallahu vallahu vAllahu ekber cümlesidir. (Tirmizi: Daavat, 60).
Cennet hazinesi olan, "Sübhânallahi velhamdülillâhi ve lâ ilâhe illAllahu vallâhü ekber, ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah" demeye devam edenin ağaçtan yaprak döküldüğü gibi günahları dökülür.
Kur’an-ı kerimde, Bâkıyat-üs-sâlihat [sürekli kalan iyi işler] geçmektedir. Resulullah buyurdu ki: (Bâkıyat-üs-sâlihatı, çok söyleyin. Bunlar; tesbih, tehlil, tahmid, tekbir ve temciddir.)
Tekbir :Allahu ekber,
Tahmid :Elhamdülillah,
Tesbih :Subhanallah,
Tehlil :La ilahe illallah,
Temcid :La havle vela kuvvete illa billah

İsrafil (a.s) Peygamber Efendimize (s.a.v.) geldi ve şöyle dedi : ” Ya Muhammed (s.a.v) , bir kimse ;
Sübhanallahi velhamdü lillahi ve la ilahe illAllahu vAllahu ekber. Vela havle vela kuvvete illa billahi’l-aliyyi’l-azim.” (Allah eksik sıfatlardan beridir. Hamd Allah’adır. Allah’tan başka ilah yoktur ve Allah en büyüktür. Allah’tan başkasında güç ve kudret yoktur.)tesbihini bin defa okursa ALLAHU TEALA ona beş haslet ihsan eyler ;
1. ALLAH (c.c) onu çok zikreden zümre arasına yazar.
2. Gece ve gündüzde kesndisini zikredenlerin en faziletlisi eyler.
3. Bu tesbihler, onun için Cennette dikili ağaçlar olur.
4. Bu tesbihler , o kimsenin günahlarını döker.Tıpkı bir ağacın kuru yapraklarını döktüğü gibi.
5. ALLAHU TEALA onu gözetir.ALLAHU TEALA bir kimseyi gözetirse ona azab etmez.

Yakmayan Ateş  Keşfolunca

(Kar©glanin 19 Mart 2019 Vaazi)

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

قُلْنَا يَا نَارُ كُون۪ي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَۙ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Kulnâ yâ nâru kûnî berden veselâmen ‘alâ ibrâhîme

Meali :

Onlar İbrahim'i ateşe atınca biz: “Ey ateş! İbrahim'e karşı soğuk, serin ve selamet ol!” dedik.

Sadakallahul Aziym Enbiyâ Suresi 69. Ayet


---oOo---

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

"Deccal’ın sol gözü sakat, saçı çoktur. Beraberinde bir cennet ve bir cehennem vardır. Onun cehennemi bir cennet, cenneti de bir cehennemdir."

   "Deccal’ın beraberinde bir su ve bir ateş bulunacaktır. Fakat, onun ateşi soğuk bir sudur, suyu ise yakıcı bir ateştir."

   Huzeyfe ile Ebu Mesud (r.a.) bir araya geldiler. Huzeyfe (r.a.) şu hadisi nakletti: "Muhakkak ki ben, Deccal’ın beraberinde olan şeyi ondan daha iyi bilmekteyim. Muhakkak onun yanında bir su nehri ve bir de ateş nehri bulunacaktır. Fakat, sizin ateş olarak gördüğünüz şey bir sudur. Bir su olarak gördüğünüz şeyse bir ateştir. Binaenaleyh, sizden her kim Deccal’ın çıkması zamanına erişir de suyu içmek isterse, bir ateş olarak gördüğü şeyden içsin. Çünkü, kendisi o ateşi bir su bulacaktır."

( Hadis-i Şerif, Buhari, Fiten 26, Enbiya 50; Muslim, Fiten 105, (2935); Ebu Davud, Melahim 14, (4315))

"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"

Yolculugumuza başliyoruz :

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

“Deccal, dinin değersiz görüldüğü, ilimden yüz çevrildiği bir devirde gelir. Onun dünyada dolaşacağı dört gecesi / günü vardır. Onlardan bir gün bir sene, bir gün bir ay, bir gün  bir Cuma / hafta kadardır. Diğer günleri sizin şimdiki günleriniz gibidir. Onun bineceği bir eşeği / biniti vardır ki, iki kulağının arası kırk arşındır. İnsanlara “Ben sizin rabbinizim.” der. Halbuki o a'var / şaşıdır, Rabbiniz ise şaşı değildir. Onun iki gözü arasında / alnında -heceli olarak- “K F R” yazılıdır. Okuma yazması olan olmayan; her mümin onu okur…”

( Hadis-i Şerif , Ahmed b. Hanbel, 3/367)

Yakmayan ateş  keşf olunca

Herşey zıttıyla Kaim ve  vaki ve vukufiyet bulmakta, Aynen acı ve tatlı, Gece ve gündüz, siyah ve beyaz, iyi ve kötü gibi, kötü iyiyi bilmemiz için lazım, kötü olmasaydı, iyi dediğimiz şeyin, iyi olduğunu nereden bilecektik, kötü var ki, iyi'nin iyi olduğunu bile biliyoruz. yine Beyaz'ın beyaz olduğunu, siyah sayesinde Bildik ve öğrendik, siyah olmasaydı, beyazı nereden bilecektik. kötüler olmasaydı, iyiler ve Müminler nereden belli olacaktı, öyle olduğu gibi, işte ateşte zıttı ile Kaim, yani Ateş Yakıcı, suda söndürücü ve serin. Allah Kur'an'da hikaye eder ki, İbrahim Aleyhisselam'ın başından geçen olayı, yukardaki ayette gectigi gibi, yakıcı ateşe, İbrahim'e serin ol, yakma onu dedik, buyuruyor Rabbimiz. Halbuki, Ateş yakıcı, nasıl olur da, yakan bir ateş, normal bir insanı Yakmaz? Sebep ne ola ki, bunun fiziki bir boyutu olmalı. Peki nedir bu fiziki boyutu  deyince:

Allah dünyamızda, bazılarına, kırmızıyı yeşil gösterip, bazılarımızada yeşili kırmızı gösteriyor, hangisine doğru diyebiliriz, öyle gören adama diyoruz ki biz, kırmızıyi yeşil Gören  adama Renk körü diyoruz.  ya hak katında o doğru görüyor da, biz yanlış görüyorsak! bizim kırmızı gördüğümüz, kırmızı değil de, yeşilse!  bu da bir versiyon değil mi, olasılıklar İçinden, bir olasılık, mümkün mü? mümkün. tersi de iddia edilebilir, düzüde.  Yani hepimizin yaratılmasında bazı yazılımlar var. Aynen Bir bilgisayardaki programların arka planında, enerjinin akış yollarının nasıl olduğunu gösteren bir yazılım. Neyin nasıl taşındığını, neyin nasil elde edilebileceğini, ne zaman ışık, ne zaman ses vereceğini belirten bir yazılım, arka yazılım olduğu gibi, işte insanlara da Allahu Teala kader ve yazılım vermiş ki, onun yazılımında, Eğer ona, kırmızıya yeşil olaraktan tanımlama getirdiyse Allahu Teala, o insan için yeşil odur, onun yeşili odur, ve yine kırmızısı da kırmızıdır. Öyle olunca, aynı minval üzere, bazı adamlara da Allahu Teala, Ateş serindir, Yakmaz kuralı koyduysa, onlar için ateş, yakmayan, serin olan bir şeydir. yani hepsi beyinde bitiyor, beyindeki yazılım. Beyin  frekanslari tanıyor, ve frekanslarda, mesela sen, gözün kapalıyken, sıcak diye tanımlanan bir şey ile eline dokunulunca, sıcak olduğunu ses yoluyla iletirlerse, ve sen bunu gözün kapalı olaraktan, onu görüyor gibi ve, yani Alevli ya da kızgın bir demiri tutuyor gibi hissedersin, Halbuki o Demir normal yemek kaşığı ya da çatal olsa, soğuk Bir çatal kaşık olsa bile, senin elinde yanma emareleri gözüktüğü, bilim adamlarınca tespit edilmiş, beynin öyle Algıladığı için, sen yanma hissi duyuyorsun, halbuki elinde yanıcı bir şey yok, sıcak bir şey yok iken bile, beynin onu yakıcı algılayıp, elini yanmış hissiyle, yakmış duruma getiriyor. ve bu Matrix filminde,

yine Morpheus neoya Binadan binaya atlama öğretirken diyorlar ki, ilk denemede kimse başaramadı, belki Neo Başarır diyorlar, ama neo bakiyor şimdi Morpheusa,  ve atlamayı yapıyor, fakat yere düşüyor, yere düşünce agzı dişleri kanıyor, ve onu matrixten çıkarıyorlar, elini ağzına götürüyor ki, ağzı kanamış, bu nasil olur diyor, benim  O hayal aleminde yaptığım burada bana gercektedemi etki ediyor, orada (Matrixte) öldü mü Burada da(Gercektedemi) ölüyor insan diyor, Evet öyle diyor, beynin öyle algılıyor diyor Morpheus ona. yani bu Matrix de işlenmiş bir konu, ve tasavvufun dibine Vurmuş Bir Film zaten dedik ya. Yani yakmayan Ateş, yakmayan Ateş Bir yazılım sadece, bir yazılım, beyin yazılımı, Yani Yakan ateşi senin gözün görmezse, beynin algılamazsa, onu Su diye de algılarsin. Hani bu Deccalın tarifi yapılırken,

   "Deccal’ın beraberinde bir su ve bir ateş bulunacaktır. Fakat, onun ateşi soğuk bir sudur, suyu ise yakıcı bir ateştir."


deniyor ki elinde  Ateş tutacak, birinde su tutacak, su sandığınız ateş, ateş sandığınız ise su olacak, yani Deccal Bunu daha keşfedecek, yani suyu bize ateş diye yutturacak, ateşi de bize su diye yutturacak, Hepsi Bir kod, diyecek ki : bak tanrınız sizi kandırmış, Allah bizi yıllardır kandırmış, Ateş dediği Ateş değilmiş, Hepsi 1 frekans, ve boyutmuş, şu dediğimizde su değilmiş, suda bir frekans ve boyutmuş, o zaman gelin şimdi  benim cennetime girin, cünkü cehennem bile sadece bir frekans, su diyerekten bir elinde su tutacak, su değil Ateş, ve diğer elinde de ateşi tutacak,  su şeklinde girin bakalım sizi yakıyor mu ateş bakın diyecek, ve peygamberimiz dedi ki orada Müminler Uyanık olun, onun Ateş dediği yere girin yahut tutup alın, Ateş dediğinin içinde su, su dediğinin de içinde  Ateş var kabul edin dedi.


Yani Deccal aleyhillane, Allah'ın sırlarından bir Sırrı daha çözdüğünde, matrixs'te bu işte, her şey sadece beynin algısı, ve bunu da Kanada'daki Ahmet Hulusi her şey beynimizdeki frekansı diyor, yani Kainat diye bir şey bile yok diyor, karşımızdaki şeyler bile yok diyor, her şey sadece frekans diyor, ve bunun daha ileri derecesi işte, Allah'ın koyduğu bir yasayı bulup, onuda Allah'a karşı gelmek için kullanan deccalın da, bunu kullanarak, yani su su değil, ateş ateş değil, ve Madonna Türkiye'ye geldi ve Türkiye'de konser verdi, bildikleriniz bildiğiniz gibi değil dedi, yahutta bildiğiniz gibi olmayacak dedi, Ve bunun sinyali taa O zamandan, 2 sene mi oldu verdi zaten, Ve o zamandan Deccal, bunu keşfetmiş idi zaten. yani şu anda Su diye bize Belki de Ateş sunuyor, zaten Ateş diye de su sunuyor. Cennet diye Cehennemi, Cehennem diye de cenneti Belki de sunmakta zaten. Çünkü dedik biz Cennet bu dünyadadiye., oda amrikanca cenent isimli Kaliforniya'nın Paradise kasabasına gitti , Paradise(Cennet) isimli Köyü şehri, Yaktı yıktı cehenneme çevirdi, gayesi Biz ile savaşmak, bize karşı gelmek, bizim sözümüz le savaşmak, iddialaşmak.

O zaman bu hafta ki vaazımızın ismi olan, "yakmayan Ateş keşfi olduğunda"  kıyamete bir adım Daha yaklaştık demektir.

Evet keşf oldu mu? Oldu, Oldu, Keşf oldu. Yani insanlar, ateşinde bir dalga ve frekans, suyunda bir dalga, cennetinde bir dalga, cehenneminde bir dalga olduğunun farkına vardılar, ve Matrix içinde yaşadığımızın farkına vardılar, buranın bir Matrix olduğunun farkına vardılar. yeni frekanslar Dünyası, dalgalar Dünyası. Diyorlar işte, her şey titreşim, her şey titreşimden ibaret, dedik zaten, işte Demir'in sertliği, içindeki atomların titreşiminin yüksek olmasından dolayı, biz onun sert biliyoruz, Ve bir de atomlarinin sık sık durmalarından dolayı, biz onları Demir ve sert, Eğilmez bükülmez diye biliyoruz. ve oksijen ve hidrojen, havadan  seyrek durduklarından ve titreşimleri de daha yavaş olduğundan, geçirgen ve saydam şekilde biliyoruz, işte her şey titreşim halinde  yani frekans ve dalga boyu halinde, Kainat titreşim halinde, biz bunu keşfeden canlılar oldogumuzdan da, Deccal da İşte insanları bu şekilde uyandırıraktan, yani Allah bizi kandırmış diye, yani Allah bizi yıllardır kandırmış, ateş ateş değil, suda su değil diyor, yani Bunu da keşfettim ben diyor.

Halbuki  Allah bizden bunu sakladım demedi ki, saklamış olsa, sen bulamazdın ki, keşfedemezdin ki, zamanı geldi ki, keşfettin bunu, sadece sadece onun zamanı geldi, şu anda o da lazım, ona  da ihtiyaç var bu dünyada da, onun için keşfettin.

Yine yıllardır yanlış bilinen bir gerçegide yine Biz söyleyelim, anlatılır ki dünya kayalardan ibaret idi, Rüzgarları sular Bilmem doğal etkenler onu yaladı yuttu, parçaladı da, dağlar taşlar toprağa döndü, ve Topraklar öyle oluştu, önce toprak değildi deniyor. ve bunun tersi zıttı da var, yani tersi zıttı, her şey zıttıyla Kaim dedik ya, mesela vişne dalından akan, ya da çam ağacından akan bir reçine, yere düştükten sonra, toprağa karışınca, aradan bir 10 sene ya da 100 sene geçince, taş halini alıyor, ve kehribar taşı deniyor, Halbuki bir sıvı idi reçine, siviydi sonra kabuk bağladı içini korudu, sonra toprağa düştü, Sonra toprağın içinde yıllarca beklemek sonucunda, o taş halini aldı, peki hani taşlar toprağa dönüyordu, Bu nasıl oldu da, sıvı bir şey taşa döndü, bunada bir Siz Tefekkür edin Bakalım, hepsi frekans mı sadece, sadece titreşim mi, bu titreşim nasıl oldu da, sertleşti, öbür titreşimde Kaya iken, nasıl Yumuşak başlı Toprak oldu.

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

“Recep Allah’ın, Şa’ban benim, Ramazan ise ümmetimin ayıdır.”

( Hadis-i Şerif , İbn Hacer el-Askalânî, Tebyînu’l-Aceb bi mâ Verade fî Fadli Receb, Tahkîk: Ebû Esmâ İbrahim b. İsmail Âli Asr, Tarih ve yer yok, s. 20, hadis no: 7.)

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

“Recep Allah’ın, Şa’ban benim, Ramazan ise ümmetimin ayıdır. Her kim Recep ayında iki gün oruç tutarsa ona iki kat ecir vardır. Bu katlardan her biri dünyadaki dağlar kadardır.”

( Hadis-i Şerif , Muhammed b. Ali eş-Şevkânî, el-Fevâidu’l-Mecmûa fi’l-Ehâdîsi’l-Mevdûa, Thk: Abdurrahman b. Yahya el-Muallimî el-Yemânî, 2. Bs, el-Mektebü’l-İslâmî, Beyrut, 1392 h., s. 100. Bu hadis için ayrıca bkz: Aclûnî, a.g.e., c: 1, s. 423-424, hadis no: 1358.)

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

Receb ayının onüçüncü gününün orucu 3 bin sene, ondördüncü gününün orucu 10 bin, onbeşinci gününün orucu 13 bin seneye denktir.

( Hadis-i Şerif )


Ve Recep ayındayız, Recep ayı, 1  e 700 veren buğday gibi, Recep ayı da Bire bin veren ay, Yani geçen anlatmıştık Raşidi Tarikatında Sabahları, sabah namazının farzını Yasin ile devir daim ettirdikten kılma usulünü anlatmıştık, ve bunun Ramazan boyutunda 83 seneye tevafuk ettiğini, Ve  Recep ayının ise, işte Bire bin veren bir sistemi var diye tarif ediyor Peygamber Efendimiz, biri bine  katlayan bir yapısı var, nasıl olur deyince, Geçenki haftaki vaaz da anlattığımız, bu 1. sınıf dersi, size üniversite dersi verirsem zor gelir demiştim, ve Neburu nun devirdaimi büyük mü küçük mü diye size sormuştum da, Kafanız karışmasın diye anlatmamıştım, şimdi İkinci ders de bunu anlatalım. bisikletin ön dişlisi küçük dişli olursa, küçük dişli bir tur attığında büyük dişli bir tur atmaz dersek doğru mudur, küçük dişliden 1 dişli atınca büyük dişli den kaç diş birden atıyor, Çünkü bisikletteki vites sistemi Eğer böyle olmasaydı, olmazdı, ve    bisiklet ile dik bir yolu kolay çıkmak diye bir şey olmazdı, çünkü ön Dişli'nin küçük veya büyük olması, arka Dişli'nin Kac tur atacağını gösteriyor, şimdi ama ön dişli iki boyutta, bir küçük, bir büyük, ve 2 vitesli, Yani 12 ,12 = 24 vitesli kabul ediliyor, 1 boyutunda, arkada küçük bir dişli var, o küçük Dişli'nin turu, büyük bir tekeri döndürüyor, Onun bir turu tekeri arka tekeri 1 tur attırıyor, ve büyük dişli öndeki padeldeki büyük dişli, bir tur attığında, arkadaki küçük dişli, 3 tur atıyor mesela, ve böylece o küçük dişli 3 tur atınca, da küçük dişli nin bağlı olduğu teker, bu sefer 3 tur atmış oluyor, ve senin ayagın yarım pedal bastığında, arka teker 3 defa devir etmiş oluyor, Böylece sana zor bir yolu kolay Kat etmek kaliyor, ve arabalardaki ve diğer taşıtlardaki vites sistemi bu şekilde, büyük ve küçük çark sistemi ile kolaylık meydana getirilmekte, Öyle olunca büyük bir çark, küçük çarkı 30 tur attırıyor ki, Recep içi Bire bin veren, yani Recep bir tur attığında, bizim amelimiz 1000 katı olacak, bir amelimiz 1000 katı, 1000 tur atmış olacak, 10 sevab ise 10000 sevap alacağız, Recep bir tur attığında dünya 1000 tur atmış oluyormuş, dünya küçük çark, Recep büyük çark, ve diyor ki Peygamberimiz Şaban bire 100 verir diyor, benim ayım diyor, o zaman Peygamberimizin ayı da dünyanın 100 katı büyük, güneş ve Ramazan için yani Halley Yıldız içinde diyor ki Halley Yıldızı diyorum ben ona ve  dünyanın  10 katı, çünkü Ramazan'da yapılan bir amel, başka aylarda yapılan 10 amele denk, 10 sevap fazla, 10 katı fazla, yani onun turu halleyin bir turu, dünyamızın 10 Turuna Bedel bir şey, yani dünyamizin bir turu 365 gün ve  halley 365 in 10 katı ettiği zaman, 3650 gün eder, bizim 3650 günümüz, Halley bir gününe eşmiş, vesselam bu mesele de bu şekildedir, ve Öyle olunca Neburu  bir tur attı mıydı, Dünyamız  kac tur atar? dedik Haftada 6 gün Yasin, 7. gün tatil Triomat . ikincisinde Neburnunun ki 6 gün Yasin 7 gün tekrar baştan başlıyor, Haftada bir gün önce geliyor, Ramazan senede 10 gün önceydi,  senede 365 de 10, neburnun ki 1/7 Recep mi Büyük Şaban mı büyük, yoksa Ramazan mı büyük, Hani dedik, Recep Birebin Recep'in bir turu dünyamızın bin Turna bedel, o kadar büyük, Peki o zaman neburu Haftada bir gün erken gelirse, 1 senede 52 gün erken geliyor, Ramazan ise senede 10 gün erken geliyor sadece, Öyle olunca halleyden kaç kat büyük olmuş oluyor 52 olduğuna göre 5,2 kat daha büyük, Neburu gezegeni halleyden 5,2 kat daha büyük, Ramazan gezegeni Halley ise dünyamızdan 10 kat büyüktü, O zaman ne Burunun bir turu, Ramazan'ın 83 seneyi 5,2 ile çarptığımız zaman, eden Değer neburnun bir turu, 1 senesi demek oluyor, yani büyük çok büyük çark  daha büyük çark, halleyden, Ramazan'dan da büyük, Recep ne oluyor, Recep kaçdır, Bire bin idi, Bire bin Recep daha büyük, Allah'ın ayı diyor ya ona peygamberimiz Recep ayı için, mesele budur, Mesele  bu şekilde açıga kavuşmuş olur inşallah, yani yer ile gök birleşik kardeşim,   gökten yer, yerden de  gökyüzü İdare ediliyor.

Vaazımızı geçen haftaki vaaza bağlıyoruz ki, dikiş sağlam olsun da, kopmasın vaazlar birbirinden diye. Geçen demiştik ki, matrix'teki küvez vaktine doğru gidiyoruz, Yani herkes evinde yiyip evinde içecek, yani İnternetten ısmarlama meselesini anlatmıştık, her şey eve kadar geliyor demiştik, ve buradan internette öyle bir sistem var ki, aldığın zaman internetten, karar orada vereceksin, alırken karar vereceksin, Kapıya geldiğinde, Vay ben iki tane alacaktım, Bunu çok beğendim, 2 tane daha ver oradan yok, alırken iki tane aldıysan, kapına iki tane geliyor, alırken bir tane aldıysan, bana bir tane daha ve oradan, güzelimiş yok. Karpuzu beğendim, Bir kilo daha ver yok, yani ondan daha sonra bir tane daha ısmarlayacaksin, bir daha kapıya gelesiye kadar bekleyeceksin, Ondan sonra elde ediyorsun. yani bu da neyi temsil ediyor, rızka göre insan mı var? insana göre rızık mı var? Allah insanın sayısına göre mi rızık yaratıyor? yoksa rızkın miktarına göre mi insan yaratıyor? Kuranı Kerim'de ayeti kerime var herkesin rızkını o kefildir ayeti

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَمَا مِنْ دَٓابَّةٍ فِي الْاَرْضِ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَاۜ كُلٌّ ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Vemâ min dâbbetin fî-l-ardi illâ ‘ala(A)llâhi rizkuhâ veya’lemu mustekarrahâ vemustevde’ahâ© kullun fî kitâbin mubîn.

Meali :

Yeryüzünde hiçbir mahluk yoktur ki rızkını vermek, Allah'a ait olmasın bu yalnızca Allah'ın üzerine düşen bir sorumluluktur. Allah o canlının durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı mekanı bilir. (Bunların)  hepsi açık bir kitapta (levh-i mahfuz'da)  dır.

Sadakallahul Aziym Hûd Suresi 6. Ayet

Ve bunu el alıp, çalışmamaya miskinliği ahlak edinen, meslek edinen insanlara Sofi diyorlar, bunlara Derviş diyorlar, miskin miskin dervişlik yapıyor, miskin Derviş Yunus diyor ya çalışmamaya, Çünkü rızkımıza Allah kefil. Halbuki Allah öyle kefil değil, Allah yeryüzünde o sene ne kadar insan varsa ona yetecek kadar rızkı zaten yaratıyor, ama dağılım farklı, diyoruz ya, Ahmedi Mehmet amca ile besleyip giydiriyor, kuşatıyor. Mehmeti Fatma teyze ile, Kim kimin elinden doğacak, kimin rızkından nasiplenecek, onu Allah biliyor işte, bize düşen de rızkımızın peşine düşüp aramak, yoksa oturmak ile değil, ama dedi işte, cennette onlar elini uzatınca her şeyi alırlar, işte küvezdeki Matrix, matrixteki insanlar, ve yaşıyormuş gibi zannedip,serum gibi gıdaları ile beslenen, büyüyen,, gelişen ve sonra da yaşlanıp ölen insanlar her şey frekans, herkese bir senaryo yazılıyor, kader diye bir şey bu da, ve kaderine göre ona rızık, giyecek, yiyecek, araba, at, ev veriliyor, Öyle olunca işte, Önceden sana Ne verildiyse, alacağın odur, Sonradan  ben dünyada iki gün daha kalacaktım, ömrüm uzayacak meselesi yok, çünkü sana Taksim olmuş bir miktar var, Çünkü bu sene 10 kilo biber yarattiysa Allah, ve 9 tane de insan var dünyada diyelim, 10 kilo biber, 9 insana Taksim edilecek miktarda olması lazım, ve eğer bu bir fazlasını, birisi Ben alan, diğerleri birer kilo alsın derse, haksızlık olur ama, hem de haksızlık olmaz, Belki o adamin 2 kilo bibere ihtiyacı var, çocuk ile büyük insanın yediği yemekler aynı mı, Mesela çocuklar 50 gramınan doyuyorsa, büyük bir litre  ile doyuyor, süt içtiği zaman, yanı o gibi İşte, bu da Allahu Teala'nın yarattığı rızık ile, insan miktarı ona göre, ayarla ki insanlar bunu bozma salar zaten dengeli şekilde gidecek Çünkü ölenle Doğan da aynı şekilde dünyadan ihraç olan ve dünyaya gelen bunu düzende tutmakta idi Zaten, sen  bunu bozmadigin zaman düezende zaten,  insanın GDO sonu genini oynadiklklarından, insanlar uzun ömürlü Oldu mu, bu sefer rızık dengede değil, rızık yetiştireceğiz diye bu sefer de gıdayı bozdular, Bu sefer her şey bozuldu, ve sonunda işte, her şeyin frekans olduğu anlaşıldı, Ve sonunda da işte Deccal, Allah bizi yıllardır kandırıyormuş ekmek bile ekmek değilmiş, buğdayda buğday değilmiş dedi  meselesine geliyoruz. ve burada da artık insanların küvezde beslenmesi, yani işteMatrix insan tarlaları, yani Allahü Teala'nın yarattığı Cennet, anne karnı gibi, Allahu alem, Adem atamız da Havva anamız da, böyle bir cennetten, yani böyle bir vakitten geçmişe atılmış durumdalar, geçen bunu anlatmıştık. Öyle olunca, işte yani her şey frekans olunca, İstersen bunu yorul didin çalış kazan, ister o matrixteki tarladaki gibi, istersen rüya aleminde gibi yaşa, ve temiz tertemiz bir halde, hiç yorulmadan yaşıyormuş gibi bir halde seyri sülük et, ikisi de aynı şey, belki o rüyanda da zaten çalışıyor vaziyette hissedeceksin kendin. kader sana öyle yazıldıysa, sen o Matrix içinde zaten çalışıyor olacaksın, ama işte buradaki cennet tariflerindeki  her şeyi ellerini uzattı mı alırlar, suratları istediği şekle girer, istediği kadınlar, bu hurileri olur vardır, binlerce hurisi, binlerce evi vardır,  şatoları vardır, Bilmem işte şadırvanları vardır gibi tarifler, Öyle olunca, işte her şey bir frekans. cennette bu yakmayan ateşin keşfi olmasından sonra icat edilecek bir yer, cennette icat olacak değil mi, Cennet şimdi vardı dönüyor, her zaman vardı zaten deniyor da, ama o cennetteki Cennet, o Cennet vaktinin cenneti daha keşf olacak yer, o küvez vakti Keşf olacak ye, ama nasıl geşfolacak, Her şeyin frekansı olduğu kesin olduğu zaman, ne oldu yakmayan ateş, dondurmayan su keşif olunca, iyimidir? artık Adem orada halk edilecek, insanoğlunun halk olduğu yer, yani ne oldu, hani Mustafa İslamoğlu anlatıyor ya, Allah insanı yarattı ve sonra en güzel şekilde yarattı, Sonra onun başlangıç noktasına koydu, Hadi bakalım bu hedefe var dedi diye,  orası işte en uzak nokta, yani Cennet, her şeyin kolay olduğu anlar, insan tarlasındaki insanların, bedenleri normalinde, eskidi mi onlar da  ölüyorlar, Ve tekrar karışım ünitesine, geri yollanıyorlar, oradan tekrar karıştırılip, tekrar İnsan oluyorlar.  bir daha dünyaya geliyorlar. diyor hani o matrixdeki kötü olan var ya, beni diyor tekrar geri alacaklar  matrixe,  başka bir bedene beynimi transfer edecekler diyor. yani bilincler kaybolmuyor, tekrar bedenlere takılıyor. Yenidoğan bedenlere O bilincler tekrar takılıyor demek, yani de reenkarne, reenkarnasyon  yapılıyor, yani bunlar da geleceğin dünyasını oluşturacak işte, yani neydi başlangıcımız, 2 tane takım elbise istiyorsan, baştan 2 tane takım elbise ısmarlayacaksın, ve Peygamberimiz de dedi :  

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

"Dünya âhiretin tarlasıdır."

( Hadis-i Şerif ,  Aclûnî¸ Keşfu'l-Hafa¸ Beyrut¸ 1351¸ I¸ 412.)

Bu Dünya ahiretin tarlasıdır, bir sürü şeyler açıklamış, cennette işte huriler için şunu demiş ki, mesela Allah'ın mescidinden alınan bir süprüntü veya cöp ve pislik  cennetteki hurilerine takı  olaraktan takılır, mücevher olaraktan, takı halinde sana gösterilir. burada yaptığın bir iyilik, dedik başta Recep Bire bin idi, burada yaptığı en güzel bir amel, bir iyilik, Bir Haslet, güzel bir haslet, sana ahirette, gelecekte, Nimet olaraktan dönecek, la ilahe illallah dedin, işte bilmem ne oldu, bilmem Sübhanallah dedin, şöyle oldu, işte bunlar, yani baştan iki takım elbiseyi sipariş etmek gibi, buradayken Eğer, şu anda bu amelleri işleyip de, ne istiyorsan onları Kazanırsan, ahiret tarlasında gelecekte, onlar sana ödül olaraktan verilecek, Zaten herkes her şey frekans diyoruz ya, şimdi frekansta her şey matematik işlemleri,  Yani bir artı bir eşittir 2. 1 eksi 1 eşittir 0. Senin burda eksilerin, artılarınla başbaşa gidiyorsa, ahirette alacağın 0 işte, Eğer burada artıların üstün gidiyorsa, iyiliklerin üstünse , 1 artı 1, 1 artı 15, artı 27, derken 1 Artı 40 derken etti  bilmem 160 ve  ahirette alacak işte 160 sevabin karşiligini ödül olaraktan.

yani takım elbiseyi önceden sipariş vereceksin kardeşim, bir tane istiyorsun Bir tane, 2 tane istiyorsun 2 tane, Orada yat kat istiyorsan, buradan siparişi vereceksin, oradan alacaksın, Emeksiz yemek yok, cennette bedava değil.

Ve Allah yolunda malını feda edenler, Allah yoluna arabasını bağışlayanlar, Allah yoluna evini bağışlayanlar, Allah yoluna tarlasını bağışlayanlar, Allah yoluna bir gününü hizmet olaraktan bağışlayanlar, Allah yoluna yemeğinden vazgeçen, oruç tutanlar gibi fedailer var, Allah Fedaileri. ve bunların içinde bir de o Ubade gibi, yani Ubade neydi,  Ubeydullah, Allah'ın iki kolu diye Ün kazanan, Peygamberimiz Uhudda zor durumda kaldığında, ona gelen Oklara elleriyle engel olan, ve ellerine ok yiyen ashab-ı Kiram, bir eline ok yemiş, o elini indirmiş, bir ok daha geliyor, öbür elini kaldırmış, ona gitmesin onu incitmesin diye, iki eli de ok yemiş, ve İki Eli İki Kolu yaralanmış, iki elini Allah yoluna feda etmiş,  iki eli şehit olmuş o yolda, Ve Allah o yüzden ona Allah'ın iki eli İsmini vermiş, Allah'tan gelen bir unvan, yani kimi korudu? Allah'ın peygamberini korudu. ve şu anda da fedailer var ki, Allah'ın Mehdi sine yardım etmek isteyen, ve yoluna feda olurum, Yoluna ölürüm, yolunda ölürüm diyenler var, Ve bazen yolumda bazı hayvanlara rastliyorum ki, geçen kirpi çarptım, geçen birisinde  geyik çıktı, zor kurtardım, yani tamam Güzel kardeşlerim, Tamam anlıyorum, feda olmayin değil, Evet  allah onlar ile bir belmi savdi belki, o makama ermek şereftir, Çünkü şöyle anlatayım, aynı Recep gibi Bire bin gibi, yani Bire bin gibi, piyonlar Vezir gibi degil, piyonlardan birisi gitse oyun mat olmaz amma  Vezir gibi fil ve at gibi biri gidersen piyononların hepsinin hükmü kalmaz, zaten piyonlar hareket edemiyor, yada fazla bir şey yapamıyor,  yani vatanı koruyamaz oyunu koruyamz davayi koruyamaz vezir ve  fil gibi at gibi, onlar hızlı hareket ettiklerinden, onlar  orduyu ve Devleti vatanı  ve oyunu koruyanlar gibidir, ama piyonlar, bir adım bir adım ilerledigi için, onlar elbet değersiz değillerdir Tamam, değersiz değildir ama, yeri geldimi onlarda fil kadar, At kadar değerli olurlar, ama hareket Kuvvetleri az olduğu için, bazen vezrin yerine yada atin filin yerine bir piyon feda edilir, onlar küçük gibi atfediliyor amma, yaptigi amel ve kurtardigi büyük olunca, bire bin sevap kazandiran amel İşte, burada Mehdi ile diğer insanlar arasında kıyas yapıldığında, da Mehdi'nin kazaya belaya ugramsi, veya yeryüzünden gitmesi, kıyamete sebep olduğu için, onun uğrunda ölmek, O nun bir gün daha kalması, herkesin hayrina olan bir şey, ona gelecek bir belanin  başka bir piyonuna gelmesi, işte Mehdi'nin  dünyada biraz daha fazla kalması demek, yani ne olmuş oluyor o zaman, yani onun uğurunda feda olmak Fedai olmak şereftir, Tamam ama, şu anda geyik cibiliyetinde dolanlar, Benim yoluma feda olan dedimi, Yolumuz da bir tane geyik çarptık mı, Biz bize zarar, Şimdi benim malımı, mülküme de zarar geldi, banada zarar gelecek, yani sen o yolda giderken bir de bana Zarar vermiş olacaksın, sözlerinize dikkat edin. yaptığınız amelinize dikkat edin, zarar vermeden yani ucuz kurtararaktan gitmek lazım, Burada şimdi kurbağaların çiftleşme Mevsimi gittigim geldigim yolun üzerinde  Göller var, kurbağaların çıktıkları yerde ezmeyen, ona kurban olayim dersin allah senin muradin yerine gelsin deyince, bir kurbagi prensin caninini aliriz, yolda cigner ezeriz yani, daha şimdi şu anda demeyin, Yani şu anda yoluna feda  olan deyip çıkıp gelme yanıma yoluma, yahut Ben onu hallederim bu Mehdi  degil, Deccal bilmem ne demeye de kalkmayın, yolumda Ezilenler olmayin,  ben bunu öldüreceğim diye gelirsin de, yolunda ezilirsin, onun yoluna yolunda ezilirsin, ve yine bir tane Playboy  Erkek Güzeli koşturuyor azcık az gel seyrek Gel kardeşim, sana kim verdi bu kadar izini, çarpılacaksın, ondan sonra bana da zarar, Sana da, sana, yani paran var diyerekten her sene hacca mı gidilir, her sene umreye mi gidilir, Varsa paran var, Tamam biliyoruz, peygamberimizde dedi, Akar Nehir'in yanında bile suyu tasarruflu kullanın dedi, Senin para var diye 50 kere Hacca gitmeye gerek yok, 50 kere Umre yapmaya gerek yok,  bize ziyarette de  aynı Hac ve Umre de,  tamam kalbinde devam  sevmeye şayet dost isen yok düşman isen yazik olur sana, carparim bir gün ölüverirsin. Bir bizim için olanlar var, bir de biz var,  Biz, ben ve etrafım, biziz, ailem etrafım, arkadaşlarım, Ama sen benden uzak bir yerdesin, bizim için olanlar olduğun halde, Biz durumuna girmek için uğraşma, bizim için olanlar bizim içindir, ve bu yolda da canını feda etme, Kim ise o playboy  biraz seyrekleştirir bu geliş gidişlerini, yoksa ezileceksin yakında, ve terk edeceksin bu dünyayi bir daha dönmeyesiye.


Yine Geçenki vaaaza bağlayacağımız meselelerden birisi de, hani biz Türklerin atasini emziren yada besleyen kurt kafalı çakal kafalı Tanrı Anibus demiştik. ve  Tanrı RA ise Şahin kafalı, ya da horoz kafalı,  RA nin simgesi horosun gözü olaraktan Simge edilir, ve bilinir ki yıllardır Türkler altaylardan geldikten sonra, işte Mavi Boncuk takarlar, mavi göz yaparlar, göz mavi göz, Peki çakal tanrının gözleri neydi, mavi gözlüdür, çakal Tanrı yani, çakal demek işte mavi gözlü demek zaten, horozun gözü, ve neye inanıyorlar, mavi gözün onları koruduğuna, göz kim, horosun gözü, horoz kim, Tanrı ra, ra nin gözü, yani  Tanrı enok, eno enonun gözü, ve illuminatideki göz simgesi de aynı şey zaten, ama onlar bunu bilmiyorlar, herşeyi gören göz, Çünkü Şahin ya da Şahin kafalı, yani her şeyi gören göz, ra nın gözü, ve nazar boncuğu da o yüzden mavi göz, çakal kafalı tanrının gözü,  çakal kafalı Tanrı  ra nın gözü neymiş çakalgöz, kim Gözetliyormuş Türkleri, Kim koruyormuş mavi gözlü çakal kafalı Tanrı, Ra nın gözü, horosun gözü, ya da Şahin'in gözü, ya da çakal kafalı Kurt'un gözü ne olmuş oluyor, Şimdi bu bilgi ile de  gözü mavi olduğu ortaya çıkıyor, ra nın gözü mavi, o genleri oynadıklarında yaptıkları enok ların yaptığı yarattığı, çakal kafalı, mavi gözlü, Şahin kafalı, mavi gözlü, ve Türklerde Nazar boncuğunu mavi göz olaraktan yaparlar, çakal işte adı üstünde, çakal gözlü, çakal, yani kurt gözü, ve Şahin gözü, nazar boncuğu meselesi de budur taaa Tanrı   Anibusa dayanir yine.


Cennet tasvirleri mizden bu haftakine gelince, ve Burası cennet diyoruz, Cennet diyoruz, kimseyi inandıramadık daha, Ama, mesela Kaya Çilingiroğlu oğlu ile Hülya evlendi, ve çocukları Zehra doğdu, Zehra doğar doğmaz mirasa kondu, anasının babasının Zenginliğinin üstüne cuk diye oturdu, doğar doğmaz Zengin. bu Zehra ne yaptı da kazandı bu zenginliği. annesinin karnında çok mu tesbih çekti. yahut Hülya Avşar namaz, niyaz,oruç, Hac, zekat, farz, sünnet böyle yedi işte bitirdi dini de onadan ödül mü oldu. yada Kaya Çilingiroğlu cami yaptırdı, han hamamlar yaptırıp, insanların hizmetine mi verdi, onun yaptığı amelin sebebiyle mi Zehra böyle zenginlige kondu. işte senin benim adaletime sıgıyormu bu şimdi, bu doğar doğmaz zengin, ben ise taş ocağında, tozun kirin pasın içinde çalışmak durumunda kalıyorum, hangi Adalet bu? benim adaletime bile sığmazken, bu Allah'ın Adaletine mi  uymuş. Halbuki işte Zehra eski hayatındaki amellerinin karşılığı olan cennete ermiş diye iman edersek, o zaman taşlar yerine oturur, hak yerini bulur, yoksa Zehra'nın ameli ne, Hülya'nın ameli Ne de, bunlar bu zenginliğe Erdi diyeceğiz. Anlatmıştım ve 1 e 700 veren ameller bahsinde anlatmıştım, ve Hülya gibiler eski hayatlarındaki  yaptıkları amellerine karşılık olaraktan bu dünyada böyle cennetlere erdiler dedik, ve bazıları da işte böyle anadan doğar doğmaz erdiler, Hadi Hülya yine belli bir yaştan sonra çalıştı kazandı diyeceğiz, yine Şarkıcılık da olsa, sanatçılık da olsa bir emek işi, Ama Zehra gibiler doğar doğmaz erdiler buna, yorulmadı üzülmedi kırılmadı Erdi o dereceye, işte bunlar eski hayatındakilerin karşılığı ise, böyle Tefekkür edip düşünürsek, ancak o zaman benim adaletime sigiyor, Allah'ın adaletini de o zaman sıgmış olur, Yoksa Allah benden daha adaletli olduğuna göre, Seninle benim aramdaki fark nereden, O zaman bu dereceyi nereden kazandı, hangi ameli ile, göster bana, bunların hangi ameli peygamberin anlattı hangi hale uygun bir amel, hangisi benimkinden daha fazla bir amelde, ben taş ocağında tozları içinde çalıştım, onlar Bey gibi yiyip içiyorlar, İşte fark,  eski hayatının karşılığı, eski hayatıda yaptıgi amellerin karşılığını alıyor diye düşündüğüm zaman, ancak benim içime Adaletime sıgan bir durum olmuş oluyor, Yoksa ne benim adaletimi ne de senin, ne de gavurun bile Adaletine sığmaz ki, Allah'ın adaleti ne nasıl Sığsın.

Bir alimin son izlediğim açık oturumundaki programında diyor ki o alim bize, bizi programlarini seyrediyor diyerekten, buradan  bilgi araklıya bilirsin  diyor.

Angut larla işim olmaz benim amma,

Düne kadar Müslümanlığı bize getiren Ahmet Yesevi Derneği nin usulü neydi, kalfalık çıraklık. Bir iş öğrenildiği zaman, Ustalardan öğrenilir, O da çıraklıkla başlar, kalfalık, en sonunda ustalık verilirdi. çıraklık ne demektir? ustasından bilgi araklamak demek değil miydi? o ilmin bilgilerini ustasından Araklıyaraktan, O işte mahir olmaya, çıraklık ustalık kalfalık demedik mi bizler. ve bu yolu Biz usul ve edep olaraktan, en güzel yol olaraktan bilmedik mi?  şimdi sana ne oluyor da, oradan iki kelime konuştum diyerekten, bana bilgi Hırsızı muamelesi yapıyorsun? Ben her açık oturum programını seyrederim, yahut dinlerim,  her yerden bilgi arar bulurum. Ben almasını biliyorsam alırım zaten, almasını bilmeyen adamların eline bilgi gecse neye yarar. ARI Olmayan Adam, poleni ne yapsın,  bal yapamayacak adamın Eline polen geçse  neye yarar, çiçek ve polen arinin eline gectiyse bal olur, benim gidip de ari gibi bal yapacak durumum yok, Ancak Arılar bal yapıp da bana verince, bal olaraktan yiyorum,  bilgi de, bilgiyi bal yapacak adamın eline geçtiyse, o bilgi zaten değerli bilgidir, ürünüde bal olur. Halbuki bütün sistem bu araklama sistemi üzerine kurulu değil mi, Sen yürümesini, anandan babandan araklamadın mı? konuşmasını yine anandan babandan araklamadın mı? bütün sistem araklama üzerine  kurulu değil mi? Sen kim oluyorsun da, bana bilgiyi çaldın muamelesi yapıyorsun, esans hırsız sensin, bilgiyi saklayan hırsız, çalıp da saklayan Hırsız, bilgi saklamak için değil, dağıtılmak için verilmiş. Allah o kadar bilgiyi hayvanların içine dürüp büküp sokup da, sonrada etrafiniza bakmyiromusunuz ayetleri ile bize uyarmazdi eger bilgi  saklanacak bir şey olsaydı, "Etrafınıza bakmıyor musunuz" Kaç tane ayet ve kuranda

görmüyor musunuz?, ayetleri, anlamıyor musunuz,  ayetleri.

Arı olan, apartmanın başındaki havuzda yüzmeye gitmez, çicek başındaki poleni toplamaya gider ki Bal yapabilsin, Ben de seni dinlemeye geliyorsam bal yapacak polen var mı diye bakmaya geldim, çiçek olmayan yerde arının ne işi var, Bak ben senden bilgi araklamadim tamam mı Sen gel şimdi benden arakla git bakayım bir.

Cimri, Bildiğini işte böyle öğretmeyen insanlara, kazandığını veremeyenlere denir, Allah'ın verdiği canı vermeye gücü yetmeyenlere denir, işte nefes de öyle, alırsın da veremez hale gelirsin, Çünkü vermesini bilmiyorsan eger.

Almaya geldi mi iyi de vermeye geldi mi, Hadi nefesi da verme bakalım da, tut o zaman cimri.

Allah bu düzeni böyle koymamış mi ki,  nefes alıyorsun, hem de iki delikten, birden veriyorsun, burnundan veriyorsun, vermek mecburiyetinde kalıyorsun, hadi vermede tut bakalım nefesi, can da böyle, sana verilen Can da, bir gün alınmak durumunda kalıyor, O zaman,  O zaman durum zor. canı verebilecek miyiz, hepimiz için zor, Sadece senin için değil,seni kastetmedim burada, Almak kolay, Vermek Zor, Evet bazılari malı veremez, bazısı ilmini veremez, bazısı peynir seviyordur, peynir veremez, bazısi da canı veremez, bazılari da nefes hastalığına tutulur, nefesi alıp veremez, hepsi aynı cimriliğin sebebi, cimriliğin cezası.

Rabbim, askerime, aldığını aldığı gibi vermek, bulduğunu bulduğu yere, geri koymak nasip eylesin, her şeyi, yerli yerine, bulduğu gibi, bulduğu yere koymak nasip eylesin.


--oOo---


أَأَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ


''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! '


وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.

سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ

Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve

etûbu ileyk.

--OoO--

Kar©glan

Başağaçlı Raşit Tunca

Schrems, 19 Mart 2019 Salı

Original Kar © glan
   

Nefsin Marifet Makami - Marifetullah Nedir?

(Kar©glanin 03.06.2015 Vaazi)

21 Şaban 2015 Çarşamba


أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

أَفَلَا يَعْلَمُ إِذَا بُعْثِرَ مَا فِي الْقُبُورِ وَحُصِّلَ مَا فِي الصُّدُورِ إِنَّ رَبَّهُم بِهِمْ يَوْمَئِذٍ لَّخَبِيرٌ


Sadakallahul Aziym Adiyat Suresi 9 - 10 - 11

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

E fe lâ ya’lemu izâ bu’siramâ fîl kubûr.Ve hussıle mâ fîs sudûr. İnne rabbehum bihim yevme izin le habîr

Meali:

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Kabirdekilerin halleri ortaya cikdiginda, ve onlarin
gögüslerinde olanlar (iman veya inkarlari ) bilinince ortaya cikinca . O
izin verilmiş biliglerdende, O gün Rabbiniz Haberdardir.(Rabbinizin
müsadesi kadarini bilebilirsiniz).

Sadakallahul Aziym Adiyat Suresi 9 - 10 - 11

   

Allahümme Sallai ala muhammedin ve ala elihiu vesahibhi ve selleme teslimen, vettebiiyne illa anhü, ile yevmil kiyamet.

Yolculugumuza Başliyoruz :


Öncelikle Nefis demek, Vücut Denilen Araba veya Motoru süren sürücü, şoför Manasındadır. Bu Motor ve araba yaptıklarından hesaba çekilcek olduğu için, onun sanki yabani bir at misali, üstüne binip güzel işler yaptırılabilmesi için, önce terbiyet edilmesi gerekir. Yani sürüş kurallarını öğrenmek gekekir. Burada islamın şartları olan namaz ve oruç devreye girer, ve işde oruç ile insan önce nefsine gem vurmayı, yani nefis atına, yani motoruna gem vurmayı, veyahut arabasında, fren sistemini nasıl kullanması gerektiğini öğrenir. Oruç ile yemek helal olan birşeye gem vurulur. Daha sonra cima ya (Cinsel birleşmeye) gem vurulur, yani frene basması öğenilir. Bunu öğrenince, artık insan islamın haram ve yasak dediği durumlarda, frene basıp nefis atının gemini çekerek, gerektiğinde onu durdurur. Böylece nefis, kazandığı derece ile makam kazanır ve terbiyet ehli olur.

---oOo---

Berat gecesini geride biraktik ve yine sizin o berat gecesi
dediginiz gece, berat gecesi degildi, ve fakat biz bir fitneye sebeb
olmamak için, bunu dah önceden yazmadik ve kimseyede bugün degil, diye
gecen seneki hataya düşüp tartişmak durmunda da kalmadik. ve gecen hafta
cuma gecesi 15 iydi ve berat gecesiydi bizim hesabimiza göre, ve fakat
rabbimizin ise bize dahi senin hesabinda yalniş, bu gece degil yarin
gece dercesine, Allahu alem gecen hafta cumartesi sabahdi, Seda Akgülün
programinda, babasi dövecek diye evden kacan kücük berat in haberi
verildi, ve o gün gercek berat görülmüş oldu, ve o gece beratdi, her ne
kadar bunun için "tvem" özel bir müdahale ve gayret ettiysede, takdirden
öte köy yok. ve bu nasil olur denilince size kisaca anlatalim, ve
halbuki sizin o nisfuşşaban dediginiz gece, gercekden ay aynen aynin 15 i
gibi dolunaydi yani şabanin ortasi gibiydi amma, gel gelelim durum o
degil, cünkü eger bundan üc ay önce eger ayin son günü görülmemiş olsa
ve sonraki günde görülmemiş olursa , o ay 30 a tamalanir ve halbuki ay
ikinci gün görülse bile ikinci gün o ay 3 günlük bir hilal kalinliginda
olmasina ragmen, ikinci günü, daha biri alindigi için, 3 üncü günde
ikisi demek olur. ve böylece aylarda bir sapma meydana gelir, ve yine
ikinci ayda böyle, ücüncü ayda böyle, son gün 30 tamamlaninca demek
olurki: şabanin kameri 3 günlük olunca daha eger her ayda 2 gün sapma
olduysa biz Kameri 3 ayda 6 günlük hilal kalinginda kamer görülünce biz
daha birinde diye zannederz veya kabul etmemiz gerekir, cünkü Muhammed
dedi : "Hilali görün oruca başlayin , hilali görün iftar edin veya
bayram edin". dedi.

Böyle olunca bizim o Receb hidrellez ve mirac ve berat mucizelerimizin gercek oldugu ortaya cikmiş olur.

Berat demek ise "bare e" kelimesinden türemiş "El Bariu Allah"
yani eski borclari davalari mahkemeleri berat ettiren Allah, ve öyle
olunca berat demek işde önceden kalmiş o takvim sapmalarininda tekrar
düzeltildigi gece demek olur, yani eski hesaplarin affedildigi gece "Berat gecesi"
davalarin berat ettirildigi gece, yani falanci falani dövdü, dava iki
senedir sürüyor, filanci filani caldi, amma tövbe etdi, dava sürüyor, ve
berat gecesi oldu ve Berat ettiren Allah, Peygamberin sözü ile "o gece Allah, Mudar kabilesinin koyunlarinin yünleri sayisi adedince insani bagişlar yani (davalarini berat eder)."

---oOo---

Gecenki vaazlarmizda yazdigimiz Mehdinin zekriyanin hanimi ile
görüştürüldügünü ve zekeriyanin bir cocugu olacagni cebrail habeer
verince, ve cebrailin: zekeriyanin "bu naasil olur bu kasir karindami ve
bu yaşimdami dmesi üzre (o vakit 90 yaşinda idi) biz onu mehdi ile
görüşdürdük o olacakdir demesi. ve bizim dedigimizde isminde "R" olan
herkesen Mehdinin bir R yani ruh cikarabildigini cocuk yapabildigni
yazdik veya söyledik. ve amma zekirayada bir "R" var fakat zekeriyanin
hanimindada bir "R" varmi bilmiyoz cünkü haniminin ismini bilmiyoruz
dedik, bizim bu konudaki aciklamamizi duyan bir üstad ve prof. dediki bu
gece: Zekeriyanin haniminin ismi elizabet idi dedi, ve öyle olunca
marifet toprakda degil zekeriyada sakli imiş yani ZekeRiya
yani "R" onda sakli imiş. belli oldu yani. teşekkürler üstad. ve yine
Meryemdede Bir "R " var ondan dogan isanin da işde o babam dedigi ruh
babasi mehdinin, zamanda yolculuk edip geri gidip, meryemden isayi, ruh
yoluyla dogurttugunu yazmişdik zaten. ve geldik haziran ayina ve Arnold
teminatorun son filiminde bize ne fisildiyacak merak ediyorum, fim
yayinlandimi acaba, haziranda yayinlancakdi? hani terminatorun en son
bölümünde kurtariciyi zamanda geri gönderip kendi annesinden
dogurtuyorladi ya, dünya mahvolunca. bakalim son sürümde ne olcak, Allah
onlara ne keşfettirmiş.

---oOo---

Ve Mehdi bereketine Turunce rengine bir bereket geldi, ve fakat
turuncunun afetlerini yazmişdik daha önce, fakat tekrar hatirlatalim:

1 - Eger turunucu sevmeye ve giymeya başlayinca yalan söylemek
ihtiyaci hissder oldunsa, hemen turunucuyu terket ve kendine bir siyah
giy ve sonra beyaz giy ve format at. cünkü trunucu kürklü tilki bazen
yalan söylemeya başlar, masal masal maniki, Tilkinin kuyrugu var 12
olur.

2 - Eger hirsizilk ediyoyrsan, ufak ufak calmaya başladinsa
hemen trunucuyu terket format at. aynen turuncu meclis koltugunda oturan
(:::) amcalarin ve milletelvekillerinin devletin malini parasini
caldigi gibi. yani mehdi askesri calarmi hic? calmaz, amma Mehdi askeri
degilde, aslan degilde tilki olduysa calar.

3 - Kimseler sana inanmmaz olduysa yine turunucuyu terket,
cünkü sen mehdi Askeri degilsin, Aslan kürkü degil, tilki kürkü
giymişsin.

4 - Senin kicina heves edenler olmaya başladiysa turuncuyu
terket, sen mehdinin askeri olabilirsinde olmayadabilirsinde, yani
tilkinin kuyruguna hevesli cok kadin olur, yani kicina hevesli kadinlar
unutma.

5 - Anal ilişki yasak, yani her ne kadar portakal yerken,
portakala parmak atilsada, yani kadinlarin G punktunu uyarmasini
bilsende, penis ile oraya müdahele yasak. sende buna karşi cok istek ve
ilgi olduysa turuncuyu terket, Allah muhafaza bir gün sabir, iki gün
sabir ücüncü gün sabredemez surlari deler girersin.

5 - Aslanda olsan tilkide olsan yani turuncu kürk giyince,
kürkünü yüzmek isteyen yani derini yüzmek isteyen bircok düşmanin
olcakdir, eger mehdi askeriysen korkma yürü, demirden korksak trene
binmezdik de, gec o köprüyü.

---oOo---

Türklerde bir deyim vardir "Elimle koymuş gibi buldum." ve
bizim evmizide düzenlermizi koydugumuz bir odamiz var ve orda (matkap
anahtar tornavida pense,..) düzenlerimizin herbirinin bir yeri var, ve
fakat cocuklar oraya girnce düzeni alip kullandikdan somnra geri yerine
koymayi unutuyorlar. ve böyle olunca eger alinan aynen yerine geri
konmaz ise tekrar araninca yerinde bulunamaz. o bulamaz bu bulamaz,
hatta oradaki düzene bir yer tahsis eden bana sorsan, ben falan yerde
derim, ve fakat alinip yerine konmadiysa orda bulunamaz.

hani naasrettin hocadan biri adam para ister der ki: IRAFDA
tencere var onun icinde, git al istedigin kadarini der, adam gider bikr
mikdar alir gider. ve zaman gecer tekrar adam gelir tekrar para ister
yine nasrettin git ordan al der.

ve sonra yine zamaan gecer, ve adam yine gelir para ister, ve nasrettin yine, rafda tencerede var git onun icinden al der.

Adam almya gider, ve döner: "hoca icinde para yok" der

Nasrettin Kizar ve der:

Bre adam sen aldiklarini geri yerine koydunmuki tekrar isteyince yerinde para olsun der.

Yani gecen hafta anlattigimizi insanin dogasinin bozulmasi
bahsinede birazcik daha deginirsek, yani Allah insan için "biz onun en
güzel surette halkettik yarattik" buyuruyor,

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ

ثُمَّ رَدَدْنَاهُ أَسْفَلَ سَافِلِينَ

إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَلَهُمْ أَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ

Sadakallahul Aziym Tin Suresi 9 - 10

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Lekad halaknel insâne fî ahseni takvîm.

Summe redednâhu esfele sâfilîn.

Meali:

Gerçekten de biz, insanı, en güzel bir sûrete sâhip olarak yarattık.

Sonra onun esfele safiline kadar derece derece rütbelendirdik.

ve her güzel ve salih iyi amel ile insanlar onda mertebe ve
derece kazanirlar, taaki onlarin üstünde memnun olmadiklari hicbirşey
kalmayasiya kadar.

Sadakallahul Aziym Tin Suresi 9 - 10

ve Allah, insani en güzel surette yaratmişken ,bilim adamiyiz
diyen ahmaklar sürüsü, onun dogasini bozup, burasi emme zekeri emme
kulagi, amma kuyrugu olsun, oralari degiştirip kendi istekleri
dogrultusunda oynarlarsa, insanoglu insanlikdan cikar, ve sonra insan
ararizda, insan yerinde bulunmaz olur, ey insan kardeşler.

Rabbim insani muhafaza edip, aradigimizda rafda insan bulmayi, mehdi cematine naasip ve müyesser kilsin.

---oOo---

Marifet nedir konusuna gelince hepimizin anasiri erbeasi, dört ana elementi: toprak, hava, su,ateş

ve bir cekirdek topraga dikilince, kökü topraga dogru,
filizleri havaya dogru, ve damarlari ile ve köklleri ile suya dogru, ve
yapraklari ile de güneşe dogru uzanir. ve sonra agac olunca gayesi
yeniden hayata gelebilmek ve soyunu muhafaza için tohum vermek olan
meyva vermekdir. ve meyva ilede insan bedenine yolculuk eder, ve tohumu
ilede gelcege dogru yolculuk eder. işde dal ve budak veermesi gaye
degil, onun gayesi meyva vermekdir. ve meyva verince insanogluna
yolculuk eder, ve insan meyvasini yiyince onun cekirdeginide dikmesini
ögrenmişdir, ve böylece onun yeniden dogmasi meyvadan ve insandan gecer,
ve insana kendini yeniden dikdirtip yeniden yeniden dogmak isteyen agac
bile, kokulu kokulu tatli lezzetli meyvalar verirken, ey insanoglu sen
niye yeniden dünyaya glemk için elzem olan yaratan yerini oynayip
zekrrini ve meninle tohumunla oynayip onu fasit tohuma cevirirsin.
dölsüz meyva, dölsüz insan oluşturmya calişirsin, bir agac kadar aklin
yokmu? bu kadarmi ahmaksin.

işde marifet meyva vermekdir ve hal böyle olunca bütün dinlerin
gayesi peygamberlein gayesi, bu insan denen varligin soyunun muhafazasi
icindir, ve din nedir denince, eger sen bundan başka birşey anliyorsan ,
savaş cihad anliyorsan, ahmak cihadda yine insanin korunmasi, özsoyun,
paksoyun korunmasi icindir. yoksa din neye gerekli olsun. ve hal böyle
olunca insan bozulunca kiyametinde kopma vakti gelmiş olur, aynen Nuh
tufani gibi bir tufan kopar, yahut büyük kiyamet kopuveririr başimiza.
yani insan gidince, bozulunca, dünyaninda bir önemi kalmaz olur.

Rabbim mehdi ve cemaatina insan kalmayi nasip etsin, ve
icindeki marifetini cekirdegini bulup, onu muhafaza etmeyi nasip
etsinki, ona cibilliyat denilir, ve o da elma ise, elma, at ise at,
sinek ise sineksin demekdir.

Amiyn

Elfatiha maassalavat.

Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve etûbu ileyk.

--OoO--


Kar©glan

Başağaçlı Raşit Tunca

Schrems, 26 Mayıs 2015 Salı

Original Kar©glan
   

Hakikat ve Marifet Nedir -Nefsin ihsan Makamı Nedir?- Zirve 1 Kişiliktir, ve Orasi Keyif Yeri Degildir

(Kar©glanin 14 Mart 2016 Vaazi)

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلاَئِكَةِ فَقَالَ أَنبِئُونِي بِأَسْمَاء هَؤُلاء إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ

Sadakallahul Aziym BAKARA Suresi 31. ayet

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Ve alleme âdemel esmâe kullehâ summe aradahum alel melâiketi fe kâle enbiûnî bi esmâi hâulâi in kuntum sadikîn

Meali :

Ve (Allah), Âdem’e, (Allah’ın) isimlerinin hepsini (bu isimlerdeki hikmetleri) öğretti. Sonra onları meleklere arz ederek dedi ki: “Haydi sadıklardan iseniz bunları isimleri ile bana haber verin (söyleyin).”

Sadakallahul Aziym BAKARA Suresi 31. ayet

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

عَلَّمَنِي رَبِّي

allemenî rabbî

Meali

“Rabbim bana öğretti.”

(Sadakallahul Aziym Yusuf Suresi 37. Ayet )



أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَمِمَّنْ خَلَقْنَا أُمَّةٌ يَهْدُونَ بِالْحَقِّ وَبِهِ يَعْدِلُونَ

Ve mimmen halâknâ ummetun yehdûne bil hakkı ve bihî ya’dilûn.



Meali


Yarattıklarımızdan, hakka sarılarak doğru yolu gösteren ve hak ile adaleti gerçekleştiren bir topluluk buluncakdir

(Sadakallahul Aziym A'RAF Suresi 181. ayet )

---oOo---

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

“Dünyada da muhakkak bir cennet vardır. Onu bulan kimsede cennet arzusu kalmaz. O cennet mârifetullahtır.”

( Hadis-i Şerif )

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:

“Allah-u Teâlâ bu ümmete, her yüzyıl başında dinini yenileyecek bir müceddid gönderir.”

(Ebu Dâvud: 4391)

"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"

"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"

Yolculugumuza Başliyoruz :

   

Öncelikle Nefis demek, Vücut Denilen Araba veya Motoru süren sürücü, şoför Manasındadır. Bu Motor ve araba yaptıklarından hesaba çekilcek olduğu için, onun sanki yabani bir at misali, üstüne binip güzel işler yaptırılabilmesi için, önce terbiyet edilmesi gerekir. Yani sürüş kurallarını öğrenmek gekekir. Burada islamın şartları olan namaz ve oruç devreye girer, ve işde oruç ile insan önce nefsine gem vurmayı, yani nefis atına, yani motoruna gem vurmayı, veyahut arabasında, fren sistemini nasıl kullanması gerektiğini öğrenir. Oruç ile yemek helal olan birşeye gem vurulur. Daha sonra cima ya (Cinsel birleşmeye) gem vurulur, yani frene basması öğenilir. Bunu öğrenince, artık insan islamın haram ve yasak dediği durumlarda, frene basıp nefis atının gemini çekerek, gerektiğinde onu durdurur. Böylece nefis, kazandığı derece ile makam kazanır ve terbiyet ehli olur.

---oOo---

Top adamin vuruş hizina göre zirveye cikiyor ve sonra aşagi iniyor, yani zirve orda oturmak için degilmiş, yine ihsan makami orda oturup devamli kalmak için degildir,

Yine Hz. Muhammed Miracda En zirveye cikdi, ve sona geri döndü, yani orda kalmadi geri döndü, ihsan makamina cikan,Mirac edip Allahi gören veya görüyor gibi makamina, ihsan makamina cikan, orda Allahla bagdaş kurup oturmaz, orda keyif edip laka luka yapmaz, o makami meşgul etmez, geri dönüp ümmeti irşad eder,

"Koca Kari dünya bu gece bana göründü ve diyorkine: "Ne Ana Gördüm Ne Baba, Ne Evlat Gördüm Ne Koca, Ama Yinede Yaşadim Doya Doya.

imza (Hoşcakal, Yalan Dünya)

ve diyorki yaşlandim artik ben, daha 90 yaşindayken okuyup yaziyordum, şimdi gözlerim zayilfladi diyor, azalarim zayifladi diyor. ve bunamamiş daha akli başinda amma yaşlanmiş kaaporta (beden eskimiş) ve diyorki insanlik artik bu genc kalmayi bulsun diyor, ve bana yol aciyo, bunu insanlara ögret diye.

Hangi yigiti toprak yutmadiki, hangi ceylan gözler toprak olmadiki, hangi en tatli Yemek, Ya tuvalet olup, yada hücre olup sonunda topraga karişmadiki,

Kadinlar Rahim tabiatinda, cekici, icine yutucu, yani topragimiz ve dünyamiz, icine girince, ondan taze cocuk olarak dogurup cikariyor, o öldürücü indirici, indirmek rahmani indirmek, yine topraga kariştirmak, ve geri cagirmak üzere yapilandirilimiş. oysaki rahmanda, cocuk olup onu(rahmi) yirtip cikan, bir ayrik otu gibi bir filiz gibi onu(topragi) yirtip ciakabilcek bir tabiatta yaratilmiş olan, erkek ve rahmanlar, her ne kadar rahman (erkek cocuk) rahimin icinden ciksada, rahimde rahmanin zekerinden gecip gelmiyormu? meni babanin zekerinden inip geliyor, öyleyse rahmandan gecmeyen dogmaz, rahmini tanimayan dogamaz azizim.Tasavvufdaki "Seyri Süluk" ilmi bilgisi,o sülükdeki yolu bilmeyen tasavuf nedir bilmez. tasavvufu anlamyan ahmak, o sülükdeki yolculugu "meni olan lokmanin cocuk oluncaga kadarki seyahatini anlamaz. Babayi anlamayan nasil dogacakki, meni olmazki. Babadan gecince, anneyi anlamayan rahme dahil olamazkine, belki mastürbasyon olur, belkide dişari cikar amma, cocuk olup dogamaz,gizli alemden hakikat alemine gecmekdir, dogmak marifet ancak, o seyri sülükunu tamam edenler dogabilir yeniden, onun için bu gercek mürşidi kamillere ihtiyac var amma, onlar sana hakikati marifeti ögretiyorsa gercek mürşiddir, yoksa sen onun şeyh denen kimsenin temsili misal ile, tuvalet bekcisiysen, bilmem SOBASINI YAKIP KÜLÜNÜ ALIYORSAN, BUNUNLA iLiM ÖGRENiLMEZ, EşşEKLiGE DEVAM ET SEN AZiZiM, BU DÜNYANIN EşşEK OLARAK DOGACAKLARADA ihtiyaci var elbet, hangi dört kariya yeten erkek toprak olmadiki; en fazla misal ile, olsa olsa iki saatin sonunda, onun zekeride yorulup inip buruşmadiki, bu koca kari dünya ne diyor, sen gibi yigitlerden, elli tanesini 100 tanesini 1000,...gömdüde, diyorki "ne koca gördüm, ne baba" diyor bana, anladinmi ahmak, en kuvetli adam olsan, 60 yaşa gelince, o kaslarin sarkip buruşcak, aklin belki başindan gitcek, aynen Muhammed Ali gibi "kelebek gibi ucarim, ari gibi sokarim" diyordu bir zamanlar, bugün akli bile başinda degil belki, titrek sultan oldu, yani güvenme öyle gücüne, güvenme öyle güzelligine, güvenme öyle aklina, nice akilsizlar dolaşir bu dünyada, yusuf gibi dünya güzeli olsan, gömerler azizim, topraga katcak karişdircak yeniden yogurcak, en azindan ikinci el bir araba sanada vardir bu dünyada, senide katip karişdirip yenidin yogurcak bir ana, bir kadin bir rahim vardir, bir züleyha vardir, ve

Hz. Enes’ten yapılan rivayete göre Peygamberimiz (asm) şöyle buyurdu:

“Cennet halkı kıyamet günü Âdem’in suretinde, otuz üç yaşında, bıyıklı, bedenleri kılsız ve karagözlü bir sima hâlinde haşr edilirler. Sonra cennette bulunan bir ağacın yanına götürülürler ve ondan elbise giyinirler, artık ne elbiseleri eskir ve ne de gençlikleri kaybolur.”

(Kenzu’l-Ummal, H. No: 39383)

Diğer bir rivayette ise şu ifadelere yer verilmiştir:

“(Ruh üflenmiş) bir düşükten bir pirifâniye kadar (cennetlik olan) her kes otuz üç yaşında, Âdem’in suretinde, Yusuf’un güzelliğinde, Eyyub’un ahlakında bıyıklı, bedenleri kılsız ve karagözlü bir simayla haşr edilirler.”

(age, H. No: 39384)

“Âlimler, dünya kadınlarının cennette bir yaşta olacaklarını, Hurilerin ise büyük-küçük (nefislerin arzu ettiği şekilde) çeşitli yaşlarda olacaklarını söylemişlerdir."

"Nebe sûresinde cennetliklere ihsan edilen nimetlerden bahsedilirken de cennet hurilerine atıfta bulunularak “ve kevâibe etrâbâ” buyrulmaktadır. Bu âyetteki “kevâib” gençliğin en ilk ve en güzel dönemini ifade etmekte olup, ergenliğinin ilk demlerindeki genç kızlar demektir. “Etrâben” ifadesi ise aynı yaşta (yaşıt) manasındadır.” (Muhtasaru Tezkireti’l-Kurtubî, s. 101)

Bu hadisler ve ayetler gösteriyorki, genclik iksiri keşfedilcek, ve insanlar yaşlanmayacak, ve öyle(33 yaşinda) haşrolcak demek, öyle toplanir olcaklar, yani genclik iksiri buluncak, ve muhammed ne yapmişdir bu hadisi ile: Hani karanlik bir odadaki bir nesnenin yeirini bilen kimse, ona dogru elindeki el lambasini tutar, ve yanindakine der ki, ve bak burda ne var, "hadi onuda al" der gibi, muhammed bize bu gencliik iksirine işaret emişdir, ve bunun mümkün oldgunu, ve bizim bunuda zamani gelince alacagimizi, ve yedigimiz ictiklerimiz artik bizi yaşlandirmayacak oldugu, yani haşrolur demek: anlattik işde, almanyadan nutella, bilmem italyadan bedem, bilmem yunandan eşşek zeytini alip geldiler yedin, bunlar sende seni oluşturduysa, işde onlr sende haşroldu, toplandi demekdir. öyleyse öyle bir zaman da ahir zamanda, işde o topraktan cikanlari yiyecek amma, artik insanlari yaşlandirmaycak demekdir. ve bunun bulunmasi yiyeceklerdeki bir püf noktasinin keşfedilmesi ile olcak, oda nedir yine dönüp dolaşip rahmanda kaliyoruz, bunun sirri ise yine rahmanda, yani "ulu yarah" da gizli. buruşuk bir yarah nasil, oluyurda dimdik ve sert ve cap canli oluyor, arayip bulan, insanin nasil öyle 33 yaşindan daha fazla yaşlanmaycaginida bulabilir, iş rahmanda bitiyor, rahmani anla herşeyi anlarsin zaten, ahmak bilim adami, rahmani bilmeyen hicbirşeyi bilmez, Allahi bilmeyen, ahmakdir, kördür sagirdir dilsizidir, yani ahmakdir ahmak. ve bunun sirri ise, oraya belli sebebden dolayi kan hücüm etmesi, amma dayak yedin oraya kan hücum ediyor amma, kara bere oluyor, öyle hücüm etmiyecek, başka bir yolda hücüm etcek, yani onu dipdiri yapacak birşey, nedir o rahim ve Rahmi bilmek lazim, yine onun için görsel "aynel yakin", tatsal "hakkal yakin" duygusal "hissel yakin", "fiziksel yakin" yine girip cikcak "eşşek bakmakla bahar almaz" derler yani. Rahman ve Rahim dersi bitince ancak cözebilir bu insanoglun nasil 33 yaşindan daha fazla yaşlanilmaz, "genclik iksiri" nedir?

---oOo---

Gecenki vaazdaki evrim konusuna atfen yine şöyle bir aciklama yapiyoruz ki: Maymunlar uzun yillardir hayvanat bahcelerinde egitiliyor, ve insanlarla ic ice yaşayanlari var, ve onlar, birak kendi başlarina maymun iken gelişip insn olmayi, insan olanlardan bak bu böyle, şu şöyle diye ögretenler olmasina ragman, dah hayvanat bahscesindeki egitilmiş hic bir maynun ailesinden öyle insana daha cok benzryen bir maymun dogmadi .maymunlar yine maymun yine maymun, o halde hani maymun gelişdide, kendini gelişdirdide insan olduydu, lan angut, maymun dün degil belki ikibin yildir insanlarca egtiliyor, egtilmesine ragmen insan olmasini beceremiyorsa, o insan flan degildir , evrim diyde birşey yokdur ahmak cahil, ahmak evcrimci o maymundur maymun, ondan insan falan olmaz, kurbagidan da, prens olmasini falan beklemeyin ahmak evrimciler.

---oOo---

Tasavvufda Nefsin Mertbelri konusunda en son Nefsi Kamil ve Kamileyi anlattik, ve mürşdii kamildende bahsettik, yani kemal ilimini ögreten büyük ögretmen demekdir dedik, ve insanlara seyri sülük yolunu talim eden, ögreten ögretmendir dedik.

geldik ondan sonraki rütbe ve makam olan ihsan makamina

ve bu soruyu gelin cebrail aleyhisselama, muhammede sorduralim ve cevabini alalim .

HADİS-İ ŞERİF

* Ebû Hüreyre radiya’llâhu anh’den: Şöyle demiştir: Bir gün Resûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem açıkta oturuyordu. (yanına) biri gelip: “Îmân nedir?” diye sordu. “Îmân; Allâha, Meleklerine, Allâh’a mülâkî olmağa (yâni Rü’yetu’llâh’a), Peygamberlerine inanmak, kezâlik (öldükten sonra) dirilmeğe inanmaktır.” cevâbını verdi.

“Ya İslâm nedir?” dedi. “İslâm; Allâh’a ibâdet edip (hiçbir şeyi) O’na şerîk ittihâz etmemek, namazı ikâme ve farz edilmiş zekâtı edâ etmek, Ramazanda da oruç tutmaktır.” buyurdu. (Ondan sonra)

“Ya ihsân nedir?” diye sordu. “Allâh’a sanki görüyormuş gibi ibâdet etmendir. Eğer sen, Allâh’ı görmüyorsan şüphesiz O, seni görür.” buyurdu........

HADİS-İ ŞERİF

ve gelelim bu hadisi ve ihsan makamini, Karoglan hoca nasil anladi, ve nasil size anlatir :

Karoglanin dilinden ihsan makami nedir

evet muhammed dediki ihsan allahi görüyor gibi ibdet ertmekdir dedi ve Muhammed mirac etdi gitdi allahi ruyet etdi geldi ve artik Allah a olan imani mutmain oldu, ve aynel yakin bildi, galel yakin bildi, ve kelam etdi, hissel yakin bildi, ki allah vardir ve ve ona gaipden bilgiler verildiki ona, tam ve mutmain imani olsun diye, ve evvel odur ahir odur bildi, rahman odur rahim odur bildi, alim odir bütün bilgi onundur bildi. ve kaynagindan icdi o bilgileri, ve ve o makamdan selam ve salavat ile ümmetine geri gönderildi, eger muhammed miracda gerdi dönmeseydi, dünyadaki newton konunu denen, yer cekimi yasasi olmazdi, ve uzaydaki gibi cekim kuvveti olmazdi, oysaki onun zirveye cikdikdan sonra geri dönmesi, ümmetine gönderilmesi, ve ümmetini irşad etme görevi olan raşidlik verilmesi sebebiyle, ona bir raşid verildiki ve O Mehdi olan Raşiddir ögretmenidrki o ahir zmanda onun ümmetine Kemalat ilimini ögretir. o kef suresinde gecen ve heyyi'i olan raşidlik ikram edildi . ve o sayeda kainatin dünya denen kisminda newton kanunu yaratildi, cikdikdan sonra inmek veya gravitasyon dedikleri veyada taşi havaya atinca yere geri dönmesi ve düşmesi kanunu. öyle olunca muhammed geri geldi ve ümmetini irşad etdi ve bu irşad görevi ondan sonra raşid halifelerce devam ettirildi, bu Raşid halifeler dört halife ile sabit degildir, O nun muhamedin mirasini yüklenen alimlerce devam etmişdir, yani mürşdi kamillerce devam etmişdir ve etmekdedir, amma arada bul mürşidi kamil nerde var,.

Hani Fatihi Akşemseddin ardindan yönetti, istanbulun manevi fatihi diyorlar ya, yine hani onun babasi sultan Murad i Haci Bayram yönetti diyorlar diye, (:::) beyde kendine bir ulvi şahsiyet aradiki, onun fatih yapsin diye, amma ahmak, onu dünya lideri yapani Mehdiyi birakdida, başkalarini aradi, ve buldumu bulamadi, fetoya takildi, feto boş cikdi teröristin götü öpülür dedi gitdi öcalanin kicini öptü geldi, ne oldu ahmak oldu, olmadi, şamda namaz kilcaklardi olmadi ,oda boş cikdi marifet şamda namaz kilmakda degilki, oysa fetonun hocasi kilmiş, birde hutbe irad etmiş, hani nerde mehdilik, nerde kaldi o zaman. cübbeliye takildi, oda bu işidi yüşidi icad ettirdi ona, o da boş cikdi, cübbeli sarilki adamlar Allah deyip baş kesdiler marifet cübbede sarikdada degilmiş, ve şimdi menzil nakşilerine baglandi, yine hani ne oldu, şu hale bak kürt türk kavgasi daha beter oldu, Abdülbakinin kari kürt, ana kürt. akşama yataga girince kariyla kavgami etsin Türk Türkiye desinde, ne oldu, kari köylü oldular. Babalkari Abdülhekim nerden gelmiş, nereye konmuşlar, karinin köyüne konup, kari köylü olmuşlar zaten, artik Türk Türkiye diyebilirmi anasini karisini inkar edebilirmi, kan bagi kurdu o zalim soy ile, kari köylü, toprak bozuk, hüseyini, Hz Aliyi şehid edenlerin topragi, ne oldu ondanda birşey cikmadi, bu sefer (:::) türk türkiye demeye başladida, gec kaldin ahmak, vatan gitdi gidiyor, artik ne kaldi geriye, bir bak vatani ne hale sokdun, bu arkadan yönetilmek sevdasina, ve oralar ahmak ve ahmklarin topragi, Hz Hüseyinin kanini icen toprak , o zaman varmiki bu dünyada hakiki bir mürşidi kamil, (:::) bulamadiysa sen nereden bulcan diyenler olcakdir, ve ne dedi muhammed

"Ümmetimden bir taife Allah'ın emri gelinceye kadar (kıyamete kadar) hak üzerinde olacaktır."

ve yine bir ayettede

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَمِمَّنْ خَلَقْنَا أُمَّةٌ يَهْدُونَ بِالْحَقِّ وَبِهِ يَعْدِلُونَ

Ve mimmen halâknâ ummetun yehdûne bil hakkı ve bihî ya’dilûn.

Meali

Yarattıklarımızdan, hakka sarılarak doğru yolu gösteren ve hak ile adaleti gerçekleştiren bir topluluk buluncakdir

(Sadakallahul Aziym A'RAF Suresi 181. ayet )

Zirve 1 Kişilikdir kardeşim, Zirvenin sahibi Zirvedeyken, Oraya ne Abdülbakisi ne Tayybi nede Cübbelisi oturabilir.

ey Abdülabaki ve sofileri sizde gikinizi cikarmaycaksiniz, sen yetişdirdigini omzuna almak ile sorumlusun ve ordaki zirveyi gören ben isem ve omzune basip cikdiysam sen alltaki görevini ifa et, ve kuleyi saglam tutmaya bak, yoksa bu kulenin üstüne birini daha cikarmaya kalkarsan, bu kule devrilirde, sende, bu da o da şu da heder olur,

bu rüyada burda biter The End kiyamet olur, anladinmi sesini kis otur yerinde şimdi.

---oOo---

Ve ihsan makaminda öyle her an Allah görülmez, ve aynen muhammed gibi, o gitdi gördü geri geldi, ve artik O nun her an gördügünü bildi, fakat o onu her an görmedi, ve görüyor gibi amel etdi, ve bunun bir misalide, ben Allahi görüyor gibi nasil amel ederim: ben sendeki Allahi görüpde, sana ona göre muamele edersem, öyle yapmiş olurum. mesala sen hakim isen ben seni görünce, ve yine mesala benim hakim ile bir işim varsa, sen benim hakkimda karar verceeksen, ben sen karar vereceksin diye degilde "Hakim olan Allah bana ne karar verecek" diye düşündügümde, sendeki Allahi görüp, sende, Allahin Hakim isminin tecelli ettigini bilipde, sana öyle davrandigimda, o zaman hakim olan allahin beni gördügünü, ve bana ne hüküm verecegini düşünmekle ihsan makaminda bir an bulunmuş oldum, sende bana: hakim isen, benim hakkimda bir karar verecegin zaman, Hakim olan Allah, bu Raşid hakkinda ne hüküm verirdi diye düşündügünde, ve öyle Adelet ve hikmetle bana hükmettiginde, o zaman ikimizde ihsan üzre olmuş oluruz. ve ben her zman senin için bunu düşünmem, cünkü, senin ismin Hakim Ahmet bey ise, ben bir an senin hakkinda o tefekküre vardim, ve sendeki Allahi gördüm, amma belki iki saat sonra, o tefekkürde olamayabilirim, cünkü zirvede, ihsan makaminda cikip oturulmaz, oraya cikarsin inersin, o yüzden, iki saat sonra ben sana yine "hakim olan allah" demeyebilirim, ve derimki falanci ahmet bey veya filanci fatmanin kocasi, Hakim Ahmet bey diye düşnür, ve senin o makamini unutur öyle muamele ederim, cünkü her an seni öyle"Hakim olan allah" diye düşününce, eger senden bir densizlik zuhur ederse, o zaman inkara giderim, ve haşa huzur Allahi edebsizlik etmekle itham etmiş olurum. ve insan cigdir her an bir dengeszilik edebilir, bir günah işleyebilir, halife oldugunu unutabilir, nitekim havva ile Ademde unuttular halife olduklarini, ve hata etmedilermi zaten. haa burda büyük SIR onlar hata edince cürmünüde cekdiler, cezaya layik oldular ve atildilar cennetden, o sonraki durum amma, ve ihsan tefekkürü bir anlikdir, o makam her an meşgul edilmez demekde budur , yoksa seni her ano makmda diye öyle tefekkür edince, senin Allahi unutugun zamanlari hesab etmemiş olurum, ve sana da şeytanin tasallut edip, bir an seni gafil birakabilcegi, ve sana allahi unutturabilcegini hesap etmemiş olurumki, bu büyük hata olur, ve şeyh mürüdlerince öyle yüceltilirki, ve gözlerinde öyle büyürki, o hic hata etmez sanilir, oysaki Adem gibi ulul azim bir peygamber, gafil kalabildiyse, senin şeyh amca ademden dahami üsütün, ahmak sofi, ahmak mürid, O da gaflete düşebilir, hata edebilir unutma bunu, ve o tefekkürde ifrat derecesine varirisan, işde (:::), ne cevizler kirar amma, dangillar onu cok yücelttiginden, hatasini gözardi ederler, ve (:::) çalsada, adam diyor ki, çalsin, çaliyor amma hizmet ediyor, köprü yaptiya, bilmem ne yaptiya, diye onun hatalarini ört bas edip, onu haala en yüce görmeye devam ediyor. ve oda artik ofurddukca ofurddu, ve nerdeyse kendini tanri ilan etcek ,bir firavunlugunu ilan etmedigi kaldi zaten ahmagin, şeyh ucmaz mürüd ucurur bu olsa gerek herhalde.

ve atalar bunu şu vecizeli amma biraz komik sözle ifade etmişler:

"Gönül düşmüş bir boka , o da, O na mis gibi koka"

Rabbim Ben ve Cemaatime, şeytanin kendi askeri olan, o hata edenlere, "temiz gösteren şeytan filtreslyle bakip" , poh ve pis mikrop, vahşi hayvan cibilliyatli, Firavun nemrut gibi dangil cibilliyatlilarida, Allah gibi görmekden muhafaza etsin.

---oOo---

وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,

Amiyn.

Elfatiha maassalavat.

Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve etûbu ileyk.

---OoO---

Kar©glan

Başağaçlı Raşit Tunca

Schrems, 14 Ocak 2016 Salı

Original Kar©glan


   

Nefsi Safiye - Nefsin Safiye Makamı Nedir?

YAKiN BiLGiSi NEDiR? ÖRNEKLERiYLE

(Kar©glanin 12 Nisan 2016 Vaazi)

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

الم تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْحَكِيمِ هُدًى وَرَحْمَةً لِّلْمُحْسِنِينَ الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ أُوْلَئِكَ عَلَى هُدًى مِّن رَّبِّهِمْ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

Sadakallahul Aziym LOKMAN Suresi 1. 2. 3. 4. ayet

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Elif lâm mîm. Tilke âyâtul kitâbil hakîm. Huden ve rahmeten lil muhsinîn. Ellezîne yukîmûnes salâte ve yu’tûnez zekâte ve hum bil âhırati hum yûkinûn.

Meali :

Ayaktakilere Egilenlere Oturanlara dir bu söz.
Bunlar, hakîm olan Karar mercii olan Kitab’ın Âyetleri’dir.
Bu ögütler sadece ihsan makaminda olanlar icindir, (önüne gelenin yapacagi işler degildir, Doktorun yapmasi gerekeni hakim yaparsa olmaz , hakimin görevini, calgici yapmaya kalkarsa yine olmaz).
Ve Onlar, namazı ikame ederler (namaz kılarlar), ve zekâtı verirler. Ve onlar, ahireti yakinen bilirler.

Sadakallahul Aziym LOKMAN Suresi 1. 2. 3. 4. ayet


---oOo---

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

Emanet zayi edildiğinde kıyametin kopmasını bekleyin. "Ya Resulallah, emanetin zayi edilmesi nasıl olur?" denince, iş ehlinden başkasına verildiği zaman kıyameti bekleyin.buyurdu.

(Hadisi şerif)


"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"

Yolculugumuza Başliyoruz :



Öncelikle Nefis demek, Vücut Denilen Araba veya Motoru süren sürücü, şoför Manasındadır. Bu Motor ve araba yaptıklarından hesaba çekilcek olduğu için, onun sanki yabani bir at misali, üstüne binip güzel işler yaptırılabilmesi için, önce terbiyet edilmesi gerekir. Yani sürüş kurallarını öğrenmek gekekir. Burada islamın şartları olan namaz ve oruç devreye girer, ve işde oruç ile insan önce nefsine gem vurmayı, yani nefis atına, yani motoruna gem vurmayı, veyahut arabasında, fren sistemini nasıl kullanması gerektiğini öğrenir. Oruç ile yemek helal olan birşeye gem vurulur. Daha sonra cima ya (Cinsel birleşmeye) gem vurulur, yani frene basması öğenilir. Bunu öğrenince, artık insan islamın haram ve yasak dediği durumlarda, frene basıp nefis atının gemini çekerek, gerektiğinde onu durdurur. Böylece nefis, kazandığı derece ile makam kazanır ve terbiyet ehli olur.

---oOo---

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ

Va’bud rabbeke hattâ ye’tiyekel yakîn.

Ve sana “Yakîn Bilgisi” gelinceye kadar , Allah a Kullukda Devam et.

Sadakallahul Aziym HİCR Suresi 99. ayet

isa efendimiz öyleki ona öyle bir yakin bilgise gelmişdiki, hangi şeyin, hangi topragin, hangi bitkin, kimin cibilliyati oldugunu biliyordu, cönkü o nun, o topragin o melekeleri ona diyorduki : ben falanciyin, ben fillanciyin, bu muhmede ne zaman geldi, taa müşrikler muhammede davet verip, sonra onun yemegine zehir katip sunduklari güne kadar, onda o yakin bilgisi yok idi, ve o gün o eti agzina götürdü, ve etteki o meleklr ona dediki,"ya rasulallah, beni yeme ben zehirliyin" dedi, peki bu yakin bilgisi ne olaki, işde o elementlerin sesini duyar olmak, element meleklerinin sesni duyar olmak makami: makami safiye, tasavufdaki nefsin rütblerinden safiye makamindan bahsediyoruzki, o kadar saf dereceye ulaşacaksinki, saaffet ve saafiyetin senin, elementlerin sesini duymaya kadar götürcek ve sende. o kdarki o sesleri duyup ayirt edebilcek bir yakin bilgisi hasil olacak yani, ve yine isa efendimiz ve havarileri bir yere vardilar ve, isa bir avuc yerden toprak veya camur alip dediki bu dedi bilmem nuhun oglu mafsal kemigi dedi, haydi diriltte bakalim o zaman ya ruhullah dediler,
"Rabbena atina min ledunke rahmeten ve heyyi’ lena min emrina reşeda”
dedi o taprak canlandi kalkdi onlarla konuşdu, ve gördülerki isa dogru söylüyor, ve havarilere gecdi bu sefer bu yakin bilgisi onlarda tebiatin sesini duyar oldular, tabiat ana onlarlada konuşur oldu. ve işde safiye makami bazen elden ele verilir, bazende kendi tasarrufun ile kazanirsin, yakin bilgisi böyledir, ilmlel yakin bilgisi için, elinde ilmi bir burhan olmali, yani yazili bir metin, bir bilgi olmaliki onu okuyup ilmel bilebilesin. yazili bir metin bir bilgi olmadan onu ilmen bilemezsin, ve Allah bu ilimini öyle her zaman insanlarin sandigi gibi tevrat levhalari gibi levhalara yazmamisdir, ve ve tevrat nüshalari yazili olan levhalar dünyanin dört bir yainindaki taslara kazinmis olan bütün yazilar tevrat nüshasidir ve orjinaldir, tahrip edilmemiş olan tevrat onlardir, ve taa bu misir piramitilerinin icindeki resimli yazilarda buna dahildir tahrip edilmeden günümüze kadar gelmiş, cünkü taşa kazinmiş, amm insanoglunun bunlarda ahmaklik etitgi görülünce, rabbim bu yöntemi neshetmişdir, ve kuran kainatta yazilidir. nasil? mesala cekirgelerde bir ayet veya bir nüsha vardir, bilmem aluminyumun iicnde bir nüsha vardir, yine eşşekde bir nüsha, devede bir nüsha veya ayet yazilidir, ve bütün hak kitaplar canlidir, hala bozulmadan kalanlari vardir, ve tahrip edilmiş olanlar, zaten bugün yine tahrif edilmiş olan bitkiler hayvanlar olarak tezehür göstermekdedir, özü bozulmuş bir elma tahrif olmuş bir ayeti temsil eder, amma onun orjinal metni elmizde varsa, bozulmamiş bir elma türü, cekirdegi tahrif olamamiş, Allahu tealanin ayetlerinden bir ayeti temsil eder, ve kuran kainatta yazildir işde.

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

فَسَلَامٌ لَّكَ مِنْ أَصْحَابِ الْيَمِينِ
وَأَمَّا إِن كَانَ مِنَ الْمُكَذِّبِينَ الضَّالِّينَ فَنُزُلٌ مِّنْ حَمِيمٍ
وَتَصْلِيَةُ جَحِيمٍ
إِنَّ هَذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَقِينِ

Fe selâmun leke min ashâbil yemîn.Ve emmâ in kâne minel mukezzibîned dâllîn. Fe nuzulun min hamîm. veya Ha ve mim . Ve tasliyetu cahîm.
İnne hâzâ le huve hakkul yakîn

Ey sağdaki!( ey iyler zümresi) Sana selam olsun!
(Dallin veya sol ve kötüler) Ama yalanlayıcı sapıklardan ise,
Ve onlar için alevli ateşe atılma vardır. su gibi kaynamak vardir.
veya asli vatani ateş olmak vardir, yani ateşden bir parca olmak vardir.
ve bunlar muhakkakki taddirilarak, hakkal yakin bilinir ve ögretilir.

VÂKIA Suresi 91. 92. 93. 94. 95. ayet

ingiliz ingilizcesini en iyi ingilterede yaşyanlar ögrenir, veya onu, bir ingilizledevamli konuşanlar daha iyi ögrenir, italyanca böyle, türkcede böyle, almancada, öyleyse elementlerin dilinide elementlerle konuşabilme ve yakin bilgisne sahip olanlar bilir. o derece saf olcakki halin, elementleri duyacak, sonra onlarin dilinden birde anlamak, ögrenmek lazim, mesala ingilizceyi duyarsinda, sen ingilizce bilmiyorsan, anlamzsin ne diyor onlar, elementlerin sesini biz duysak ne kadar bir gürültüdür o düşünün bir, 1cm3 bir elementin icinde binlerce o elementin atomundan var, atom mikroskop bazinda görülebilen kücük bir parca, öyle olunca 1cm3 bir cam bardagin parcasindaki elementlerin sesini duysan, bir şehrin gürültüsü kadar ses duyman lazim, amma duymuyoz işde, ve ve isaya verilen yakinlik bilgisi, bunlarin sesini duyacak bir yakinlik, yine muhammede öyle bir yakinlik, ve yine Allah, ibrahimi yakacak olan ateşe :

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

قُلْنَا يَا نَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَى إِبْرَاهِيمَ

Kulnâ yâ nâru kûnî berden ve selâmen alâ ibrâhîme.


“Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve esenlik ol” dedik.

ENBİYA Suresi 69. ayet

öyleyse, öyle bir yakinlik derecesi varki, ateşle suyla konuşabiliyorsun. ve Allah dediki

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم


وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ

Va’bud rabbeke hattâ ye’tiyekel yakîn.

Ve sana “Yakîn Bilgisi” gelinceye kadar , Allah a Kullukda Devam et.
ve bu ilim, Hz ibrahime ögretilirken birinci defa sinandi, yatirdi ismaili kescek, Allah bicaga dur kesme dedi, bicak kesmiyor, kesemiyor, izinsiz kesemez, ve burda ögrenemedi. bu sefer manciniga bindirdiler ateşe atiyorlar, ordada ögrenemedi, Allah diyor "gulne.." , "biz dedikki ateşe" diyor, yani yine ibrahim ögrenmiş olsa, rabbimiz buyurcakki "ibrahim dediki ateşe" olcak amma, öyle demiyor, "biz dedikki" diyor, ibrahim yine bu elementleri duyabilcek, onlarla konuşabilcek yakin bilgisinden yoksun . ve ashabi kehfe öyle bir kelime ögrettiki rabbim, onlar 300 sene sonra kalkmak istediler, ve bu bir kelime ile oldu ve ve kuranda bunu, kehf suresinde nasil anlatiyor, o kelime hakkinda:

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

قُل لَّوْ كَانَ الْبَحْرُ مِدَادًا لِّكَلِمَاتِ رَبِّي لَنَفِدَ الْبَحْرُ قَبْلَ أَن تَنفَدَ كَلِمَاتُ رَبِّي وَلَوْ جِئْنَا بِمِثْلِهِ مَدَدًا

Kul lev kânel bahru midâden li kelimâti rabbî le nefidel bahru kable en tenfede kelimâtu rabbî ve lev ci’nâ bi mislihî mededâ.

De ki: “Denizler, Rabbimin kelimeleri için (kelimelerini yazmak için) mürekkep olsaydı ve onun bir mislini daha imdada (yardıma) getirmiş olsaydık bile, Rabbimin kelimeleri bitmeden, denizler mutlaka tükenirdi.

KEHF Suresi 109. ayet

ve bu SIRLI kelimeyi dedigin zaman 300 senede uyusan, Allah seni uykudan kalkar gibi kaldirir, SIR bu kelimede amma, o kelime hangi kelime, hadi bil. Allah bildirmeyince bilemezsinki, sana o yakinen bidirilmeyince bilemezsinki, ve onlar bir kelme ögrendiler ve ve bu kelime onlari 300 sene sonra uyndirdi, ve her kim akşam yatarken bu ayeti okuyupda,"rabbim, o ashabi kehfi kaldiran kelime hatrina benide şu saatte kaldir2 derse inşallah faydasina nail olur, ve o saatte uyanir, amma o kelime yine, o derece yakin bilgisine ermek ile olur, yoksa bu ayet o kelime degildir, yine sadece o ayet , o kelime hatrina kullanilir. Allahin muradina uygunsa cevap gelir o duadan. (hani mesala herkes uyuyunca kalkip, bilmem sucsuzlari uyurken öldürcen diye okunmaz undefined

ve Allah diyorki, biz ateşe dedikki "serin ol" haydi sende söyle bu kelimeyi ateşe, bnde söyleyen, ateş serin olcakmi bakalim, kimin sözüne itaat edecek, eger ben o yakin ve safiyet makamina cikmadiysam, benim "ya naru berden ve selamen" demem işe yaramaz, hadi diyen bak yine yakar benim elimi, sen de bakalim, seni yakmayacakmi. amma öyle kimseler varki, onlar safiyet makamina cikmiş kimseler, onlar derse o kelimeyi, ateş yakmaz bicak kesmez. nitekim bir tarikat vardirki rufailer diyorlar, onlar bedenlerine şiş sokuyor bilmem kilic sokuyor, bişey olmuyor, neden onlarda bir kelime var, o tilsim amma, o tilsimida söyliyen agiz ve insanlarin hepsi bir degil, amma velevki bir cocuk olsa bile, ve bu kelimeyi, amma elden ele verilir, dilden dile verilir, amma da, kendi tasarrufun ile kazanirsin dedik işde. ve sana bicak dürtseler bişey olmazsin hatta ta kalbine dürtseler yine bişey olmaz, cünkü sen tilsimli kelmeyi biliyoyrasn elementler senin sözünü dinler, ve onlar sana zarar verecek o madeden korunurlar.
Nitekim mehdiyi deccalin kesmes,i fakat mehdinin tekrar dirilmesi cünkü o kelimeyi o biliyor, sonra yine kesemesi yine, dirilmesi sonunda ücüncüde dirilince, bir daha onu öldürümeyecak olmasi ve onun sirtinin onun em ri ile bakirdan ve kjursundan bir hale dösnmesi yani elmentlere emredince kesilmez bir elemente dönünce, onun gücünün bitmesi yani onu yenemeyecegini anlayinca umudu biter, ayni firavun gibi, artik ben ona inandim diyecek amma biraz gec olcak, ayni ikinci firavun, mehdinin firavunu yani, ve orda mehdiye düsen tilsimli kelime "simdimi ahmak, simdimi anladin." evet bujrdan davet var somnun gelcegi güne hazir ol o gün seni gücünün bittgi gün istersen den ve sonuda inan istersen bira geri dur krokmuyan senmisin benmi bundan baklaim haydi cagri davetye buyur dene ya sen ya ben aslar kimdese o kazanir, ve varsa kesilemeye razi olcak başka bir mehdi adayi ciksin, hadi onunla savaşin, varsa öyle onun önünde kesilmekden korkmayacak bir daşşakli mehdi, ben ona öncelik vercen, hadi gitsin yatsin kesilmeye, ve benim atam ismail varken, benim korkum yok, onu kesmeyen bicak benide kesmez amm ne zaman omnuda rabbim bilir, sen o tilsimi bilmezsin, amma o kelime bana ben oray ayatmadan gelcekdir, şimdi boşuna hafizamda arama yok, o safiye bilgisi elin ateşe düşmeden gelir, ibraim ateşe düşmeen hmen önce gelir senin işin bitip mancinigi firlatinca, ben senin elinden cikinca firsat bana gecince, varsa o sesi duyabilcegini başka iddia eden buyursun önden buyursun.
insan kendisinin olmayan lokmayi yiymez dedik, cooook önceki vaazlarmizda. ve bunu şimdi şöyle aciklayacagiz, ve mesala toyota marka bir arabanin tekeri, koca teker bile reno arabaya takan desen uymuyor, yani tekermi teker, cantmi cant, amma o toyata için, digeri reno için, öyle olunca, Allahin, senin bedenini oluştursun diye halkettgi bir lokmayi, başkasi yiyemez, sende: başakasinin bedeni olcak lokmayi yiyemezsin, ve yine istisnai durum, isa efendimiz son yemekde ortadaki ekmegi böldü, ve dedi bu benim etim, yiyin dedi, sonra şerbet vardi, vişne şerbeti bu da benim kanim, için dedi. Yani o , o elemntlerin kendini oluşturcak olan parcalar oldugunu biliyordu, fakat onlari o, havarilerini yedirdi, ve o havarileri olarak hayat sürdü, misyonunu tamam etti, ve hiristiyanlik diye bir din, dünyada, ikinci büyük din oldu, ve onlar yine onun lokmalarini, onun müsadesi ile yediler, amma dedi, sofradiklerden yaninizda, evinize götürmeyin bundan dedi, alip gidenler domuz suretine carpildilar.

iş ehlinde güzel, doktorluk doktor bilgisi olanda güzel, sen hic tedavi olmak için baytarin önüne yatarmisin, amaliyat etsin diye, belki zorda kalirsan olur amma, ne kadar güvenebilirsin ona, cünkü doktor başka, baytar başka degilmi, yine doktoru alip gelip ona, "hadi bana istanbul köprüsü yap" denirmi, o mühendisin işi ve görevi, ve safiye makamina cikmayan ve SIR saklayamayan birisine bu kelimeler ögretilmez, ve Hz Süleyman, Belkisin veya BALKIZIN tahtini getiren o "Asaf bin Berhiya" da işde safiyye makamina cikmiş olan bir Allah adaminydiki, ona ilahi kelimeler ögretilmişdi, öyle bir kelime ki, onunla bir yerden biryere gidebilme, veya bir yerdekini, başka yere taşiyabilmek için, bir TILSIMLI kelime, ve eger seni elementlere komutan tayin ederlerse, bir komutan bir orduyu isterse "suya dal" der hepsi suya dalar "cik" der cikarlar degilmi, öyle sokakdan gecen biri askere, yat deyincemi asker yatar, yoksa komutani taniyip komutan deyincemi, yere yatar. öyleyse, işde elementlere emredebilme yetkisi olan bir zati muhteremde, gel buraya deyince, agac kökleriyle cikar gelir. ve muhammedde oldumu? oldu, haceti def iyesini yapacagi zaman agaclara gel buraya, beni sakla diyordu, hacet edesiye gelip ona gelerti olurlardi.
ve hakkal yakin derecesindeki bir yakin bilgisi ateşin yakdigini, gerekince ekmek pişirdigini, ve suyun gerekince hayatenerjisi oldugunu, ve amma bazende, zaman gelipde katil olup, bogup adam öldürdügünü bilmek derecesinde kalir.

ondan daha üstün bir yakin bilgisi varki, işde ateşe serin ve selamet ol diyebilme derecesi, bicaga kesme diyebilme derecesi, ve o makama tasavuf ehli,nefsi safiye diyor. neden bu ihsan makamindan önce gelmesine ragmen, amma ihsan makamindan sonra anlatildi diyenler olcakdir, cünkü hakkal yakin olmadan önce, o ateşe yakma demek lazimdir yoksa, hakkal yakin bilince, ateşin icine düşünce ateşe yakma dersen, senin ya tamamini, yada yarini yakmiş olur, öyle olunca, önce olmasinsa ragmen, sonda olan demekdir. ve vaktinden önce gelen demekdir, ve gecen hafta yazdik, bize füyüzat geldi, ve dediki "zararin neresinden dönersen kardir" ve bunu ben hakkal yakin bilince degil, yani zarara ugradikdan sonra gelse idi, bana faydasi ne olcakdiki zaten, o öyleki sen ateşe düşmeden önce gelen bir bilgidir, bir füyzattir, ilimdir, bilgi ve SIRLI ayet ve kelimedir.
Komutan olmayan brisinin emrine askerler itaat edip uymazlar degilmi , öyle olunca zamanin imami mehdiyi, yer gök ehli bilir, ve ona uyarlar amma insanlarin ahmaklari onuN imam ve komutan oldugunu bilmezler, insanlardan sadece seckin olanlar onu tanir bilirler, ve o yüzden o agaca emretse agac itaat eder, ve su ya dese su itaat eder. amma işde kafir deccal anti uygulamasi yapiyor, ve tersine ceviriyor işde, ve öyle olunca "

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

ذْ أَوَى الْفِتْيَةُ إِلَى الْكَهْفِ فَقَالُوا رَبَّنَا آتِنَا مِن لَّدُنكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ أَمْرِنَا رَشَدًا

iz evâl fityetu ilâl kehfi fe kâlû rabbenâ âtinâ min ledunke rahmeten ve heyyi' lenâ min emrinâ raşedâ(raşeden).

kehf ashabina dedilerki "Rabbinizden size Rahmet olarak Gelen Raşidin emriyle diriler olun ."

ve sen de bakalim bu kelimeleri ve birde ben diyen, o ayeti ölüler dirilcekmi dirilmez, cünkü sen o raşid degilsin, sen o isa degilsinki dirilsin, ve komutan kimse elementler ona uyar itaat ederler. . velhasil kelam.

Ve element dili bilmek işde, ilk basamakda "ti ve anti" olarak başlar , yani israfil burusu "tatüüü veya taaa ve tiii veya tüüüü" veya horoz dili "ü' üürü' üüüüüü" ne demek peki bilen varmi, hangi dil bu, ne komut veriyor bu dil acaba diyen varmi, neden böyle ötüyor horuz demek yokmu? yine dolunay olunca kurtlar "wuuuuuuuuu" derler ne komut veriyor acaba, yani Allahin kelimlerini yazacak mürekkeb denizler dolusu olsa, onun kelimelerini yazip bitiremez diyor, Rabbim. cünkü kedi dili, köpek dili, karinca dili, bakteri dili, ,iknek dili, aslan dili, fok baligi dili,........ hangi birini yazcan, anlayacan, ingilizce bilen, birde kendi dilini bilen, iki dil biliyorum diye övünüyor,
lan ahmak,sen bilmezmisin

Allahin binlerce yarattigi hayvani, börtüsü böcügü elmentiyapragi bitkisi agaci cekirdegigezegenleri yildizlari,.....melekleri ceberrut, lahut alemindekiler varken, bunlara birbirleriyle anlascabilcegi birerde dil veren rabbinin üstünlügünü unuturda, iki dile bilene üstünlük yüklüyorsun, ahmak insanoglu, sana kim ögretti bu dilleri. köpek köpekceyi nereden ögrendi demek yokmu, kedi kedi dilini nerden ögrendi demek yokmu, bunun bir kitabida okuluda yok, nerden ögeniyor bunlar demek yokmu ahmak insanoglu, "köpegimi bu sene ilkokula gönderdim okumasini ögrendi" diyen varmi? köpek kendi dilini otamatik bilir, ama insan dilinide bilir, fakat konuşmaz sadece. "dab daba rab" ne demek acaba degilmi, yani musiki. yine mesela "şip şibidi şip" ne demek, yagmur ne diyor acaba diyen varmi. "kappudu kappudu kappudu kap" atin nali ne diyor acaba demek yokmu?
Hz. Yunus efendimiz, derviş yunus bu makama eren biri, ne diyor : "sordum sari cicege, annen baban varmidir." " ne inilersin dertli dolap" . Hz isa ise, onun, o cicegin annesi kim? babasi kim bilen bir makam, bir üst makam. bu kimin cibilliyati bilebilen bir makam. onu kim yiyecekde, onda lokma olcak, hücre olcak biliyor. ve öyle olunca, sen senin olcak lokmayi yiyebilir, nefesi alabilirsin. ve bagaya, dozere, tanka, takilcak vidayi, radyoya takamazsin azizim, olmaz olmaaaaz, ahmak olmak lazim 36 lik bir vidayi kücücük radyoya takmaya kalkmak delilik degilde ne o zaman, ey kafir deccal, sen senin olmayan makama eremezsin, o makam mehdinin ise, sen elli defa ugraş, senin olmaz. sen senin olan lokmaya nasipdar olabilirsin ancak ahmak, koca ahmak. sen bilmezmisin

ve mehdilik de öyle ismini mehdi koymakla, babasinin ismini abdullah koymakla, bilmem suriyede şamda namaz kilmamklada olmaz.

O nu yerdekilerde bilir, göktekilerde bilirken, ey kendi bilmez, ahmak cakma mehdiler, yok olun şimdi, kaybolun şimdi, ahmaklar sürüsü, daha derviş yunus derecesini ermemiş birinin mehdilige kalkmasi ancak DANGILLIKDIR.

::::::

Hz. Haticenin ümmertin annesi oldugunu söyledigimiz için, bizi yine yalanci cikarmaya kalkanlar oldu, ve bunu bu hafta şu satirlarla anlatip ispat edip cevaplayacagiz:

Herkesin bir cibillyati olan hayvan cinsinden sifati vardir, ve o hayvanin özelliklerinden taşir o kimse, ve hatcenin ümmetin annesi olmasi yani mesela karincalarda bir tane anne vardir, anne karinca bütün karincalarin annesidir, tabiatta örnegi varmi var. yine arilardada aynidir durum. ve meryemin, mehdinin yani isanin annesi olmasi, ve gelceekden gelen cocugun annesi olmasi demek ise, yani bütün mehdi cocuklarinin annesi demek olur. ve yine meryem, fakir meryem, cocugunu, öyle saraylarda büyütmedi isayi, deneleri harmana götüren arabalardan dökülen bugday başaklarini toplayarak büyüttü. ey mehdi cocuklarinin anneleri, öyle mehdiye bu cocuklara bakmiyorsun diye saray saltanat beklemeyin, yani an karinca meryem, başak topliyarak büyüttüyse, isa ruhullah olmasina ragmen, Alllahin en fakir kulu olan isa, Allah katinda en zenginlerden birisi, ve yine ali agaoglu ile özyilmazel konusu o nun bu konuyu yanliş anlayip, yanliş lansetmesi yüzünden, ve cok eşli hayvanlar belli, tek eşlilerde belli, ve süleyman aleyhisselamin 300 eşi olmasi, öyle belki sizin bildiginiz gibi degil, bir kadini alip boşarsan, istersen böyle 300 degil 3000 kadinla evlen boşan, varmi şeriata aykiri bir durum? yok. o zaman, onun 300 karisi olmasi, bir anda hareminde 300 kadin tutmuş olmayabilir degilmi? Bunun versionlari cok, ve bir ciftlikde bir tane saglam salma erkek at varsa, o bütün dişileri döllerki, ari diri ve soolu bir at soyu olsun diye degilmi? cünkü o at gercek soydur, gercek erkekdir, onun döllemesi, dogacak bütün yeni bebe atlarin ari diri irk at olmasi icindir degilmi?yine ciftlikde bvir koc bütün ciftligin koyunlari döller damizlik koc odur cünkü ve böyle olunca karişik irk olmaz ari diri irk olur yine, ve böyle olunca tek eşli hayvanlarda bellidir ve onlarda tek eşliligi korurlar
ve tabiatta örnekleri var.
saf kelimesi nerde geciyor mesala "saf kan at", "saf irk" safiye yani saf irk demekdir, yani o makama ancak saf irk olan kimseler ulaşabilir yani , hitler köpegi kendisini saf irk saniyordu ahmak. yani alman iti doberman saf irk diyordu, yani ahmak dünyada bir doberman köpegi yok, ve herkes doberman köpegi olcak diye bir hukuk olmaz, herkez köpek olursa, kedi ne olcak, yahut balik ne olcak, kuş ne olcak, ve digerlerini yok edip dünyayi tek irk yapma projesi, böyle ahmak birinin akli olabilir zaten, dangillarin başkmutani, onun ardindan gidenlerde zaten doppel dangil demek. yani dünyada at ayri bir soy, aslan ayri bir soy, kedi ayri bir soy, ve hepsininin ari diri irki vardir, amma bozdular ve artik öyle bir ari irk yok dencek kadar az, cünkü elma bozulunca oynaninca, nerde bulcan artik gercek elmayi, yok bir de, olanlarida öldürtüyorlar vararrsa. tavuk gribi dediler, gercek tavuklari ithaf etridiler, ve herkese bozuk irk tavuk sattilar, artik yokki gercek tavuk, kaldiysa bir kac bilinmeyen köyde kaldi belki, ve bu ayni sistem ile dometis faytini bir düşürdüler, adam satsada para etmiyor, kamyonlarca dometes cöpe döküldü, ertesi senede ekmediler, dometis tohumu kayboldu, sonra kendileri bozuk dometes soyunu sürdüler piyasaya, artikk gercek, ari diri dometes kalmadi yani, ve böylece bunlar, isde itler ve hitler akli ile, bütün diger soylari bozdular, ve kendi soylarini, ari irk kabul ettirmek için digerini bozdular, ve onlar kendileri bu bozuklardan yemezler zaten, sen, ben ucuz diye alabilip yiyebiliyoz, kendileri iyisni yiyorlar, bunlarin sana ban yok onlardan ve işde mehdi bunlarin cerkina comak sokan oluyor. öyle yapiyorlar fallanc, sirni ortaya koyuyor böyle yapiyorlar, onuda acikliyor ve onlarin işinede gelmiyor ve bize rakip sahte mehdiler icad etdi (:::) gavur.
amma sahteler aslina rucu etriri senin yaptgin sahte dometisler, artik bizim gercek dometisi aramamiz gerketigini ögretsyse senin o tüpretgini sahte mehdilerde , inslarin gercek mehdjiyi arayip secmesini sebeb olckadir zaten. danke bu hizmeitne bilmeden yaptgin hizmetin için.

Rabbim o ari diri soya ,saf soya, saf irka, mehdi soyuna, muhammed soyuna yardım etsinki, kafir decal ve irkiyla savaşinda güc kuvvet versin, onlari o kafirlere, galip getirsin, amiyn.

---oOo---

وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.

Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve etûbu ileyk.

---OoO---

Kar©glan
Başağaçlı Raşit Tunca

Schrems, 12 Nisan 2016 SALI
Original Kar©glan

RAŞiT TUNCA

BAŞAĞAÇLI RAŞiT TUNCA
Raşit Tunca

FORUMUMUZDA
Dini Bilgiler...
Kültürel Bilgiler...
PNG&JPG&GiF Resimler...
Biyografiler...
Tasavvufi Vaaz Sohbetler...
Peygamberler Tarihi...
Siyeri Nebi
PSP&PSD Grafik

BOARD KISAYOLLARI

ALLAH

Allah



BAYRAK

TC.Bayrak



WEB-TUNCA


Radyo Karoglan

Foruma Misafir Olarak Gir


Forumda Neler Var


Karoglan-Raşit Tunca - Dini - islami - Dini Resim - FIKIH - Kuran - Sünnet - Tasavvuf - BAYRAK - Milli - Eğlence - PNG - JPEG - GIF - WebButtons - Vaaz - Sohbet - Siyeri Nebi - Evliyalar - Güzel Sözler - Atatürk - Karoglan Hoca - Dini Bilgi - Radyo index - Sanal Dergi




GALATASARAY

G A L A T A S A R A Y


FENERBAHÇE


F E N E R B A H C E


BEŞiKTAŞ

B E Ş i K T A Ş


TRABZONSPOR

T R A B Z O N S P O R


MiLLi TAKIM

M i L L i T A K I M


ETKiNLiKLERiMiZ


“Peygamberimiz Buyurdular ki Birbirinize Temiz ağız ile Dua edin. Bizde Sayfamızı ziyaret edenlerin ve bu bölümü ziyaret edenlerin kendilerinin Ruhaniyetine, geçmişlerinin Ruhuna Yasin Okuyup hediye ediyoruz Tıkla, ya sende oku yada okunmuş Yasinlerden Nasibini Al”
(Raşit Tunca)



MEVLANA'DAN

“ Kula Bela Gelmez Hak Yazmadıkca, Hak Bela Yazmaz Kul Azmadıkca, Hak intikamını, Kulunun Eliyle Alır da, Bilmiyenler Kul Yaptı Sanır."
(Hz. Mevlana)